"13 milyon sığınmacı ve kaçak"

Türkiye'de iç karışıklık çıkarılmak istenirse hangi sosyoloji kullanılır? "13 milyon sığınmacı ve kaçak"

16:29:37 | 2025-08-27

Prof. Dr. Ümit Özdağ, partimizin 4. Kuruluş Yıl Dönümü kutlamasında konuştu.

Prof. Dr. Ümit Özdağ: Bugün Büyük Taarruz’un başlamasının 103. yıldönümü. Viyana önünden başlayarak 1683’ten bu yana geri çekilen ordunun, 230 yıl sonra ilk zafer ile sonuçlanacak olan büyük karşı saldırısının 103. yıldönümü kutlu olsun. Yine atalarımızın izinden giderek, 26 Ağustos 2021’de kurduğumuz Zafer Partisi’nin 4. kuruluş yıldönümü de kutlu olsun.

Her parti kuruluşundan önce hazırlıklar yapılır. Holdingler ile görüşülür, siyaset defileleri sunulur. Basın patronları ile görüşülür, destek istenir. ABD ve AB başkentlerine ziyaretler yapılır, görücüye çıkılır.

Zafer Partisi olarak bizim de hazırlıklarımız... Bizim hazırlıklarımız farklı oldu. Önce Anıtkabir’i ziyaret ettik. Sonra Kazakistan’da Yesi’de Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin türbesini dualar ile ziyaret ettik. Oradan aldığımız toprağı, Hoca Ahmet Yesevi’nin dergâhından Hacı Bektaş Veli’nin türbesinin önündeki kara dut ağacının dibine dualar ile döktük.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Zafer Partisi, Atatürk çizgisinde Türk milliyetçiliği mücadelesini tavizsiz, sert, dik ve geri adım atmadan sürdürdü. Türk Milleti’ni demografik işgale karşı uyandırdık. Bazı çevrelerin büyük öfke ve nefretini üzerimize çektik. Bana ve Zafer Partisi’ne 4 yıldır her türlü ahlaksız iftira ile soysuzca saldırıyorlar. Bizi İslam düşmanı olmakla suçladılar. Zafer Partisi, Brüksel’in şefaatine sığınarak, Washington’un desteği ile ve FETÖ ile iş birliği yapılarak kurulmadı. Biz, AK Parti iktidara gelince Müslüman olanlardan değiliz. Bin seneden beri Müslüman olan Türk Milleti’nin fertleriyiz.

Bizi Arap düşmanı olarak suçluyorlar. Oysa biz, iki Arap ülkesinin —Irak ve Suriye’nin— Türkiye’de AK Parti iktidardayken ve bu iktidarın politikaları neticesinde parçalandığını söylüyoruz. Kim yapıyormuş Araplara düşmanlığı? Bize utanmadan MOSSAD’cı dediler. MOSSAD’cılar, vatandaşlık verdikleri Suriyeliler çıktı.

Zafer Partisi kadroları, 4 yıl boyunca imkansızlıkları, iftiraları, saldırıları, şehirlere girmemizin engellenmesini, soysuz tuzakları, suikast girişimlerini, düşman ceza hukuku ile mücadeleyi ve Sincan ile Silivri zindanlarını aşarak; mücadelenin beşinci yılında, her geçen gün biraz daha güçlenerek, Türk Milleti’nin zaferine doğru kararlı adımlar ile yürümektedir.

Sevgili mücadele arkadaşlarım,

Türkiye tehlike ile karşı karşıyadır. Öcalan ile başlayan teslimiyetçi müzakere sürecine karşı Zafer Partisi, Türk Milleti’nin refleksi, son savunma hattı, erken uyarı sistemi olduğunu ortaya koymuştur. Zafer Partisi, Karaman ve Antalya’da daha bu sürecin başında düzenlemiş olduğu mitinglerde binlerce kişiyi meydanlara indirince, vatandaşın tepkisini ortaya koyunca, tutuklanmam kararlaştırıldı. Bu tutuklamanın amacı, benim Türk halkına Öcalan ile yürütülen sürecin detayları konusunda bilgi vermemi engellemekti.

Benim dışarıda derin bilgi kaynaklarına sahip olduğumu ve bu kaynaklardan koparılmam gerektiğini düşünüyorlardı. Ayrıca, Öcalan ve PKK’yı en yakından bilen genel başkan olarak müzakere sürecini deşifre ederek Türk halkına anlatmamı da istemiyorlardı.

