Özgür Özel Ahtapot'u Açıkladı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan'ın “ahtapot” benzetmesine yanıt vererek grup toplantısını işaret etmişti. Özel, CHP'nin grup toplantısında konuşuyor.

14:51:24 | 2025-05-27

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün akşam Halk TV'de gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın "İstanbul'dan Türkiye'ye ve yurt dışına uzanan ahtapotun kolları bir bir deşifre oluyor" sözlerini anımsatan Özel, şunları söyledi: "Ben yarın ona bir ahtapot göstereceğim. Bunu ilk kez söylüyorum. Bir kere bir an için doğru olduğunu düşünelim söylediğinin. Bunda da yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, gizli yürütülmekte olan bir soruşturmadan Erdoğan’a bilgi verdiği sonucu çıkar. Ben Erdoğan’ın bir tek gördüğü ahtapotu, yarın grup toplantımızı izleyen herkese göstereceğim inşallah. O ahtapot nasıl bir ahtapotmuş diye. Ahtapotu bir görsün bakalım. Ahtapot dediğin nasıl bir şey oluyormuş, görelim bakalım."

Özel'in açıklamasından satırbaşları şöyle:

"İstanbul'da tarihi bir toplantıya ev sahipliği yaptık. 81 ülkeden 89 kardeş partimiz, Sosyalist Enternasyonal davetiyle İstanbul'daydı. Onları ağırladık. Değerli yoldaşımız İspanya Başbakanı Pedro Sanchez'in başkanlığında dünyada yaşanan her şeyi ve buna karşı sosyal demokratların, sosyalistlerin neler yaptığını, neler yapabileceğini uzun uzun değerlendirdik.

Aşırı sağın, ırkçılığın yarattığı tehditleri, mülteci yaratan iç savaş kışkırtıcılıklarını, mülteci sorunuyla baş başa bırakılan Türkiye'nin bu meseleyi nasıl aşacağını, Filistin'i, Trump'ın gazze üzerindeki hayallerini ve bu hayallerin esas sebeplerini, Rusya-Ukrayna savaşını, hepsini konuştuk. Rusya'nın Ukrayna'daki işgalini ve elbette elbette 19 Mart tarihinde girişilen ve büyük bir direnişle, büyük bir mücadeleyle, bir hafta süren Saraçhane eylemleriyle, milyonların milletin iradesine sahip çıkmasıyla, 81 ilde, bütün demokratların ayağa kalkmasıyla püskürttüğümüz, geleceğe yapılan darbeyi, geleceğimize yapılan darbeyi, Cumhurbaşkanı adayımıza, milletin takdiriyle bir sonraki dönem Cumhurbaşkanı olacağına inandığımız Ekrem İmamoğlu'na hep birlikte sahip çıktık.

Hem Ekrem İmamoğlu'na özgürlük dediler. İmamoğlu'nun afişlerini, İmamoğlu'nun resimlerini taşıdılar, paylaştılar dünyanın liderleri. Hem de bundan sonrası için derhal serbest bırakılması, tutuksuz yargılanması ve İstanbul'un kendisine verdiği görevi yapması için özgürlüğünün ve göreve iadesinin takipçisi olacaklarını, beklentilerinin bu yönde olduğunu, bunun doğrusunun bu olduğunu, aksinin darbe olduğunu ifade ettiler. Ben bizi İstanbul'da yalnız bırakmayan, ilk günden beri sahip çıkan ve bundan sonra da sahip çıkacak olan tüm yoldaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi adına bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altından teşekkür ediyorum.

Bugün birileri, emin olun, birkaç saat sonra devletin imkanlarıyla çıktığı kürsüde, Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyorken, kendisi şu anda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet Paşa'nın makamında oturuyorken çıkacak 27 Mayıs darbesi üzerinden, ki o darbenin mağduru ailelerle Cumhuriyet Halk Partisi referandum sürecinde, bu tek adam rejimi kurulurken, o darbenin mağdurlarının aileleriyle, torunlarıyla, çocuklarıyla tek adam rejimine karşı, bugün getirilen güya Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı birlikte mücadele ettiğimiz aileler onlar.

Demokrat Parti, altılı masa sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte tek adam rejimine karşı mücadele eden parti ve o darbe sürecinde, darbenin içinde olanların kurduğu partiler şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ittifak ortakları, kendisini bir kenara çekecek.

