S 400'ler Dantellere mi Sarıldı?

Prof. Dr. Ümit Özdağ: Düşman Ceza hukukuyla haksız ve hukuki bir şekilde beş ay Silivri’de rehin alındıktan sonra haksız bir cezaya çarptırıldıktan sonra ilk kez birlikteyiz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

16:11:46 | 2025-09-15

Bundan dört yıl önce bilim, birlik, barış diyerek zor ve kutlu bir yola çıkmıştık. Şimdi o yolda her geçen gün biraz daha güçlenerek Türk milletinin zaferine doğru birlikte emin adımlarla yürüyoruz. Hepinize bu süreçte bana verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

Arkadaşlar, 5 ay Silivri'de tek başınıza bir hücrede tutulunca konuşacak çok şey birikiyor. Onun için bugünkü konuşmamın metni 45 sayfadır. Bu sadece bir tüzük kurultayı değil. Sayın Divan Başkanı'nın da ifade ettiği gibi, uygulamada gördüğümüz bazı eksiklikler tespit ettik, illerden ilçelerden gelen geri bildirimleri değerlendirdik ve Zafer Partisi'nin geleceğe ve iktidara doğru yürüyüşünün hukuki altyapısını da kolaylaştırmak için bir tüzük ve aynı zamanda Zafer Partisi'ne katılım kurultayı gerçekleştiriyoruz. Bu konuşmamın sonunda partimize katılan çok değerli isimleri de teker teker size takdim edeceğim ve Türk milletine takdim edeceğim.

Dünyamız çok zor bir dönemden geçiyor. Bölgemiz ve Türkiye tehlikeli süreçleri yaşıyor. Türkiye'yi bu zor dönemden çıkartacak karşı karşıya olduğu ağır tehditleri milli birlik krizini, devlet krizini, sığınmacılar krizini, ekonomik krizi aşacak kadrolar Zafer Partisi kadrolarıdır. Şimdi bu kadrolar partimizin yeni bir atılım sürecini başlatmak üzere bugün burada Ankara'da bu tüzük kurultayında bir araya gelmişlerdir. Bu tüzük kurultayında sadece tüzüğü konuşmayacağız. Dünyadaki bölgemizdeki ve Türkiye'deki yaşanan gelişmeleri doğru tahlil etmeden ülkemizin karşı karşıya olduğu ağır sorunları aşmamız mümkün değildir. Bundan dolayı ben de konuşmama Zafer Partisi'nin dünyadaki bölgemizdeki ve Türkiye'deki gelişmelere nasıl battığını ortaya koyup sonra cevaplarımızı gündeme taşıyacağım. Ancak bunları yapmadan önce bu akşam Almanya'yla şampiyonluk maçına çıkacak olan basketbol milli takımımız var değil mi? Evet. 12 Dev Adam, hepsine buradan selamlar, sevgili gençler gözlerinizden öpüyoruz. Şampiyonluk size yaraşır. Alın o kupayı, geri gelin. Tabii, bizi harika maçlar izleten Filenin Sultanlarına da dünya ikinciliği için tebriklerimizi iletiyoruz.

Değerli Zafer Partililer, 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirdik. Bu çeyrekte dünyada bazı güç dağılımları gerçekleşti. Bu güç dağılımları, bundan sonraki 100 yılın, 75 yılının nasıl geçeceği konusunda da ipuçları veriyor.

Geçtiğimiz yüzyılda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Dünya, Amerika Birleşik Devletleri'nin önderliğinde NATO ve Sovyetlerin önderliğinde Varşova Paktı diye ikiye bölünmüştü. Soğuk Savaş döneminde doğan bizler, bu küresel rekabetin ebediyen süreceğini zannederdik. Ancak 1990'da Soğuk Savaş sona erdi, Sovyetler yıkıldı, Varşova Paktı dağıldı ve dünyada iki kutuplu bir dünya düzeninden tek kutuplu bir dünya düzenine geçildi. ABD tek kutup oldu ve neoliberal bir ekonomi küreselleşme denilen bir süreci başlattı. ABD tek kutupluluğu ve neoliberal model ve ebedi olduğu propagandası yapılırken 2008 finansal krizi ile çöküşe başladı ve COVID ile tekrar tarih sahnesinden adeta silindi. Amerikan Milli Güvenlik Danışmanı Nixon döneminde ve dış politikanın kurularından bir tanesi küreselleşme Amerikan kapitalizmidir demişti ama Amerikan kapitalizmi olduğu söylenilen küreselleşmeden en fazla Çin istifade etti. Ve liberal modeli uygulayan Amerika değil, devlet kapitalizmini uygulayan Çin, 1979'da Deng Xiaoping'in liderliğinde başlattığı büyük kaldırılmayı 46 yıldır sürdürerek bugün Amerika Birleşik Devletleri'ne meydan okuyan bir ikinci kutup haline geldi.

Yaşı uygun olan birçok arkadaşımız, Wolfowitz diye bir Amerikalı siyasetçi hatırlarlar, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı idi, bir doktrin ortaya atmıştı. Amerikan tek kutupluğunun sürmesi için ortaya çıkacak ve Amerika'ya meydan okuyabilecek bütün güçleri askeri ve politik gücümüzü kullanarak engellemeliyiz demişlerdi, bunu yapamadılar. Ve halen Çin öncülüğünde, Küre'de, Rusya'nın, İran'ın, Kuzey Kore'nin olduğu bir ittifak var, Pakistan bu ittifaka çok yakın, öbür tarafta da Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Japonya, Kanada ve Avustralya, Yeni Zelanda ittifakını görüyoruz. Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerde bu iki kutup arasında gidip geliyorlar ve son dönemde Pekin'e daha yakın duruyorlar. Çin tek yol, tek kuşak projesini başlatarak bir ucu Şangay'da öbür ucu Amsterdam'da olan bir demir yolu karayolu hattı oluşturarak büyük bir stratejik hamle yaptı. Dünyanın yeni üretim merkezi olan Çin ile dünyanın en güçlü alım gücü en yüksek olan pazarını bir ucuz lojistik sistemi ile birleştirdi.

