Vladimir Putin: Canavar mı, Deli Bir Adam mı, Deha mı ?

World Media Group / Ekonomik Nokta Dergisi ve güncel web portalı olarak; görüşmeler yaptığımız Amerikalı Siyasal Analist ve Gazeteci Andrew Korybko'nun yazılarını periyodik olarak yayınlıyoruz. Bu gün yayınladığımız yazı: " Vladimir Putin: Canavar mı, Deli Bir Adam mı, Deha mı ? " başlığını taşıyor. Aşağıdan yazının tamamını okuyabilirsiniz.

17:35:44 | 2022-04-10

Vladimir Putin: Canavar mı, Deli Bir Adam mı, Deha mı ?

Herkes, Başkan Putin'in tam olarak kim olduğunu ve neyi başarmaya çalıştığını anlamaya çalışıyor. Muhaliflerinin çoğu ve hatta onun yabancı destekçilerinin çoğu, onu düzenli olarak, Batı'ya karşı savaşmaya takıntılı güçlü bir  adam olarak tasvir ediyor  ve her biri bu anlatıyı tamamen farklı ideolojik gündemlerinin peşinden yayıyorlar. Bu hikaye, ne kadar inandırıcı olursa olsun, son derece yanlıştır ve açıklığa kavuşturulmayı hak etmektedir.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,  Şubat ayı sonlarında Ukrayna'da devam eden özel askeri operasyonu başlatmasının ardından bu yüzyılın en çok konuşulan adamı oldu. Bu dramatik hareket, özellikle Ukrayna'da ve daha geniş anlamda bölgede Rusya'nın -ulusal güvenlik- kırmızı çizgilerinin bütünlüğünü korumayı amaçlıyordu.  Bu harekat, ABD liderliğindeki Batı'nın Aralık ayındaki Rusya’nın güvenlik garantisi taleplerine saygı duymayı reddetmesi üzerine başlatıldı. Batının bu tavrı Başkan Putin'i Rusya'nın varoluşsal çıkarlarını kinetik olarak savunmaya sevk etti. ABD liderliğindeki Batı'nın benzeri görülmemiş ve önceden planlanmış tepkisi, sürmekte olan küresel sistemik geçişle bağlantılı, önceden var olan çok kutuplu eğilimleri hızlandırdı ve günümüzde birçok kişinin 2.Dünya savaşından bu yana en büyük kriz olarak nitelendirdiği süreci başlattı.

Tüm bunların ortasında, herkes Başkan Putin'in tam olarak kim olduğunu ve neyi başarmaya çalıştığını anlamaya çalışıyor. Muhalifler ve hatta onun yabancı destekçilerinin çoğu, onu düzenli olarak Batı'ya karşı savaşmaya takıntılı, güçlü bir adam olarak tasvir ediyor ve bu anlatıyı tamamen farklı ideolojik gündemlerinin peşinden yayıyorlar. Bu yaygın yorum, 1991'de SSCB'nin dağılmasının,  Rusya'nın eski süper güç statüsünün silinmesine  nasıl yol açtığını bir türlü anlayamıyor. Onların kafasında Vladimir Putin, o zamandan beri ne kadar başarılı olduğuna dair her iki tarafın değerlendirmeleri farklı olsa da, Şubat ayında kaçınılmaz bir şekilde yaptığı hamleyi yapmak için onlarca yıldır plan yapıyor. Bu hikaye, ne kadar inandırıcı olursa olsun, son derece yanlıştır ve açıklığa kavuşturulmayı hak etmektedir.