27 Mayıs darbesi, onun yarattığı mağduriyet, başbakanın, bakanların asılması gibi bir utanç üzerinden onu Cumhuriyet Halk Partisi'ne mal etmeye çalışacak ve bunu yaparken ülkenin ikinci cumhurbaşkanına, o teslimiyet, Sevr Anlaşması'nı yırtıp atıp Lozan'ı yapan diplomata, Batı Cephesi'nin kumandanına, namus, ahlak, dürüstlük timsali bir devlet adamına, İsmet Paşa'ya dil uzatacak. O İsmet Paşa'ya uzanan dili, İsmet Paşa'yı karalayan o tüm kirli sözleri, seçimi kaybettiği gece oğluna "Ben kaybettim, demokrasi kazandı." deyip tek adam olabilecekken demokrasinin önünü açmış İsmet Paşa'nın hatırası önünde eğilerek o lanetli dili şimdiden kınıyorum, şimdiden kınıyorum.

İsmet Paşa'ya söylediği her sözü 65 yıl sonra o darbeden bir başka darbeye girişen cunta başına şimdiden iade ediyorum. İsmet Paşa cumhurbaşkanı olarak geldi. Seçimlere girdi, kaybetti. Cumhurbaşkanlığını da devretti, cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Sen başbakan olarak geldin, cumhurbaşkanı oldun ama cunta başkanı olarak siyaseti noktalıyorsun.

Bir küçük hatırlatma. 14 Temmuz günü akşam geç saatlere kadar Meclis çalıştı. Hatta 15 Temmuz gece 2'de, 3'te Meclis salı günü açılmak üzere kapandı. Nöbetçi Grup Başkanvekiliydim. Ankara'daydım ve 15 Temmuz akşamı tanklar harekete geçtiğinde, uçaklar uçarken ve meselenin bir darbe olduğu anlaşıldığında gözümüzün içine baktılar. Bir dakika tereddüt etmeden "Ankara'da olan herkes Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelsin." dedim, milletvekilleri. Toplandık. Dedim ki: "Genel Başkan'a ulaşamıyoruz, uçakta. Hava sahası kapanmış. İstanbul'a inmeye çalışıyor. Bir şey yapacağız arkadaşlar. Meclis kapalı. Bütün darbelerin bir hedefi vardır ve darbeler seçilmişleri hedef alır. Meclisi açtırmalı, Meclise gitmeli, bu darbeye oradan direnmeliyiz." Hiçbir arkadaşım bir tereddüt etmedi. Kimi "Evde silahım var, gidip alsam mı? Bunların ne yapacağı belli olmaz." dedi. Herkes kendi kullandığı arabalarla Meclise doğru geldik ve teker teker o dönemin Meclis Başkanı, o dönemin Meclis Başkanvekilleri, Grup Başkanvekilleri, bulabildiğimiz herkesi arayıp "Meclisi açalım, darbeye oradan direnelim." dedik. İsmail Kahraman, küs olduğumuz İsmail Kahraman, gırtlak gırtlağa geldiğimiz İsmail Kahraman bu tutumdan dolayı "Büyük bir demokrasi örneğidir, dayanışmasıdır." deyip sarıldı diye günlerce, günlerce gündem oldu. Kot pantolon üstüne emanet gömlekle kürsüye çıktım. Dedim ki: "Biz yeni bir seçim yapılıp millet başka bir görev verene kadar ana muhalefet partisiyiz. Milletin iradesinin, seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasındayız. Bütün darbecilerin sonuna kadar karşısındayız. Seçilmişin arkasındayız, darbenin karşısındayız.

1980 darbesini yapanlara Amerika "Bizim çocuklar." diyordu, bizim çocuklar. 19 Mart darbesini yapanlar Amerika'dan icazet aldı dedim. Üç gün sustular. Sonra bir iki kınama mınama yaptılar. Şimdi o konulara girmiyorlar ama Gazze'yi güya turistik kent yapacağım deyip önündeki doğalgaza sökmek isteyen, çökmek isteyen, deli numarasıyla orada oyun kurgulayan Trump'a susan, diğer taraftan Filistinlileri başka ülkelere yollayacağız deyince itiraz etmeyen, Kuzey Kıbrıs'ı tanıması gereken Türki Cumhuriyetleri'ne Güney Kıbrıs'ı tanıttıran bir plana sessiz kalan Erdoğan 12 Mart tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile Trump'ın petrol baronunu, Harold Hamm, sözleşme imzalıyorlar. Güneydoğu ve Trakya'daki petrol aramaları için. Trump yolluyor. "Adamımı yolladım ona." diyor. "Çok güzel anlaşmalar yaptılar." diyor. "Bizim çocuklar" diyen, darbeden tam bir hafta önce, "Sen önce bizim petrol baronuyla Türkiye'deki bütün petrol aramaları için bir anlaşma yap bakalım. Ondan sonra işine bakarsın." Bakın, bu kişiye gazeteci soru sordu. "Türkiye'de bir huzursuzluk var. Bu durum petrol işinizi nasıl etkiler?" Bu adam diyor ki, bakın bu adam, Trump'ın Erdoğan'a yolladığı adam, Erdoğan'ın Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'yla imza attırdığı adam, diyor ki: "Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi.