Değerli Zafer Partililer, savaşta da ticarette de en önemli şey lojistiktir. Eğer dünyanın en güçlü üretim merkezini en büyük alım gücü en yüksek olan pazarla birleştirirseniz o pazarları kendinize bağlarsınız. Çin devlet kapitalizmi planlamayla elindeki bütün kaynakları yeni teknolojiyi keşiflere, üretime ve sistemli bir şekilde dünya pazarını ele geçirmeye ayırdı. Bakın Çin'in sadece 2024 senesinin içerisinde imal ettiği gemi tonajı ABD'nin 2. Dünya Savaşı sonrası üretmiş olduğu gemi tonajından daha fazla. Bu olağanüstü büyük bir ekonomik kalkınmadır. Çin, Afrika kıtasında büyük bir ekonomik hakimiyet kurdu. Orta Doğu'ya, Afganistan'a nüfuz etti. Latin Amerika'ya girdi. Şimdi İran ve Suudi Arabistan'da da etkili olmaya çalışıyor. Amerika Birleşik Devletleri ise 2003'ten itibaren Orta Doğu'da ve Afganistan'da sonu gelmeyen ve en az 6 trilyon dolar harcadığı savaşlara kaynak ayırırken Çin yüksek teknoloji ve ulaşım altyapısını mükemmelleştirmekle uğraştı. 1979'dan bu yana geçen 46 yıl içerisinde Çin ordusuna büyük katılımlar gerçekleştirdi. En son Eylül ayında yapmış oldukları Pekin'deki büyük gösteri dünyaya Çin ordusunun yeni hedefleri de sergiledikleri bir gün oldu. Çin ordusunun siber savaş güçleri değişik ülkelerde etkili siber operasyonlar yapıyorlar. Ve bu ordu 10 yıllardan beri Amerikan ordusuyla savaşa hazırlanıyor. Ben, Çin Silahlı Kuvvetleri tarafından 2 kez 10’ar günlük süreyle Çin'e davet edildim ve birçok Genelkurmay Başkanlığı, Genelkurmay Başkan Yardımcısı dahil Çinli General ve görüşme imkânım oldu. 2001 senesinde Çin ordusu tarafından çıkartılan bir akademik dergide bir yazı okumuştuk. Çince bir yazı, Türkçeye tercüme ettirmiştik. Şöyle söylüyordu Çin Silahlı Kuvvetleri adına yazan kişi, ‘Türklerin Kafkasya'da Dağlık Karabağ'da ilerlemesini Ermenileri destekleyerek durdurmalıyız.’ Bu makale konusunda daha sonra 2 Çinli General ile yine Ankara'da bir tartışmamız olmuştu. Bu makalenin aslında ne anlama geldiğini bir Çinli yarbayın refakatinde Pekin'den Çin Seddi'ne doğru giderken yarbayın bir açıklaması üzerine daha iyi anladım. Çinli yarbay birden arabanın içerisinde bir minibüsle gidiyordu. Döndü ve bize şöyle söyledi. ‘Biz Çinli aydınlar, siz Türklerin bir gün geri döneceğinizi düşünürüz.’ Dedim ki, ‘Çinlilerin İngilizcesi bozuk oluyor, acaba yanlış mı anladık?’ Arkadaşlara döndüm, sordum, dedim ki siz de aynı şeyi mi anladınız? Bu adam böyle söyledi. Ben de onlar da aynı şeyi anladıklarını söyleyince döndüm. Dedim ki, acaba sayın Yarbay Kazakları, Kırgızları mı kastediyorsunuz? Hayır dedi. Siz dedi batıya giden Türkleri kastediyor. Bunun üzerine yanında bir arkadaşım vardı, Allah selamet versin Şaban Bey, onun cep telefonu Mehter Marşı'yla açılıyordu. Döndüm kendisine Şaban Bey aç şu telefonu Mehter Marşı'nı geldik dedim. Bu sefer kuzeyden değil ama güneyden geldik. Tabii bir süre sonra Çin Seddi'ne ulaşınca o yarbayın aslında neyi ifade etmek istediğini çok iyi anladım. O kadar muhteşem, büyüktür duvarı ancak bir ulusu iliklerine kadar korkutarak inşa ettirebilirsiniz. Ve onu unutmamışım. Çinli aydınların stratejik hafızasındaki Türk bu. Türkler ve Çinliler tarihin en eski devletli ulusları 4 bin seneden beri ikisinde devleti var. Çinliler ve Türkler devletleriyle yaşarken Avrupalılar daha bırakın devleti kabili aşamasında emekleme durumundaydılar. Ve tarih boyunca da bu mücadele devam etti. Bugün de bir şekilde Doğu Türkistan'da Doğu Türkistan'ın Çinlileştirmesi üzerinden ve Doğu Türkistan'da baskılar üzerinden devam ediyor. Bu vesileyle Doğu Türkistan'daki Uygur kardeşlerimize de sevgiyle, saygıyla, hasretle selamlıyoruz. Pekin'deki yöneticilere de Doğu Türkistan'ın Türkiye ile Çin arasında bir dostluk köprüsü olması doğrultusunda çalışmalarının daha akıllıca bir iş olacağını hatırlatmak istiyoruz.

Öte yandan, Trump, Soğuk Savaş sonrasında izlenen küreselleşmeci politikalara karşı çıkarak iktidara geldi. Bunu Amerikan menfaatlerinin aleyhine vuruyor. Önce Amerika politikasıyla, neoliberal demokrasi ihracı ve ulus inşası politikalarını terk ettiğini duyurdu. Ama bu öyle kolay değil. Çünkü Trump'tan daha güçlü bir Amerikan devleti var her şeye rağmen. Trump bu politikanın Amerika'ya çok pahalıya mal olduğunu ve ABD'nin bir kazanç elde etmediğini, Amerika'nın öncelikle jeopolitik rakibi Çin'e doğru dönmesi ve Çin'in yükselmesini engellemek, Amerika'nın ilk hedefi olduğunu düşünüyordu. Bundan dolayı Trump, bir yandan Çin'e giden Amerikan sermayesini ABD'ye geri döndürmeye çalışırken, diğer yandan da ABD ülkelerini ABD'ye yatırım yapmaya teşvik ediyor, ABD ve Orta Doğu ülkelerini ABD silah sanayinden silah satın almaya adeta zorluyor. Ancak bu politikaların hiçbirisinin ABD'nin on yıllardan beri ertelenen ve ağırlaşan sorunlarını çözmeye yetmediği de çok açık. Kalitesi düşen eğitim, çöken ulaşım altyapısı, enerji ve su kaynaklarının eksikliği, sanayi üretiminin Amerika dışına kayması, ABD'nin siber saldırılara açık olması, etnik gerilimler gibi zaaf alanları Trump'ın çözebileceği şeyler olarak görünmüyor. Tabii bu yeni iki kutuplu dünyada bir de silahlanma yarışının başladığını görüyoruz değerli arkadaşlar.

Silahlanma sadece silahlanma değil, toplumsallaşmış bir savaş hazırlığının yapıldığını görüyoruz. ABD Savunma Bakanlığının ismini Savaş Bakanlığı olarak değiştirdiler. Amerika'nın 37 trilyon dolar borcu var ve 2026 savunma bütçesi bir trilyon dolar. Fransa Sağlık Bakanlığı bütün devlet hastanelerine talimat verdiği büyük bir savaşa hazırlık yapmaları için Almanya kadınlar dahil zorunlu askere alma sistemi üzerinde çalışıyor. Evlere gıda stoğu yapma zorunluluğu getirildi. Almanya'da Avrupa'nın en büyük silah fabrikası kurulurken Şansölye Merz, Almanya'nın yeni bir ordu değil toplum reformu yapacağını söylüyor. Yani Alman milleti yeniden savaşmaya hazırlanacak diyor. Ve bütün bunlar olurken dünyada biz hala askeri sağlık sistemini lav etmiş durumdayız. Askeri hastanemiz yok. Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a soruyorum. Türk ordusu savaşan bir ordu olmasına rağmen, Türk ordusunun neden askeri sağlık sistemi yok? Neden GATA açık değil? Neden askeri hastaneler açık değil? Neden dünyanın en deneyimli harp cerrahlarını silahlı kuvvetlerden koparıp sivil hayata yolladınız?