Muhaliflerinin bakış açısından başlayarak; Başkan Putin ya bir canavar ya da bir deli. Birincisi, demokrasi ve insan hakları kavramlarının nesnel olarak anlaşılması -ya da topluma göre değişen sübjektif yorumları - umrunda olmayan kana susamış bir diktatör olduğunu ima ediyor. Onun tek isteğinin, olabildiğince çok insanı öldürmek olduğunu iddia ediyorlar. Bu, kelimenin tam anlamıyla delirmiş ve yaptığı her şeyi kontrol ettiği varsayılan patolojiye ne olursa olsun teslim olmuş biri gibi, muhtemelen bir deli olduğuna dair ikinci bakış açısına yol açar. Bu yoruma atıfta bulunanlar, onun rasyonel bir aktör olmadığı ve bu nedenle müzakere edilmemesi gerektiği konusunda ısrar ediyorlar. İster canavar ister deli olsun, rakipleri bu adamın kontrol altına alınması gerektiğini iddia ediyorlar.

Diğer kutup ise Başkan Putin’in yaptığı her şeyi açıklamak için; kendisinin “5D satranç” oynayan bir dahi olduğunu, “her zaman kazandığını” ve politikalarının tek bir unsuruna bile sempati duyan herkesin ona genel sempati duyduğu fikrini ortaya koyarak bir “Proto-QAnon” modeli betimliyorlar. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın tutkulu destekçilerinin, Amerikan lideri hakkındaki önermeleri gibi “plana güvenilmelidir” yaklaşımını sergiliyorlar. Onlara göre, Başkan Putin Batı ile bağlantılı her şeyi, özellikle de İsrail ve Türkiye gibi yakın ortaklarını derinden hor görüyor. Onlarla ne zaman pragmatik bir şekilde etkileşime girse ve kameralara liderlerinin yanında gülümserken yakalansa, daha sonra herhangi bir zamanda onları yenmek, sözde "bilgi toplamak" için "satranç oynadığını" ve "düşmanlarını kandırdığını" iddia ediyorlar.

Her üç yorum da tamamen saçma ve gerçekle hiçbir ilişkileri yok. Başkan Putin bir canavar, deli ya da dahi değil; o sadece tarihin çok benzersiz bir konuma yerleştirdiği; nihayetinde “Büyük Gücünün” varoluşsal ulusal güvenlik kırmızı çizgilerini mümkün olan en dramatik ve güçlü şekilde savunmaya zorlayan bir adam. Rus liderinin, günümüzde kim olduğuna tam olarak nasıl geldiğini netleştirmeye yardımcı olmak için, kendisi hakkında eşit derecede yanlış olan üç anlatıyı da itibarsızlaştıran çok daha sakin, rasyonel ve gerçeklere dayalı bir yorum var. Bu kampların hiçbiri, ortaya konulacaklarla aynı fikirde olmayacak ve bazı üyeleri muhtemelen tetiklenecek, ancak bundan sonra ne olacak. Bu üç yorumun kötü tarafını ele almak, aslında çok şey söylüyor.

Başkan Putin her zaman bir Rus yurtseveriydi, ancak ülkesini Eski Soğuk Savaş'ın sona ermesini izleyen yıllarda ABD'nin tek kutuplu hegemonik dünya düzenine entegre etmenin gerçekten mümkün olduğuna içtenlikle inanıyordu. Ancak bu entegrasyon aynı koşullarda olmalıydı ve Moskova'ya saygı duyulmalı, egemenlik hakları güvence altına alınmalıydı. Bu, onun başkanlığının kısa bir sürede NATO'ya katılma isteğini ve ayrıca “Bush klanı” ile çok yakın ilişkiler kurmasını açıklıyor. Putin, 11 Eylül terör saldırılarının ardından Amerikalı mevkidaşını arayan ilk yabancı liderdi ve hatta ABD'nin El Kaide'den intikam alması için Washington'un Rusya'nın Orta Asya'da  "etki alanındaki” askeri tesisleri kullanmasına izin verdi. Başkan Putin'in "deha" teorisyenlerini rahatsız eden başka yakın dostlukları da var.