Değerli arkadaşlarım,

Tutuklanmam benim için sürpriz olmadı. Tutuklanmamdan 6 ay önce Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu hocama, tutuklanmam durumunda Genel Başkanlık vekaletini bırakacağımı, buna hazırlanması gerektiğini ifade etmiştim. Esasen iktidarın propagandistleri, Öcalan ile müzakere sürecinde Türk milliyetçiliği yapanların cezalandırılacağını ifade ederek beni ve Zafer Partisi’ni, Öcalan ile müzakerelere itiraz etmememiz için uyarıyorlardı. Ben, Silivri’de 5 ay boyunca tek başıma, tek kişilik bir hücrede kalmadım. Ben, Silivri’de hücrede Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Dündar Taşer, Erol Güngör, Muzaffer Özdağ ile birlikte kaldım.

Ben, Silivri’de bütün Türk milliyetçilerini, Atatürkçüleri temsilen tutuklu kaldım; sizler adına, sizinle birlikte kaldım. Ben, Silivri’de İstiklal Harbimizin, terörle mücadele şehitlerimizin aziz ruhlarına saygı duruşunda bulundum.

Türk Milleti de benim Silivri’de Öcalan için rehin tutulduğumu, hangi partiye oy verirse versin, gayet açık bir şekilde biliyordu.
Bir CHP milletvekili, Ergenekon’dan uzun yıllar içeride yatmış olan Tuncay Özkan beni ziyaretinde dedi ki:
“Siz çok şanslısınız.”
“Neden? Silivri’de yatmak bir şans mı?”
“Hayır, biz 3,5 sene ne olduğunu halka anlatmaya çalışmıştık. Siz buna 3,5 dakika bile ihtiyaç duymadınız. Çünkü halk sizin burada Öcalan için rehin tutulduğunuzu ilk saniyeden itibaren biliyor.”

20 Ocak’ta gerçekleşen düşman ceza hukuku anlayışına dayanan hukuksuz tutuklama ve 17 Haziran’da gerçekleşen haksız ceza, beni ve Zafer Partisi’ni, vatan savunması olarak gördüğümüz ve sürdürdüğümüz mücadelemizden geri adım atmaya ikna edemedi ve edemeyecek.

Türk Milleti’nin Zafer Partisi’ni daha iyi anlamasına ve desteğini artırmasına neden oldu. Şimdi Türkiye’yi dolaşıyorum. Her yerde Zafer Partisi’ne artan desteği gözlerimle görüyorum.
Bugün bana gelen son anket sonucu, kararsız oylar dağıtıldığında %7,6 görülüyor. Ben bunun da üstünde sonuç alacağımızdan eminim. Daha yeni başladık.

İki cümleyi farklı şehirlerde, farklı insanlardan çok duydum:
“Senden çok şey bekliyoruz.” ve “Son umudumuz sensin.”

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Cumhur İttifakı bileşenleri ve Öcalan Komisyonu masasına oturanlar, “Terörsüz Türkiye” diyerek terör örgütüne teslim olmuş bir Türkiye’ye doğru yürüyorlar. DEM, AK Parti, MHP bir araya gelerek DAM İttifakını kurdular. PKK silah bırakmış, kardeşlik tesis edilecekmiş.

Mesele, ne yazık ki sadece DAM İttifakı’nın Öcalan’a teslim olması ile bitmiyor. Eşit vatandaşlık söylemi ve “ana dilde eğitime karşı değiliz” açıklamaları ile muhalefetin de Öcalan’a hoş görünmeye çalıştığı görülüyor.

Buradan “Terörsüz Türkiye” propagandası yapan herkese soruyorum:

1) Bu nasıl terörsüz Türkiye ise PKK terör örgütünün elebaşları Avrupa’da, devletimizin kuruluş temelini oluşturan Lozan Anlaşması’na karşı savaş açmış ve emperyalistlerin Türk Milleti’ni yok etmek için dayatmaya çalıştığı Sevr Anlaşması’nı savunuyorlar?