Küresel rekabet ve eğer çıkar ise bir 3. Dünya Savaşı günü sonunda onun ön muharebesi olarak kabul edebileceğimiz Rusya-Ukrayna Savaşı da kuzeyimizde gerçekleşiyor. Çarpışanlar Rusya-Ukrayna orduları gibi görülse de bir tarafın arkasında Çin, Kuzey Kore, İran var. Öbür tarafın arkasında da Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri. Aslında Rusya-Ukrayna Savaşı 3. Dünya Savaşı'nın küçük bir denemesi olmak durumunda. Kuzeyimizde bu gerçekleşirken Orta Doğu'da da güvenliğimizi yakından ilgilendiren gelişmeler oluyor. Hamas 7 Ekim’de Gazellilere karşı büyük bir sorumsuzluk örneği göstererek İsrail'e saldırdı. Bu saldırı Netanyahu denilen adama Orta Doğu'da Amerikan ve İngiliz desteğiyle İsrail'in egemenlik alanını oluşturmak için bir yeni savaş başlatma imkânı verdi. Üstelik Hamas o 7 Ekim'deki saldırısında İsrail'i sürprizle yakaladı. 1400 kişiyle saldırdılar. Arkada bekleyen on binlerce Hamas militanı da beklemek yerine bu saldırıya katılsalar ve İsrail içerisinde ilerleseler İsrail çok ağır bir askeri kriz yaşayacaktı. Bir de buna Kuzey'den de Hizbullah'ın eş güdümlü bir saldırısı eklenseydi Netanyahu ne yapacağını şaşıracaktı. Ama bu olmadı Hamas rehineler aldı, kadın çocuk, sivil, asker bunları alıp Gazze'ye döndü ve Gazze'nin sivil halkının Netanyahu tarafından heder haline getirilmesine adeta izin verdi. Netanyahu da Nazilerin 1944’te Varşova'da Varşova gettosunda Yahudilere uygulamış olduğu zulmün beş katını şimdi Gazze'de uyguluyor.

Parantez açalım. Peki AKP hükümeti ne yapıyor? AKP hükümeti Netanyahu ve İsrail'e en iyi kızan hükümet konumunu üstlenmiş, sadece kızıyor. Başka hiçbir şey yapmıyorlar. Gazze'de istediği sonuca ara sonuca ulaştığını düşünen İsrail sonra döndü, olayları seyreden Hizbullah'a yıllardır hazırladığı bir istihbarat operasyonu sonrasında etki odaklı hareketle hatırlıyorsunuz önce çağrı cihazlarını patlatarak sonra lider kadrosunu sığınaklarında bulup öldürerek saldırdı. Hizbullah'ın yönetici kadrosu imha etti. İsrail sadece Lübnan'ı değil aynı zamanda nereyi bombalıyorlardı? Suriye'deki İran askerlerini birliklerini ve Şii milisleri bombalıyorlardı. Stratejik bir bombardımandır bu. Bu arada Lübnan'a bir askeri harekât yaptılar, karadan başarısız oldular, çekildiler, çok fazla not edilmedi bu saldırı. Ve nihayet sıra İran'ın ve Rusya'nın Orta Doğu'daki müttefiki Beşar Esad rejiminin devrilmesine geldi. Çünkü İran savaşı için Suriye hava sahasının da açılmış olması gerekiyordu. ABD ve İsrail İdlib'deki HTŞ’yi Esad rejimine karşı saldırıya geçmek üzere hazırladılar.

Bakın burada açıklayacaklarımı ilk kez duyacaksınız. Daha önce yaygın medyada bu böyle anlatılmadı. Şöyle anlatıldı, Türkiye bu HTŞ’yi AKP destekledi ve operasyon öyle başladı. Hayır. Operasyonu İngiltere, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri istiyordu. İki kez bu operasyon için girişimleri oldu. Şaşıracaksınız. AK Parti bu iki operasyonu engelledi. Çünkü Rusya'nın çok sert tepki vereceğini düşünüyorlardı. Ruslar da tehdit ediyorlardı. Ancak 21 Kasım'da İdlib'deki HTŞ birliklerinin cep telefonları toplandı. En önde saldıracak birlikler Özbek, Uygur ve Çeçenlerden oluşuyordu. Özbek, Uygur ve Çeçenleri burnumuzun dibindeki bu adamları Türkiye değil ABD ve İsrail kontrol ediyordu. 27 Kasım'da saldırı başladı. Türkiye'nin haberi yoktu. Orayı hiç yoktu. Bir buçuk gün içinde Halep'e girdiler. Suriye ordusu kaçtı. Kalanlar İranlıları hatta bazı Rusları HTŞ’ye elleriyle teslim ettiler canlarının bağışlanması için. Rusya 29 Kasım'da ver Ukrayna'yı al Suriye'yi diyerek saldırıdan iki gün sonra Esat rejimine desteğini kesti. Zaten İsrail'in stratejik bombardımanıyla perişan olan İranlıların direnme şansı yoktu. Halep düşünülenden çok daha kısa süre içerisinde bir buçuk gün içinde düştü. Ve Rusya'da rejime desteği kesilince Amerika Birleşik Devletleri HTŞ’ye Şam'a kadar gidebilirsin izni verdi. Ankara ancak 4 Aralık'ta Hama’nın kuzeyine HTŞ birlikleri gelip Hama’nın kuzeyindeki dağ silsilesinde konumlanınca HTŞ’ye destek vermeye başladı. Yani Suriye'de olan buydu. Birkaç gün sonra da Türk halkına Suriye'nin fethi diye sunulan aslında Hamas ve Hizbullah gibi iki örgütün dışında İran'ın müttefiki olan tek ülkede rejimin devrilmesiydi. Böylece Suriye'de üniter devletin parçalanması süreci başlayacağı gibi İran operasyonu için Suriye hava sahasında açılış Suriye'de Beşar Esat’ın devrilmesinden sonra İsrail'in İran'a yönelik saldırısı ve İran'ın cevabı başladı. İsrail çok etki odaklığı iyi hazırlanmış bir istihbarat operasyonuyla savaşın daha ilk iki saatinde 22 üst düzey generalin 21 tanesini evlerinde öldürdü. Ne sayesinde? Yüzde 60 Afgan mültecilerin İran'da yaşayan MOSSAD’a verdiği bilgi sayesinde. Ama İsrail'in de İran'ın küse saldırılarından ciddi şekilde etkilendiğini gördük. İsrail üçüncü gün Amerika Birleşik Devletleri'nden yardım istemeye başladı ve Amerikan yardımı olmadan savaşı sürdürmesinin mümkün olmadığını gördü. Trump buna biraz direndi ama Amerika'daki İsrail lobisinin de ağırlığını koymasıyla İran'da bir bombalamayı Amerikan uçakları da gerçekleştirdiler. İsrail'in imkân ve kapasiteleri sınırlıdır değerli arkadaşlar. Ancak İsrail’in imkân ve kapasitelerini düşürürken arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin ve İngiltere'nin imkân ve kapasitelerini de koyarak düşünmemiz lazım. İsrail, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısıyla başlayan yeni savaş sürecini öncesinde çok ayrıntılı bir istihbarat çalışması yapmıştı. Bu çalışma sayesinde Hamas liderlerini, Hizbullah liderlerini, İran'ın askeri kadrolarını öldürmeyi başardı. Hava kuvvetleri de hava savunma sistemi olmayan örgüt ve devletlere karşı çok etkili saldırılar yaptılar, Yemen Başbakanı ve kabinenin yarısını vurdular. Son bir ayda Orta Doğu'da en son Katar dahil olmak üzere yedi ülkeye saldırdılar.