Üçüncü dünya ülkelerinde böyle işler olur. Muhalifleri hapse tıkarsınız, icabına bakarsınız. Yaptıkları işe yarayacak Erdoğan'ın." diyor. "Yaptıkları işe yarayacak. Muhalifi" bakın, teröristi demiyor, yolsuzluk yapanı demiyor. "Muhalifleri içeri tıkarsınız, icaplarına bakarsınız. Erdoğan'ın yaptıkları işe yarayacak. O yüzden petrol aramada şey yok." Yani 12 Eylül'deki bizim çocuklar şimdi Trump'ın icazetiyle bu işlere karşı çıkacak, ses yükseltecek, örneğin Trump'ın Gazze'yi işgaline evet demeyecek bir sonraki cumhurbaşkanının içeri atılmasına mevcut cumhurbaşkanıyla yol yürünmesine karar vermişler. Bu darbe, bütün darbelerden farklı olarak iktidara yapılan bir darbe değildir. Bu darbe iktidar tarafından geleceğe, geleceğin iktidarına yapılan korkakların yaptığı bir darbedir.

Darbeciler, darbeciler panik evresindeler. Boş dosya dolmadıkça sağa sola saldırıyorlar. AK Parti'nin içindeki bazı vicdanlı sesler, aslında bazı akıllı sesler, partinin geleceğini düşünenler buna rıza göstermediler. Şimdi homurdanmalar başlamış darbeciler arasında. "Hani dosya doluydu? Kandırıldık mı? Neden bulamıyorlar? Ekonomi dibe vurdu, artık nasıl toparlanacak?" Tayyip Bey bir yandan geçmiş sefer kumpas davalarında Zekeriya Öz'e sahip çıktığı gibi şimdi sürece sahip çıkmaya çalışıyor ama bir yandan da kazan kaynıyor. Öyle bir hale gelmiş ki Ekrem İmamoğlu İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı. İddia var, iddianame yok. Olsa ne yazar, yargılama yok. Başlasa ne yazar, karar yok. Alınsa ne yazar, kesinleşme yok. Yani suçsuz. İspatlanana ve kesinleşene kadar suçsuz, öyle mi? Ekrem İmamoğlu'nun resmini belediyeye asamazsın. Metroya asamazsın. Oraya asamazsın, buraya asamazsın. Niye? Başsavcılık. Ya bir kere böyle bir karar alsa hakim alacak. Kendisini hakim yerine koymuş. Başsavcılık abuk subuk işler yapıyor. Sağ olsun arkadaşlar, o asamazsın deyince İstanbul'da hiçbir yere, "Biz İstanbul'da öyle bir yere asarız, bütün dünyanın haberi olur." dediler. Gittiler Boğaz Köprüsü'ne astılar. Aha da söylüyorum, aha da. Buydu. Buna deliriyorlar, buna. Hadi gel indir. İndir, gel indir! Gel indir! Bir başsavcıya, üç savcıya, üç hakimin arkasına saklanan korkaklara söylüyorum: Ekrem İmamoğlu masumdur. Gelecekte de bunun hesabını sizden hukuk önünde soracaktır.

Yok arkadaşlar, gün gelip devran dönünce "AKP" deyince bütün AK Partililer korkar. 12 milyon üyeleri var. Biz namus, namuslu, temiz, iftiracı olmayan partiye ikna olmuş, üye olmuş, bilmeden üye olmuş, şu sebeple olmuş, mülakata girecek çocuğu varmış, zorlamış olmuş, gönlünden olmuş, bu ülkenin hiçbir vatandaşından bu süreçle ilgili hesap sormayacağız. Biz darbecilerden hesap soracağız!