Örneğin, Çinhindi’nde kötü şöhretli eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger ile mükemmel   ilişkileri var. 2020'nin başlarında, küreselci organizasyonun yıllık toplantılarına düzenli olarak katılarak, 1992'den beri Dünya Ekonomik Forumu (WEF) lideri Klaus Schwab ile nasıl arkadaş olduğu hakkında da övündü. Sadece bu da değil, Başkan Putin aynı zamanda çok tutkulu ve şiddetle gururlu bir philo-semite, bu da "deha" teorisyenlerinin onun gizlice İran liderliğindeki direniş ile müttefik olan bir "anti-siyonist" olduğu iddiasıyla çelişiyor. Eski İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu gibi dünyanın en önde gelen İslamcılarından biri olmasına rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan onun sevgili bir arkadaşı. Tüm bu gerçekler, Başkan Putin hakkındaki “dahi” teorisini paramparça ediyor.

Son yirmi yıl boyunca, Rus lider ülkesini ABD liderliğindeki “Batı dünya düzenine” dahil etmek  için elinden gelen her şeyi yaptı. Ancak önemli ölçüde (Moskova'nın kendi uygarlığı için güvenlik ve egemenlik garantileriyle ilgili saygı talep ettiği şartlar üzerinde) başarısız oldu. Çünkü ABD'nin kalıcı askeri, istihbarat ve diplomatik bürokrasilerinin (“derin devlet”) güçlü Rus karşıtı fraksiyonu, ideolojik nedenlerle ülkesini en büyük “rakibi” olarak görüyordu. Yeni Soğuk Savaş'ın Batı Avrupa tiyatrosundaki gerilimi düşürmeyi amaçlayan ciddi, pragmatik karşılıklı "Yeni Bir Uzlaşma"ya ulaşma şansı Eski Başkan Trump döneminde vardı, ancak bu kendisine karşı “derin devletin” entrikaları nedeniyle başarısız oldu.

Öyle olsa bile, Başkan Putin bunun olacağından asla vazgeçmedi, çünkü “çılgın” teorisyenlerin iddia ettiğinden çok daha rasyoneldi. Aslında gerçek “deli”  Amerikalı meslektaşlarıydı. Çünkü Rusya'nın meşru ulusal güvenlik çıkarlarına saygı duymayı reddederek ve “New Détente” senaryosunun Rus-Batı ilişkileri için “karşılıklı yarar”  sonucunun peşinde eşit olarak samimi müzakere etmeyerek tutarlı bir şekilde mantıksız davrandılar. Başkan Putin, ABD liderliğindeki Batı'nın ülkesinin güvenlik garantisi taleplerini içtenlikle müzakere etmeyi reddetmesi üzerine son zamanlarda bu sonuca vardı. Çok geç olana kadar bunu fark etmedi. Rusya için kelimenin tam anlamıyla varoluşsal bir krizle karşı karşıya kalan Başkan Putin, sonunda harekete geçmek zorunda kaldı.

Rus lider, propagandacıların kendisini çıkarcı “algı yönetimi” gerekçeleriyle yanlış tasvir ettiği şekliyle bir “canavar” gibi davranmadı. (gülünç bir şekilde Adolf Hitler ile kıyaslanması ve sözde “İkinci Holokost” ile suçlanmasının aksine) bu güne kadar Ukrayna'daki sivil kayıpları ve tali hasarları azaltmak için en büyük endişeyi göstermeye devam ediyor. Bu, Rusya'nın "temiz bir savaş" yürütmeyi umursamaması ve Ukrayna'yı taş devrine geri döndürmek için Amerikan "şok ve korku" modelini kullanması durumunda çok daha düşük olacak olan silahlı kuvvetlerinin zayiat oranıyla kanıtlanmaktadır. Rusya’nın ABD'nin Irak ve Libya'ya yaptığını yapmamasının nedeni, Rusların ve Ukraynalıların tarihsel birliğine içtenlikle inanmasıdır.