Ancak bu manzaranın yanında biraz önce değindiğim başka bir manzara daha var, kaçırılan gözlerden. 1 Ekim 2024'te Lübnan'a girdiler ve 45 günde bir ordu değil, paramiliter Hizbullah'tan dayak yiyerek geri çekilmek zorunda kaldılar, kana savaşında. Tabur taktik hedefleri diye anılan hedefleri dahi ele geçiremeden ağır bir darbe aldılar. İran'la ancak 12 gün savaşabildiler, savaş yorgunu ve kaynaklarını oldukça tüketmiş bir İsrail var şu anda karşımızda. Ve şimdi bu İsrail bir taraftan Gazze'de öbür taraftan Batı Şeria'ya yeni bir saldırıya hazırlanıyor.

Değerli Zafer Partililer, halen Türkiye ile İsrail arasında da kontrollü bir gerilim yaşanıyor. İki taraf kendisini kontrol ediyor. Bir olası Türk-İsrail çatışması da gündemde. Ancak Türkiye ve İsrail arasında iki ülke ordularının Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Suriye topraklarında hava, kara ve denizde gerçekleşecek büyük, çatlı bir konvansiyonel savaş yaşama ihtimali henüz düşmüş. Ancak bu Türkiye ve İsrail'in çatışmadığı anlamına da gelmiyor. Esasen Türkiye ve İsrail arasında on yıllardır süren bir jeopolitik çatışma var. İsrail, Orta Doğu'da İsrail'in kontrolünde bir Müslüman İsrail, yani büyük Kürdistan projesinin kurmayı hedefliyor. Türkiye'de bu, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve su kaynaklarını hedef olan lanet projeye karşı kanını ve canını ortaya koyarak on yıllardır mücadele ediyor. Yani İsrail 2003 senesinden bu yana net Türkiye'ye karşı Irak operasyonu başladığı andan itibaren bir dolaylı savaşı zaten sürdürüyor. Bunu önce Irak'ın kuzeyinde Barzani ve Talabani'yi destekleyerek yaptılar. Daha sonra orta federe Kürdistan kuruldu ve sonra da Suriye'de başladılar. Suriye'nin kuzeyinde bir PKKİSTAN kurulması çalışmalarını desteklediler. AKP'nin 2011'den beri sürdürdüğü hatalı Suriye politikası İsrail'in stratejik hedeflerine hizmet eden bir politika olmuştur.

Türkiye'nin İsrail ve Batı ile ve Türkiye düşmanı her hasımla karşı karşıya geldiği zaman zayıf karnını ne yazık ki ülkemizde yaşayan milyonlarca sığınmacı ve kaçak oluşturmaktadır. Neden yıllardan beri bunu anlatıyoruz? Sığınmacı ve kaçaklar içeride iç karışıklık çıkartılmak istendiği zaman kullanılacak bir malzeme olacaklardır. Onlar üzerinden çıkartılacak bir iç karışıklığın daha sonra PKK/YPG tarafından destekleneceği ve büyütülmeye çalışılacağı konusunda yıllardan beri bu hükümeti uyarıyoruz. Türkiye için de suikast, bombalama, karışıklık eylemlerini, teknik ve istihbarat desteği vereceği adeta bir beşinci kol oluşmuştur. Bakın biz bunları yıllarca söyledik. Ağustos 2025'te geçen ay Milli İstihbarat Akademisi bir rapor yayınladı ve bu raporda İran-İsrail savaşından alınması gereken dersleri ortaya koydu. Ve dedi ki Türkiye'nin istihbarat ve güvenlik kurumları ülkemizde bulunan yabancılarla ilgili güvenlik ve istihbaratı sağlayabilecek durumda değildirler. Ve halkın bunun için bir bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Ben de soruyorum, biz bunu yaptık, yıllardan beri yapıyoruz. Siz söylediğiniz için yapmadık, sizden erken gördüğünüz için yaptık. Niye tutukladınız o zaman? Niye tutukladınız? İlla Türkiye’nin başına İran’ın başına gelen türden bir felaket gelmesi mi lazım gerçekleri görmeniz için? Acaba şu anda MOSSAD için çalışan kaç yabancı eleman var bu topraklarda? Bakın, birkaç gün önce gazeteci Gürbüz Eren İsrail'de, İsrail Genel Kurmayında yapılan bir toplantıdan bahsetti. Kendisine aramış oldum, bilgi kaynağı, hiçbir gazetede çıkmadı dedi, yurt dışında, benim özel bilgi kaynaklarım. Bunun içinde İsrailler de var dedi. O toplantıda, Türkiye'deki sığınmacı ve kaçakların nasıl kullanılabileceği de konuşulmuş. E tabii konuşurlar. Sadece konuşmamışlardır. Şimdiye kadar organize olduklarını da biliyoruz. Nereden? Çünkü Milli İstihbaratın MOSSAD operasyonunda yakalananların çoğu, sığınmacı ve kaçak durumundalar.

Bakın, ülkemizin değişik yerlerinde bu insanlar kullanılarak, İran'da olduğu gibi SİHA’ya ve İHA gizli depoları oluşturup oluşturulmadığını bilmiyoruz. Bu insanların insani istihbarat toplamak için şehirlerimizde nasıl kullanıldıklarını bilmiyoruz. Daha çok uzun zaman değil, çok kısa bir süre önce iki tane YPG'li Ankara'da göz bebeği, bu devletin göz bebeği bir kuruluşu bastı, TUSAŞ’ı bastı.