Olmayan ahtapotu varmış gibi göstermeye çalışanlardan hesap soracağız. Biz gerçek rüşvetçilerden, yolsuzluk yapanlardan, milletin kanını emenlerden hesap soracağız. Gün gelecek, devran dönecek, haksızlık yapanlar, hukuksuzluk yapanlar, darbe yapanlar hesap verecek. Yoksa bugünün AK Partilisi yarın Cumhuriyet Halk Partisi'nden ₺14.000 değil, ₺30.000 emekli maaşını alınca "Geçmişte ne yanlış yapmışım. Helal olsun Ekrem oğluma." deyip iki eliyle birlikte bize oy verecek.

Bundan sonra Ekrem İmamoğlu'nun pankartından, resminden korkanlar korkmaya devam etsin. Göreceksiniz ki İmamoğlu her yerde. İmamoğlu her yerde.

"SONDA AHTAPOTU GÖSTERECEĞİM"
Şimdi biraz hızlanalım çünkü sonda ahtapotu göstereceğim. Mutlaka görün. Geçen hafta söyledim. Birden bir panik, bir panik. Meydan okuyan mı ararsın, haber yollayan mı ararsın. İstanbul'da Cumhuriyet Başsavcısı'na söylüyorum: Bu kadar belediye var. İstanbul Büyükşehir'de...

9'a ait, öncesine ait 37 dört başı mamur yolsuzluk dosyası var. Dosyaya geldi Süleyman Soylu, el koydu, örtbas etti. O 37 dosyanın örnekleri İBB'de duruyor. Süleyman Soylu aldı, yanında götürmediyse İçişleri Bakanlığı'nda duruyor. Hiçbir işlem yapmadınız. Ankara'da 97 yolsuzluk dosyası var. El koydular, hiçbir işlem yapmadılar. Bakın, bugün Türkiye'de yaşananı şöyle özetleyeyim: Belediyeyi Sayıştay denetler, iç denetçi denetler, mülkiye müfettişi denetler. Bilhassa bu Meclis adına Sayıştay denetler. Raporu düzenler. Bir suç unsuru bulduysa ve uyarıp da düzelmediyse, suç olduğuna inanıyorsa suç duyurusunda bulunmasını da karara bağlar. Dedim ki: "İstanbul'dan, AK Partili belediyelerden başlayacağım. Fatih'ten başlayacağım." Şimdi Fatih Belediye Başkanı isyanda. "Ya niye benden başlıyor? Esenler dururken..." diyormuş. Ya ben zaten Fatih'ten başlamamın sebebi "Esenler'i bırak, daha Fatih'te neler var, onu görün." demek için yapıyorum da şimdi...

