Siyasal İslam; ideolojik olarak toplumu ortaçağa götürmeyi hedefleyen, gerici bir düşünce sistematiği olmanın yanında sosyo-psikolojik bir sapkınlığı da ifade ediyor. Başka bir ifade ile “Siyasal İslam, modern toplumsal düzenle çelişen, dini referansları merkeze alan bir ideoloji olarak, bazı bağlamlarda toplumu geçmişe dönük bir yapıya çekmeyi hedefler. Bu yönüyle sadece politik bir proje değil, aynı zamanda bireylerin düşünsel ve psikolojik dünyasında da derin etkiler yaratan sosyo-psikolojik bir formasyon olarak değerlendirilebilir.”
Siyasal İslamın temel psikolojik özelliği yansıtmadır.
Yansıtma, bireylerin kendi olumsuz yönleriyle yüzleşmekten kaçınmalarına olanak tanır. Örneğin, kendini yetersiz hisseden bir birey, bu yetersizlik hissini başka bir kişiye atfederek, o kişinin yetersiz olduğunu iddia edebilir.
Yansıtma kavramı, diğer bir adıyla projeksiyon, Sigmund Freud tarafından ortaya çıkarılan savunma mekanizmalarından biridir. Kişilerin istemedikleri, kendilerine yakıştıramadığı duygu ve düşünceleri bir başkasında varmış gibi göstermesi, çevresindeki insanlara yansıtma olarak tanımlanmaktadır. Bu aynı zamanda psikolojik bir rahatsızlığı ifade eder.
Bu siyasal organizasyonlar için de geçerlidir. Örneğin AKP – MHP Koalisyonu çeyrek asırdır uluslararası anlamda milyarlarca dolarlık yolsuzluk ve hırsızlık içerisinde özne olarak yer almalarına karşın; Ana Muhalefet ve hali hazırda Türkiye’nin birinci partisi – ülkemizin de kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetici ve belediye başkanlarını yolsuzluk yapmakla itham etmektedirler. Ancak atılan tüm iftiralara ve yapılan tüm kumpaslara karşın; CHP’li belediye başkanlarına atılı suçların altını dolduramamaktadır. Toplumu ikna edememektedir. Yalnızca yüzde 20 - 30 bandında gezen kendisi gibi düşünce sistematiğine sahip tarikatları, kurumları ve bireyleri etkileyebilmektedir.
Özetle; kendinde bulunan olumsuz tüm özellikleri yansıtarak kendini rahatlatan – suçluluk psikolojisinden kurtulmaya çalışan bir yapıda olan siyasal islam ideolojisi ve onun temsilcileri psikolojik rahatsızlık yaşamaktadır.
Bu psikolojik sebebin yanında bir de sosyolojik sebep söz konusu…
Sosyolojik olarak siyasal islamcı seçmenin çoğunluğu; laik eğitimli kesime karşı öykünme besler. Bu tür bir savı daha güçlü ve akademik bir dille şöyle ifade edebiliriz: "AKP seçmeninin belirli bir kesiminde, laik ve yüksek eğitimli toplumsal sınıflara karşı hem bir mesafe hem de yer yer hayranlıkla karışık bir öykünme eğilimi gözlemlenebilir."
Bu fikrin arka planı, Türkiye'deki sınıf, kültür ve kimlik dinamiklerine dayanır. Daha derinlemesine bakarsak: Pierre Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramı, burada çok işe yarar: Alt sınıf veya dindar muhafazakâr kesimler, seküler elitlerin sahip olduğu sembolik güç ve sosyal prestije erişmek isteyebilir ama bu kültürel yapıya tam entegre olamazlar. Bu durum, "hem reddetme hem özlem" şeklinde çelişkili bir tutum doğurabilir: Laik kesimi eleştirirken aynı zamanda onların sosyal konumuna ulaşma arzusu da taşıyabilirler. Ayrıca, bu öykünme durumu bazen “yukarıya doğru toplumsal taklit” (upward social imitation) olarak da adlandırılır.
Bu argümanı desteklemek için şu tür veriler veya kaynaklar kullanılabilir:
Bu sosyolojik taban toplumsal doğrusal gelişim dinamikleri ile yukarıda bahsettiğimiz hedeflerine – öykünmelerine ulaşamayacağından – çünkü bu sosyo - kültürel birikimi yeterli değil – iktidarın gücü ile bu hedeflerini hayata geçirmeye çalışır.
Goethe; “Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir” der. İşte tam bu noktada karşımıza Goethe’nin cümlesi çıkar. Ve toplumun her geçen gün her alanda daha da geriye gittiği; süreç başlar. Coğrafyamızın yaklaşık çeyrek asırdır yaşadığı süreçte bu…
World Media Group (WMG) Haber Servisi