İsrail'in Kıbrıs'ta da çok aktif olduğunu görüyoruz. Rum kesimiyle yoğun bir askeri iş birliği içindeler. Yani bir Türk-İsrail çatışması sadece Türk-İsrail çatışması değil, elbette Yunanistan'ın karasularını on iki bine çıkartması, Güney'de, Kıbrıs'ta Türk birliklerine karşı bir saldırıyla desteklenebilir. Şimdi Cumhur İttifakı'na buradan sesleniyoruz. İsrail'e karşı bu kadar büyük endişeleriniz varsa, KKTC'de İsrail'in arazi almasına neden izin veriyorsunuz?

Bütün bu gelişmeler Türkiye'nin hızla bir savaşa, askeri ve politik çatışmaya hazırlanması gerektiğini de gösteriyor. Yapılması gereken adımları tekrar ediyoruz. Bunlar bizim çelik miğfer projemizin parçaları. Kuvvet komutanlıkları Genelkurmay Başkanlığına bağlanmalı. Jandarma Genel Komutanlığı askerî açıdan tekrar TSK'nın parçası olmalı. Jandarma alaylarının alay sancakları jandarmaya teslim edilmeli. Emir komuta birliği ancak böyle sağlanabilir. Eski Genelkurmay Başkanlarını Milli Savunma Bakanı yapmakla meseleyi sivilleştirmiş olmazsınız. Önemli olan sistemdir. Sistemin doğru kurulması lazım. Bugün sistem yanlış. Hemen askeri sağlık sistemini kurmamız lazım. Hemen askeri yargıyı tekrar kurmanız lazım. Hava savunma sistemlerimizin hızla geliştirilmesi lazım. ASELSAN'la Sanayi Bakanlığı arasında imzalanan sözleşmeden anlıyoruz ki çelik kubbe projesinin ilk bölümü 2020'den başlayacak ve 2031'den bitecek. Peki o zamana kadar ne yapacağız? Ne yapacağız o zamana kadar? S-400'leri aktive edecek misiniz? Yoksa üzerinde dantelle mi saklayacağız? Rusya bu arada S-400'leri geri satın alabileceğini söylemiş. Ukrayna ile olan savaşta ihtiyaç duyduğu için doğruysa onu da göreceğiz bakalım gelebilecekler mi? Türk Hava Kuvvetleri'nin yeni nesil savaş uşaklarına ihtiyaç duyduğu açık bir husus. Kağan uçaklarının çok başarılı bir proje olduğunu duyuyoruz. Ama envantere girmesi için 13 yıl olduğu anlaşılıyor. Pahalı olmasına rağmen bu noktada Eurofighter uçaklarının alınması doğru bir adım oldu. Ama onun da teslimi için bir süre gerekiyor. SİHA ve İHA yönetimi ve kullanımı konusunda bir başarı yaşanmıştır. Bunu görüyoruz. Tebrik ediyoruz. Ancak bu başarının savaş uşağı konusunda da yaşanması bir zorunluluktur. Zırhlı birliklerimizin güçlendirilmesi bir zorunluluktur. Bu konuda çok geri kaldık. Çevre ülkelerinin zırhlı birlikleri dengeyi bozacak ölçüde güçlenmeye başladılar. Altay tankının henüz teslim edilmemesi büyük bir zaaftır. Türkiye silahlanma konusunda önceliklerini doğru teşvik etmek zorunda. Şimdi ihtiyaç duyduğumuz şey uçak gemisi değil. Zırhlı Tugaylar Türkiye'nin önceliği olmaktır bu konuda. Denizlerde yapılması gereken ise MİLGEM Projesiyle ayağa kalkan Türk savaş filosunun güçlendirilmeye devam edilmesi olmalıdır. Ve Türkiye'nin siber savaş ve savunmasında eksikler olduğunu gayet iyi biliyoruz. Siber savaş yapımız güçlendirilmeli. Bu listeyi uzatabiliriz. Ancak temel hususlar bunlar. Biz Türk dış politikasının Zafer Partisi olarak siyasal ümmetçi hayallerden milli gerçekçi bir zemine çekilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Dışişleri Bakanlığı'nı AK Partili amatörlerin oyun yeri olmaktan çıkartıp tekrar profesyonel diplomatların çalıştığı bir bakanlık haline getireceğiz. Türk dış politikasını Türk milletinin milli çıkarlarını gerçekleştirecek şekilde yöneteceğiz.

Biz olsaydık ne yapardık? Beşer Esad'ın devrilmesinden bir gün önce iktidara Zafer Partisi gelseydi ne yapardık? Derhal PKK-PYD'nin işgal ettiği bölgeye girer, o bölgedeki bütün PKK-PYD unsurlarını kökünden temizlerdik. Türkiye yine terörle müzakere adına büyük bir fırsatı kaçırmıştır. PYD'nin silah bırakacağı yalanıyla Türk Devleti ve Türk milleti oyalanmıştır. Şimdi YPG ve PKK Türkiye'ye karşı savaşa hazırlanıyorlar. AK Parti kongrelerinde alkışlarla karşılanan Barzani ise PKK'nın ve YPG'nin yanında yer alacağını açıklıyor. Ve bütün bunlar olurken Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan Öcalan Komisyonu da Öcalan'ı ziyaret etmekten bahsediyor.

Türk Milletine şöyle bir yalan söyleniyor. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken yanlış kurdu. Milli ve üniter devlet olarak kurmamalıydı. Şimdi Atatürk'ün milli ve üniter devlet olarak kurduğu devleti biz Anayasanın 66. maddesini 42. maddesini değiştirerek bir Türk Devleti olmaktan çıkartıp Türk, Kürt, Arap bir Yugoslavya yapmalıyız. Ve bu sahte ve yalan bir mağduriyet üzerine kuruluyor. Cumhuriyet kurulurken bu insanlar mağdur edilmiştir. Arkadaşlar Türkiye'de hiç kimse etnik kökeninden dolayı mağdur olmamıştır. Türkiye'nin en zenginleri arasında bulunan Güneydoğulu iş adamları mağdur mu? Antalya'da, İstanbul'da, Kuşadası'nda beş yıldızlı otellerin sahipleri olan arkadaşlar mağdurlar mı? Daha yeni operasyon yapılan HaberTürk'ün sahibi olan holding, mağdur bir holding mi?

Arkadaşlar Türkiye'de mağdur olan, Diyarbakırlı, Mardinli çiftçidir. Türkiye'de mağdur olan Şanlıurfa'nın Çukurova'ya giden köylüsüdür. Kastamonu'nun sarımsak yetiştiricisidir. Mağdur olan emeklidir. Mağdur olan dul ve yetimdir. Mağdur olan asgari ücretle çalışan Türk insanıdır. Türk milletini Türk, Kürt, Arap diye Yugoslavya anlaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Cumhurbaşkanının bir yardımcısı Kürt diğeri Alevi olsun diyerek Türkiye'nin Lübnanlaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye Türk’tür Türk olacak! Ülkemizin Öcalan’ın talepleri doğrultusunda politik sistemi şekillendirerek etnik ve mezhepsel fay hatları üzerine oturtup etnik bir deprem ile parçalanmaya sevk etmek istiyorlar. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine sadık olan bütün yurttaşlarımızla birlikte sonuna kadar direneceğiz.