AKP'Lİ BELEDİYELERİN YOLSUZLUKLARINI AÇIKLADI
Sayıştay kararı, 4 Temmuz 2024, 2024'e 74 no'lu karar. İstanbul Fatih Belediyesi'nde bir önceki yılın işlemlerinde "Belediye başkan yardımcılarının birden fazla belediye şirketinden huzur hakkı alması" başlığıyla bunun yasak olduğu, suç olduğu, bütün uyarılara rağmen bu paraların ödendiği, oy birliğiyle görüldüğünden, 7. Daire Başkanı ve dört üyenin imzasıyla suç duyurusunda bulunulmasına. Savcılığa, İstanbul Fatih Belediyesi. Raporda "Reklam alanlarının ihalesiz olarak kullanıldığı anlaşıldığından..." Reklam panoları. İstanbul Büyükşehir'in bütün reklam panolarına, panoları kiralayan bütün şirketlere, şirketlerin mal varlıklarına el koydular. İhaleler var. Sayıştay incelemiş, usulsüzlük bulamamış. Gizli tanık, "Usulüne uygun yapıldı ama mutlaka rüşvet verildi." dedi diye hepsini almışlar. Burada Sayıştay incelemiş ve diyor ki: "Reklam panolarının 2886 sayılı kanuna aykırı olarak ihale edilmeksizin kiraya verildiği anlaşılmıştır." İhalesiz, istediği birine. "Büyük kamu zararı vardır." Oy birliğiyle 7. Daire'nin kararı, Fatih Belediyesi. Sadece örnekler sunuyorum. "İdare tarafından spor kulübüne taşınmaz tahsisi yapılmaz." Yapmış. Yandaşlar orayı işletiyor, tesislerden para kazanıyor. Yapamazsın, diyor bunu. Yapılmasının yolu belli, nasıl yapılacağı. Belediyeden vermiş. Adam da orada kafe işletiyor, kiraya veriyor falan. Zarar var, diyor, suç duyurusunda bulunmuş. Fatih açısından türbün büyüğüne geldik. İstanbul Fatih Belediyesi. Raporda, "İdarece öğrenci yurt binası yapılması ve işletilmesi şartıyla üst hakkı tesis edilen arsa üzerine yapılan binanın yüklenici tarafından turistik otel olarak işletildiği, bu otelin 2015'te yapıldığı, 10 yıldır işletildiği, mevcut Fatih Belediye Başkanı'nın altı yıldır bunu sürekli eleştirilmesine rağmen bu konuda işlem yapmadığı, otelin nokta nokta adıyla..." Bir şey söyleriz, orada birine bir şey olur. "...adıyla ruhsatsız bir şekilde..." Ruhsat yok. Yangın çıksa... Yangın çıksa... "...ruhsatsız bir şekilde turistik otel olarak işletildiği, internet ortamında yapılan aramada Basra Konağı Oteli'nin web sitesinin olduğu..." Yazıyor. "Söz konusu otelin adının birçok otel rezervasyon sitesinde yer aldığı, otel hakkında son beş yıl öncesinden günümüze değin kullanıcıların yorum yaptığı, halen daha otelin müşteri kabul ettiği anlaşıldığından ve defalarca uyarılmasına rağmen öğrenci yurdu diye yapılan yerin otel de işletildiğinden Fatih Belediyesi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına..." Meydan okuyor. Bunlarla, bunlarla, tespit edilen bu suçlarla gelip Fatih Belediye Başkanı'nı almıyor. Almasın zaten. Davet etse gider. Bunları sormuyor, soruşturma açmıyor. Tut ki Fatih Belediyesi bizimdi. Neydi şimdi? Oraya reklam veren herkes, şirket, belediye başkanı, bütün bürokratlar Silivri'de miydi, değil miydi? Ben bunu söylüyorum: Fatih Belediye Başkanı'nın bunlara bir açıklaması varsa bağımsız yargı önünde tıkır tıkır anlatırdı ama belediye AK Parti'nin olunca, her belediye hakkında var onlarca, hiçbir şey yapmayanlar Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelince bunları yapıyor. Benim anlatmaya çalıştığım bu. Bir tek Fatih olmasın. Fatih Belediye Başkanı demiş ki: "Canım benim, Bayrampaşa dururken Fatih'i anlatacakmış." diyor. Bak şimdi. Ama hakikaten doğruymuş. Ne diyormuş diye baktım. Mart 2024 öncesi AK Parti'nin yönettiği Bayrampaşa Belediyesi.

Belediye tesisinde Ocak-Haziran 2024 döneminde spor eğitimi verecek eğitmenler için ihale açılmış. Yani geçen seneki seçimden üç ay önce ve seçim bittikten üç ay sonrasına kadar. Nasılsa belediye kendinde ya, kaybedeceği düşünmeden ihaleyi açmış. 1,4 milyona bir şirkete vermiş. Buraya eğitimci öğretmenler getireceksin altı ay boyunca. Belediye bize geçmiş. Bizim arkadaşlar gitmiş, dolaşmış. Tesiste kimseler yok. Sorumlu kaçmış. Tesise bizimkiler yeni bir sorumlu atamış. Sorumlu bakmış ihale dosyasına ve demiş ki: "İhale kapsamında orada aylardır çalışıyor gözüken personellerden hiçbirisini hiç kimse hiçbir zaman görmemiş." Belediye Bayrampaşa, AK Parti'de olsa, hiç yapılmamış eğitime ₺1,4 milyon ödenmiş. O ana kadar da paranın ₺1 milyona yakınını ödemişler. Bunun üzerine, bunun üzerine soruşturma açılmış, 19 Eylül'de kaymakamlığa teslim edilmiş. Tık yok. Bayrampaşa Belediyesi'nin önceki başkanı ortalıkta geziyor. İhaleyi yapanlar, ihaleyi alanlar, parayı ödeyen, parayı alan ortalıkta geziyor. Niye? AK Partili. Bir kör kuruş para alışverişi yok. Bizimkilerin hepsi içeride. Neyle? Yalancı şahidin iftiralarıyla. Sonra İstanbul İl Başkanımıza dedim ki: "Fatih tek başına olmasın. Orayı yapalım, başka nereyi yapalım?" "Vallahi Genel Başkanım, nereyi seçersen seç." Dedim: "Sen nerede oturuyorsun?" "Bahçelievler." Oradan bir tane çektim. AK Partili Bahçelievler Belediyesi, Temmuz 2024, temizlik hizmetleri ihalesi. İhaleyi bütün şirketler giriyorlar içeriye temizlik için. Temizlik aracı var. Şoförünü düşünüyor, mazotunu düşünüyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor. Herkes teklif veriyor.