Çoğu ABD liderliğindeki Batı tarafından, ülkesinin varoluşsal güvenlik çıkarlarını kinetik olarak savunma olasılığı beklentisiyle önceden planlanmış olan, harekete geçirdiği karmaşık ve hızlı hareket eden olaylar dizisi, onu bazı yönlerden buna zorladı. Sonunda yurtdışındaki en ateşli hayranlarının tüm bu zaman boyunca hayalini kurduğu “deha” oldu. Başkan Putin, yirmi yılı aşkın bir süredir ABD liderliğindeki Batı ile iyi niyetle, hem resmi olarak hem de WEF gibi yakından bağlantılı liberal-küresel yapılar aracılığıyla gayri resmi olarak iyi niyetle müzakere etmeye çalıştıktan sonra, bu çabanın yararsızlığını fark etti. Ülkesinin varoluşsal çıkarlarını umduğu gibi sağlayamadığı için farklı  bir yaklaşım benimsedi. Bu nedenle, tabiri caizse “deha” olmaya zorlandı.

Ancak bu, devam eden küresel sistemik geçiş açısından mevcut büyük stratejik rolünün “en başından beri planın bir parçası” olduğu anlamına gelmez. Çünkü sözde tüm bu süreç boyunca “5D satranç oynuyordu” ve bu nedenle “her zaman kazanıyordu”. Ancak on yıllardır iddia ettiği gibi Rusya'nın varoluşsal ve kalıcı çıkarlarını vatansever bir şekilde sağlamaya gerçekten bağlıydı. Kendisini lider bir rol oynarken bulduğu “çığır açan olaylar” onu pratikte bunu yapmaya mecbur etti. Açıkça görülüyor ki, şu anda böyle bir rolü oynuyor olması, bu yüzyıl boyunca onun birincil ilgisine karşı ne kadar samimi olduğunu gösteriyor. Başkan Putin, ABD liderliğindeki Batı'ya karşı en büyük gücü temsil etmeyi hiçbir zaman istemedi, ancak bu koşullarda Rusya'yı savunmak için bunu yapmak zorundaydı.

Buradaki düşünce bütünlüğü, Rus liderin; bir "canavar", "deli" veya "deha" olmadığını, sadece kendisi - Vladimir Putin- olduğunu gösteriyor. O kariyerine, Moskova'nın kendi koşullarına göre de olsa, güvenlik ve egemenliğine saygı gösterilmesini sağlayarak, ülkesini ABD'nin tek kutuplu hegemonik dünya düzenine dahil etmeyi hevesle isteyen, batı dostu bir lider olarak başladı. Bu iyi niyetli ve biraz naif yaklaşım başarısız oldu. Çünkü rakipleri başlangıçta asla rasyonel değildi, çünkü tüm bu zaman boyunca “deli” ve “canavar” olan onlardı. Bazı tahminlere göre bu yüzyılın başından bu yana küremizin güneyindeki saldırganlık savaşlarıyla bir milyondan fazla insanın ölümüne sebep olarak  bunu kanıtlamışlardı.

Rusya'nın en temel çıkarlarını garanti altına almak için başka seçeneği kalmayan Başkan Putin, kelimenin tam anlamıyla, kendisini birdenbire Batı'ya karşı küresel muhalefetin yüzü haline getiren tarihsel koşullara zorlandı. Bu da, bunların hiçbirini önceden planlamamış ya da olmasını istememiş olsa da, bir “deha”ya özgü taktik ve stratejiler kullanmasını gerektirdi. Ancak bu, kendisinin ve ülkesinin “derin devletinin” yurtsever üyelerinin bu senaryo için acil durum planlarının olmadığı anlamına da gelmez.

Mevcut durum öyle ki, modern tarihin en yanlış anlaşılan adamı, basit bir vatansever ve barışsever olmasına rağmen, dostları ve düşmanları tarafından yanlış bir şekilde “canavar”, “deli” ve “deha” olarak tanımlanmaya devam ediyor.

Yazan  : Andrew Korybko

Gazeteci / Politik Analist

 

World Media Group (WMG) Haber Servisi 

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   anrew-korbyko-vladimir-putin-makale

Tümü