Bursa'da başladığımız panelleri Türkiye'nin her tarafına yayacağız. Türkiye'nin her tarafında mitingler, toplantılar, konferanslar düzenleyeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yokuz ama bütün Türkiye'yi Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacağız. Allah rahmet eylesin. İstiklal Harbi sırasında 1. Meclis’in Dersim milletvekiliydi. Mustafa Kemal Paşa'nın yanında omuz omuz emperyalizme karşı savaştı. Ve Sakarya Savaşı sırasında ordunun Meclis’in Kayseri'ye taşınması düşürüldüğünde ayağa kalktı bir konuşma yaptı. Ben böyle gitmiyorum dedi. Ben buraya savaşmaya geldim, gerekirse ölmeye geldim. Şimdi biz de bir d platformu kuruyoruz. Ve bu Diyap Ağa Platformuyla vatanın birliği ve dirliği mücadelesini Türkiye'nin her santimetrekare arasında vereceğiz. Geçtiğimiz günlerde genel merkezde genç bir adam Zafer Partisi'ne üye olmuş beni ziyarete geldi. Kendisine sordum tanımak için. Nasıl bir eğitimin var, ne iş yapıyorsun? Robert Koleji bitirdim efendim dedi. Sonra Koç Üniversitesi'nde üniversite tahsilimi yaptım. Şimdi dedi, babamla birlikte çalışıyorum, iş insanıyım. Dedim ki neden Zafer Partisi'ni tercih ettin? Çok normal dedi, benim dedem Diyap Ağa. Diyap Ağa, Atatürk'ün yanındaydı. Benim de 100 sene sonra olmam gereken yer Zafer Partisi. Zafer Partisi'nde yer almak, Atatürk'ün yanında yer almak demektir. Zafer Partisi'nde yer almak, Atatürk'ün yanında, Atatürk'ün izinde yer almak, onun mücadelesini vermeye devam etmek demektir.

Şimdi kendi kendinize soruyorsunuz muhtemelen. Genel Başkan konuşmaya başlayalı bir saat oldu, daha Suriyelilere ve Afganlara yollayacağını söylemedi. Arkadaşlar, bazen insanlar garip oluyorlar, neden biliyor musunuz? Bize bir ara diyorlardı ki, sizin bu sığınmacılardan başka politikanız yok mu? Şimdi de diyorlar ki, niye sığınmacılardan bahsetmiyorsunuz? Arkadaşlar bir karar verin. Bakın bizim birçok politikamız var. Şimdi diğerlerini anlatıyoruz. Ama Anadolu Kalesi projemizde, bin bir kayaksa, Zafer Turizm'de yola çıkmaya hazır.

Buraya gelmeden önce, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nde Sayın Genel Başkan Özgür Özel'i ve çalışma arkadaşlarını ziyaret ettik bir heyetle birlikte. Demokrasimizin öldürülmek istendiğidir, süreçten geçiyoruz. Galiba Erdoğan demişti ya, demokrasi bir tramvaydır, inersin binersin. Tramvaydan inme zamanının geldiğini mi düşünüyor acaba? Evet. Hukuk devletimiz tasfiye ediliyor. Muhalif olarak gördükleri insanları, partileri, düşman ceza hukuku uygulamalarıyla bastırmak, sindirmek, susturmak istiyorlar. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi de 19 Mart'ta başlayan bir bastırma, sindirme ve parçalanma operasyonuyla karşı karşıya. Yarın bir mahkeme var. Bu mahkeme ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyum atanıp atanmayacağı konuşulacak. Düşman ceza hukuku uygulaması Cumhuriyet Halk Partisi'ne uygulanmadan önce Zafer Partisi'ne uygulanmıştı. Erdoğan'ın Mersin'de yapmış olduğu ve Atatürk'ü eleştiren bir konuşmasından dolayı kendisine Antalya'dan cevap vermiştim. Cumhurbaşkanı'na hakaret iddiasıyla İstanbul Başsavcılığı tarafından resmen başlatılan soruşturmayla gözaltına alındım. Kayseri'de çıkan Suriye olaylarından dolayı tutuklanmıştım. Daha gerçekçi olan aslında Kennedy suikastından yakalanmıştım. Ben İstanbul'da ifade verirken Ankara'da da savcılar ifademi almadan 11 tane iddianame hazırladılar. Şimdi her hafta bir başka mahkemeye gidiyorum bundan dolayı ve benim tutuk sürecimde provokasyonlar oldu, girişimleri oldu. Siz Zafer Partiler bu süreçte var olun çok sağlam durdunuz. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Ne için burada hocasının yanında? Bize muhalefete Amerika'nın güney eyaletlerinde 1970'li 60'lı yıllara kadar uygulanan siyahilere uygulanan hukuka benzer bir hukuk uygulanıyor. Yani ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılıyor. Şimdi bu Amerika'da hala uygulanıyor zaman zaman buna da seçmece soruşturma diyorlar. Yani bir beyaz için açılmayan soruşturma bir siyahi Amerikalı için açılıyor. Biz de bunu muhalefet olarak yaşıyoruz.

Anayasanın 10. maddesi yani herkes yasalar önünde eşittir tamamen askıya alınmış durumda. En son Bayrampaşa belediye başkanı gözaltına alınmış. Tutuklanır da. Buraya gelmeden birlikte açıklama yaparken Özgür Bey'le birlikte. Özgür Bey söyleyince orada öğrendik biz de. Bayrampaşa belediye başkanına daha önce iki kez birisi eşinin yanında bak soruşturma geliyor AK Parti'ye geçersen gelmeyecek demiş. Şimdi bu hukuk mu? Bu adalet mi? Hani devletin dini adaletti? Hani adalet mülkün temeliydi?

Biz çocuklarımızın ve torunlarımızın düşman ceza hukuku altında bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamamasının mücadelesini veriyoruz. Bu yurt bize anamızın ak sütü kadar helal. Hiç kimse bize bu ülkede ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapamaz. Benim tutukluluğum sırasında avukat arkadaşlarımız Ümit Özdağ’a Özdağ Özgürlük platformu kurmuşlardı. Hepsine tekrar teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar. Sonra bunu Adalet Mülkün Temelidir Derneği'ne dönüştürdüler. Ve anayasa, insan hakları ve hukuk mücadelesi derneği karanlıkla sürdürüyorlar. Hepsine buradan selam olsun.