Bir tanesi 565 milyona ihaleyi alıyor. Diğer şirketler "Kaybettik." deyip çekiliyor. Bu şirket daha sonra bir bakılıyor, bir ihale daha açılıyor. Bu şirketin arabalarına şoför alımı ihalesi. Öncekiler şoförü de hesap edip yüksek para koymuş. Bu düşük koymuş. Diyor ki içimde şoförü yok. Yeni bir ihale açıyorlar ve bu sefer 278 milyon şoför parası koyuyorlar. Bunu da bu şirket alıyor. 843 milyona çıkıyor. Bunu görünce diyorlar ki: "İki ihale var. Tek ihale yapılmalıydı. Araçla şoför aynı firmadan sağlanmalıydı. Bu firmaya böyle bir imtiyaz verilmemeliydi." diyor ve bunun üzerinden, bunun üzerinden Bahçelievler Belediyesi'ne hiçbir işlem yapılmıyor. Şirket kim? Şirket Bilginay Temizlik. Beşiktaş Belediyesi'ndeki bir ihaleyi aldığı için Rıza Akpolat 130 gündür içeride. Silivri... Esenyurt Belediyesi'nde ihale aldığı için 126 gündür bu dosyadan dolayı ikinci tutukluluğu var Ahmet Özer'in. Bu şirketin Türkiye'de almadığı ihale yok. Bir tek Bahçelievler'de ihale ikiye bölünmüş, belediyenin kusuruyla, hiçbir işlem yapılmıyor. Rıza Akpolat'ın suçu CHP'li olmak, Silivri'de. Bahçelievler Belediye Başkanı'nın avantajı AK Partili olmak, belediyede, akşamları evinde. Adalet mi bu? Ben bunları anlatacağım deyince bir de tepki gösteriyorlar. Siz çıkın benim belediye başkanlarımın haklılığını savunduğum gibi bunların böyle olmadığını anlatın. Bizim alnımızı öne eğdirecek, birbirimizin gözüne bakamayacağımız hiçbir kusurumuz yok. Sizin ise bir taraftan tutulacak bir tane belediyeniz yok. Bu devir geçecek. Kumpası kuranlar da hesap verecek. Milletin malına el uzatanlar da teker teker hesap verecek.

Eskiden ekonomik krizler bir yıllık oluyordu. Öyle anılıyordu. 94 krizi, 2001 krizi, 2008 krizi gibi. Şimdi tam 7 yıllık bir krizin içindeyiz. Bitecek bitecek bitmiyor, öyle değil mi? Milletin canına tak etti. Emekliyi de bezdirdiler, asgari ücretliyi de bezdirdiler. İşsizliği de azdırdılar. 7 yıldır. Saatleri 7 yıl geriye alınca 2018 krizi. Bu krizin adı, vatandaşın canına tak dediği gibi, baş harfleriyle "Tek Adam Krizi" arkadaşlar. Tek adam rejimine geçtiğimiz günden beri ekonomi her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Bu tek adam rejiminin memleketi ne hale getirdiğinin bir somut göstergesi. Sadece bir örnek. Sağlık Bakanlığı 3170 temizlik görevlisi almak için duyuru açmış. 3170. Memlekette büyük işsizlik var. Sizce kaç kişi başvurmuştur? 10.000 kişi başvurmuştur kesin, 3 katı. Eskiden böyle haberler vardı. Yok ya! 100.000 kişi olabilir mi? 3000 kişilik temizlik görevlisi için 1 milyon 600 bin işsiz başvuruda bulunmuş arkadaşlar. 1 milyon 600 bin kişi. 60 ilin nüfusundan yüksek başvuranların sayısı. Ve öyle bir şey de biliyoruz ki; aslında alınacak 3600 kişi. Nasıl belli kimlerin alınacağı belki. Ama o kime acırım biliyor musun? O 1 milyon 600 bin kişi, kalktı çocuk, tıraş oldu, bu yok zamanda fotoğraf çektirdi, para verdi, evrak aldı, doldurdu, otobüse gitti, şehire gitti, başvuruyu yaptı, postaya verdi. Bir umut! 3700 kişi girecek, 1 milyon 600 bin kişi bu işe başvuruyor. Memleket bu halde. Ve dünyaya demokrat görünen Mehmet Şimşek, masaya hazırlattığı raporla..."

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   ozel-ahtapot-aciklama

Tümü