Ülkemizin sığınmacılar kadar önemli bir problemi de organize suç. Güvenli olmayan şehirlerde yaşıyoruz. Çocuklarımız öldürülüyor. Gençlerimiz uyuşturucu çetelerinin sanal kumar çetelerinin tacizine maruz kalıyor. Esnaf haraç vermediği zaman dükkânı kurşunlanıyor. Torbacılar ortaokulların önünde fink atıyorlar. Uyuşturucuya bağlı insan sayısı her geçen gün artıyor. Sanal kumar Türk ailelerini dağıtıyor. Aileleri içten çürütüyor. Ve biz Zafer Partisi olarak Tertemiz Türkiye Projesiyle organize suça karşı, uyuşturucuya karşı, sanal kumara karşı yepyeni bir mücadeleyi hukuki boyutuyla, siyasi boyutuyla, istihbarati boyutuyla ve tedavi boyutuyla vermek konusunda kararlıyız. Bu kongreden sonra Zafer Partisi, Başkanlık Divanı'nda bir genel başkan yardımcısının tek işi Tertemiz Türkiye projesiyle Türkiye'yi nasıl uyuşturucu ve sanal kumar belasından kurtaracağımızı her gün, her saat, her dakika Türk milletine anlatmak olacak.

Sevgili Zafer Gençliği, sevgili Türk Gençliği, Zafer Partisi Türk gençliğinin partisidir. Zafer Partisi'nin yükselişi, Türk gençliğinin sevgiyle Zafer Partisi'ni kucaklamasıyla olmuştur. Zafer Partisi Türk gençliğinin sorunlarını en yakından gören ve çözecek olan tek siyasi partidir. Zafer Partisi Türk gençliğinin partisidir. Gençlik burada, kocasının yanında! Arkadaşlar, sevgili gençler, bu ülkede size haksızlık yapılmasına son vereceğiz. Türk Devleti'ni bütün imkân ve kaynaklarıyla size iade edeceğiz. Bu devlet sizin devletinizdir. Dedelerinizin size emanet ettiği, Mustafa Kemal'in size emanet ettiği devlettir. Hiç kimsenin bu devleti, bu ülkeyi elinizden alma, size git öt edeme hakkı yoktur. Her yerde, özellikle üniversitelerde, yabancı öğrenci sayısı artıyor. Kontenjanlar daha fazla yabancılara, daha az Türklere ayrılıyor. Üniversitelere yeterince Türklere kaynak aktarılmıyor. Türk gençleri burs kredi, hatta devlet yurdundan istifade etmek imkânı bulamazken, yabancılar bunlara daha rahat erişiyorlar. Yüz binlerce üniversiteli gencimiz, üniversite eğitimini sona erdirmek zorunda kaldı. Sigortasız çalışan yabancılar, bir yanda öte yanda asgari ücret bile önerilmeyen Türk gençleri, sonra Türk gençleri çalışmak istemiyor, iş var ama çalışan yok, yalanı söyleniyor. Türk gençleri kendi ülkelerinde imtiyazlı yabancılar karşısında adeta ikinci sınıf vatandaş konumuna ekiliyorlar. Zafer Partisi olarak söz veriyoruz, Türk gençlerine bu ülkenin gerçek sahipleri olduklarını hatırlatacak, geleceğe ümitle bakmalarını sağlayan politikaları karanlıkla uygulayacağız. Üniversite köyü adını vereceğimiz barınma kampüsleri oluşturacağız ve her üniversite öğrencisine yüksek öğretim yurdunda tek kişilik oda vereceğiz. Gençlerimizin alacağı burs asgari ücret seviyesinde olacak. Dört yılın ortalaması, doksanın üzerinde olan öğrenci bursu geri ödemeyecek. Şehir içi ulaşımın tamamından değil ama eviyle okul arasındaki hattı bedava gidip gelmesini sağlayacak. Meslek liselerinin sayısını ve kalitesini arttıracağız. Gençlerin genç yaşta bir meslek sahibi olmasının ve para kazanmalarının önünü açacağız.

25 yaşına gelen bir genci taksit ve satın alabileceği tek oda veya bir oda, bir salon, bir ev modeli ve bunun finansmanı üzerinde çalışıyor. Gençlerin bu ülkede evleri olacak. Yaslanmayı, emekli olmayı beklemeyecekleri ev sahibi olmak için. Ama biz de gençlerden bir şey bekliyoruz bunun karşısında. Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği ve Kızılay'da yazan şey, ‘Türk Öğün Çalış Güven.’

17 milyon emeklimize de seslenmek istiyorum burada. Ayda ortalama 16.880 lira maaşla geçinmeye çalışıyorlar. Çünkü 2008'e kadar emekli olanlar emekli oldukları zaman maaşın %70'ini alırken 2008'de bu %30'a düşürüldü. Emeklilerimizin yarısından fazlası kirada oturuyorlar. Aldıkları maaşla ev kiralarını ödemeleri bile çok zor. Ben aç emeklileri görüyorum pazar yerlerinde. Bomboş torbalarla dolaşan. Emekli olmasına rağmen yaklaşık 2 milyon 200 bin emekli kayıtlı olarak 3,5 milyon emekli de kayıtsız olarak çalışıyor. Bir o kadarı da arayış içerisinde. Biz bu topluma karşı ve bu devlete karşı namusuyla çalışmış, sigortasını ödemiş, emekli olmuş bu insanlara karşı Türk devletinin ve Türk toplumunun borçlu olduğunu ve bu borcu da ödemesinin haysiyetin gereği olduğunu düşünüyoruz. Bunun için Ekim 2008'den itibaren %30'a düşürülen aylık oranını tekrar %70'e çıkartacağız. 2008'den sonra verilmeyen %100 refah payını tekrar vermeye başlayacağız emeklilere. Emeklilerin maaş promosyonlarındaki gelir adaletsizliğini ortadan kaldıracağız ve en üst noktadan almalarını sağlayacağız. Ramazan ve kurban bayramlarında ödenen bayram ikramiyeleri miktarlarını arttıracağız. Ve aslında öyle bir maaş ödemek ki bu toplum emeklisine bayramda ikramiye vermek durumunda kalmamalı. Esas mesele o. Ve memur ve memur emeklilerinin aylıkları ile emekli ikramiyelerinin belirlenmesinde 3600 ek göstergeyi de gerekli düzenlemeleri muhakkak yapacağız.

Hani diyorlar ya Zafer Partisi neler yapacak sığınmacıları yollamanın dışında? İşte size bunların sadece bir kısmını anlattım. Daha anlatacak çok şey var. Mevcut ekonomik modelin ve diğer siyasi partilerin Türk toplumunun önüne koydukları modelin çok ötesinde sürdürülebilir, planlı kalkınma modeliyle devlet planlama teşkilatını tekrar kurarak ve devlete tekrar sanayiyi ve özellikle yüksek teknoloji alanında yatırım yapmasını sağlayacak şekilde davranarak bir sanayide ve tarımda atılım dönemini başlatacağız. Ancak Marmara bölgesinde toplanmış sanayiyi Dört Bölge Dört Deniz projesiyle, dört yeni Marmara bölgesine, dört yeni sanayi ve ticaret koridoruna taşırken İstanbul'u da on milyonluk bir yüksek teknoloji kentine dönüştürmenin mücadelesini vereceğiz ve başaracağız. İstanbul'un Tekin'den, Şangay'dan, Tokyo'dan yeni dergiden eksiği nedir? Fazlası var, eksiği yok. Ve tabi bütün bunları yaparken bir şey yapmak zorundayız. Bunları yapabilmek için. Yıllar içerisinde ülkemize gelmiş ve sayıları 13 milyona ulaşmış, önemli bir bölümüne vatandaşlık verilmeye başlanmış, sığınmacı ve kaçakları, vatandaşlık verilenlerin vatandaşlıklarının iptali dahil gerçekleştirerek hepsinin vatanlarına dönmesini sağlayacağız.

Türk milletinin zaferi için çıktığımız bu yolda Allah'tan ve Türk milletinden başka kimseye güvenmiyoruz. Bazıları partileri kurdukları zaman Washington'a ve Brüksel'e giderler. Kimlerin gittiğini biliyoruz. Ankara'nın şerrinden Brüksel'in şefaatine sığındık derler. Kimlerin dediğini biliyoruz. Biz Zafer Partisi’ni önce Anıtkabir’e giderek oradan Türkistan'a, Hoca Ahmet Yesevi'nin türbesine gidip dua ederek, oradan aldığımız toprağı Anadolu'ya Hacı Bektaş Veli’nin türbesinin önündeki karadut ağacının dibine getirerek yola çıktık. Biz elhamdülillah İslam'ı Hoca Ahmet Yesevi'den öğrenenlerdeniz, son 22 senede Müslüman olanlardan değiliz. Onları da büyükelçi yapıyorlar biliyorsunuz. Evet, dört yıl geçti. Ağır şartlarda geçti. Başlangıçta kışın paltoyla oturduk. Ne basın vardı, arkamızda ne televizyonlar ne gazeteler. Sadece ve sadece Türk gençliğinin Zafer Partisi'ne olan sevgisi ve inancıyla yola çıktık. Ve dördüncü senemizde her geçen gün biraz daha büyüyerek Türk milletinin zaferine doğru ilerliyoruz.

Son günlerde Erdoğan'ın seçimlere gitmeyeceği söylentileri yayılıyor. Buna inanmayın. Seçimler muhakkak olacak. Bu söylentilerin amacı halkın, muhalefetin seçimlere olan hazırlanma inancını, şevkini ortadan kaldırmak. Biz Zafer Partisi olarak Genel Merkezimizde il ve ilçe başkanlıklarımızla zafere doğru karanlıkla yürümeye devam edeceğiz. Ve bu olurken çok değerli arkadaşlarımız da bize bu yolda katılıyorlar. Şimdi konuşmamız sonunda sizleri tekrar sevgi ve saygıyla selamlarken bu arkadaşlarımızı teker teker davet edip size takdim etmek, Türk milletine takdim etmek istiyorum.

Partimize Katılan İsimler:

- MHP eski Genel Başkan Yardımcısı ve 21. Dönem İstanbul Milletvekili Nazif Okumuş,

- 25. Dönem MHP Gaziantep Vekili Ertuğrul Tolga Orhan,

- Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, T.C. İçişleri Bakanlığı Bilim Kurulu eski Başkanı T.C. Adalet Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç Ak,

- Hacettepe Eğitim Fakültesi’nden emekli Prof. Dr. Nuray Senemoğlu,

- Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, E. Sanat Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nusret Çam,

- Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Haşmet Mesut Özsoy,

- Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyolog, Prof. Dr. Nevzat Güldiken,

- Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsa Özkan,

- Ankara Üniversitesi DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Gündoğdu,

- Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meşkure Yılmaz,

- İş insanı / Anahtar Parti eski teşkilat başkan yardımcısı — Özkan Koçıntar,

- Av. Tayga Ak,

- Kayseri Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Mustafa Çalıksoy,

- Veteriner Hekim Prof. Dr. Fuat Gürdoğan,

- Yaşar Nuri Öztürk’ün oğlu, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tahir Öztürk,

- Dahiliye Uzmanı Prof. Dr. Emel Türk Arıbaş,

- Emekli Albay, Diş Tabibi Prof. Dr. Sermet Şahin,

- İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı; Karatay Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Dağlı,

- Ekonomist, Planlama Uzmanı ve Dış Ticaret, Emekli Müsteşar Yardımcısı Fikret Artan,

- Opr. Dr. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Tevfik Sipahi,

- Genetik Uzmanı Dr. Ayşe Şaylı,

- Yazar, Eğitimci, Emekli TBMM Başkan Müşaviri — Emine Öte,

- Aydın Adnan Menderes Üni., İşletme Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi — Prof. Dr. İlyas Karabıyık,

- Mali Müşavir Abdulhalim Öztürk,

- Doğuş Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Aslan,

- İş İnsanı Ahmet Ateş,

- Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu eski GİK Üyesi, İYİ Parti Almanya eski Başkanı Atilla Ercüment Çelik,

- İTÜ’den Makina Mühendisi Baran Yüksel Gültekin,

- İş İnsanı Cihan Çolaklar,

- Emekli Albay, Genelkurmay eski Halkla İlişkiler Şube Müdürü Emin Yılmaz Sancaktar,

- Bilgi Yönetimi Uzmanı Dr. Engin Tekin,

- İş İnsanı Erkan Uzun,

- ODTÜ Mezunu İş İnsanları Derneği Başkanı Ersan Ener,

- Av. Esma Alev Akyüz,

- Yatırımcı / İş İnsanı Faruk Bedük,

- Petrokimya alanında iş insanı Fatih Fethullah Arıcan,

- Büyük Birlik Partisi eski Ankara İl Başkanı Gökhan Tüzün,

- İş İnsanı Gökhan Kargı,

- Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hakan Çağlar,

- İş İnsanı, İYİ Parti eski İstanbul Esenyurt İlçe Başkanı Hakan Akkuş,

- İş İnsanı, İYİ Parti eski İstanbul İl Yönetim Üyesi İlker Murat Bozkurt,

- Mehmet Umut Zencirli,

- Ses Sanatçısı Mehmet Elitaş,

- İYİ Parti eski İstanbul İl Başkan Yardımcısı Meryem Tanrıverdi Göktaş,

- İş İnsanı Murat Ünal,

- İş İnsanı Murat Aykoç,

- Avukat Muhammet Lütfü Katırcı,

- İş İnsanı Nihal Ermiş Anita,

- Mali Müşavir Naim Kırmacı,

- Av. Rasih Muhammet Daniş,

- Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Semra Ener,

- Diyap Ağa’nın torunu Sel Tanrıverdi,

- Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu eski Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Han,

- İYİ Parti eski Almanya Başkan Yardımcısı Seyfettin Kuzu

- Milli Eğitim Eski Başmüfettişi Tarkan Kozan

- Diş Hekimi Yusuf Erbay.

Uğur Batur

Basın ile İletişimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   zafer-partisi-aciklama-

Tümü
G-E326TP51F5