Ben iyi bir siyasi tarih okuyucusuyum. Okuduğum bütün siyasi tarih boyunca hiçbir siyasi hareketin kendi meşruiyetinin temeline, bir başkasının imzalamış ve şekillendirmiş olduğu anlaşmayı koyduğunu görmedim. Tarih boyunca bir tek PKK denilen soysuz hareket, meşruiyetinin temeline Sevr Anlaşması’nı koyuyor. Bu, büyük bir soysuzluktur. Sevr, Türk Milleti’ni imha etmeyi hedefleyen emperyalist güçlerin Türk Milleti’ni yok etmek için dayatmaya çalıştığı bir anlaşmaydı.

Bu PKK’lı tosunlara soruyorum: Siz Sevr’in neresindesiniz? İngiliz ordusunda, Fransız ordusunda mıydınız? Anzakların içinde miydiniz? Sevr’de masada siz mi vardınız? Eğer Sevr’de masada siz vardıysanız, sizi Büyük Taarruz’da denize döktük.

2) Bu nasıl bir terörsüz Türkiye ki, DEM eş genel başkanı İstiklal Marşımızı kabul etmiyor, saygı göstermiyor ve söylemiyor.

3) Bu nasıl bir terörsüz Türkiye ki, PKK sözde mangal partisi kıvamında bir şovla 30 tane silahı yakarken, PKK’nın Irak, İran ve Suriye kolları silah bırakmıyor?

Bu soruları sorduğumuz zaman, DAM İttifakı paydaşlarının bazıları cevap vermek yerine, gündemden düşürerek önemsizleştirmeye çalışıyor, kendi boş propagandalarını yapıyorlar. Bu boş propagandanın temel dayanaklarından birisi de, “Öcalan ile müzakere devlet aklının sonucudur” ifadesidir. Ama bu, İsrail ve Amerikan devlet aklının sonucudur. Türk Devleti’nin böyle bir aklı yoktur.

İkinci boş propaganda ise, eğer Cumhur İttifakı terörsüz Türkiye sürecini başlatmasa, İsrail Türkiye’yi iç savaşa sürüklermiş. Bu doğru ise, neden 11 sene boyunca İsrail’in Beşar Esad’ı devirme politikasına destek oldunuz?

Beşar Esad rejimi kalsaydı, İsrail Suriye’nin güneyindeki Dürzi bölgesini işgal edebilir miydi? Golan Tepeleri’nin Suriye hâkimiyetinde olan bölümünü işgal edip buradaki su kaynaklarını kontrol altına alabilir miydi? Şam’a 10 kilometre yaklaşabilir miydi? Suriye devletinin bütün cephaneliğini yok edebilir miydi?

Değerli mücadele arkadaşlarım,

İsrail Türkiye’de iç savaş çıkarmak istiyor. Bunu engellemek için PKK ile barış yapıyoruz diyorlar. Öcalan’ın istediklerini bunun için vermeye hazırlarmış. Türk Devleti’ni, İsrail’in çıkaracağı iç savaş tehdidiyle PKK’yla masaya oturtup taviz verdiremezsiniz.

Öncelikle şunu ifade edelim: İsrail, Amerikan desteğiyle güçlü bir devlettir. Ancak gücünün ciddi sınırları vardır. İsrail, yıllarca savaşmak için hazırlandı. İran’da mükemmel bir casus ağı kurdu. Ama ne savaştan önce ne de 12 gün süren savaştan sonra İran’da iç savaş çıkaramadı ki Türkiye’de iç savaş çıkarabilsin. PKK’nın iç savaş çıkarmak için son umudu Hendek terörüydü. Olmadı. PKK’nın “ayaklanırlar” diye umduğu, dua ettiği insanlar; PKK’lı teröristlerin devlet tarafından yok edilmesini sevinçle karşıladı.

Bir başka iç savaş girişimi, gücünün zirvesinde olan FETÖ tarafından gerçekleştirildi. O da, hükümetin bütün hatalarına rağmen birkaç saat içinde ezildi ve geçti. Kimse Türk Milleti’ni “İsrail Türkiye’de iç savaş çıkaracak, önlemek için PKK ile anlaşmalıyız” laflarıyla kandırmayı denemesin.

İsrail’in yıllardan bu yana Ortadoğu’da Müslüman bir İsrail, yani bir Kürdistan kurmaya çalıştığını biliyoruz. Bunun için Irak ve Suriye’yi parçaladılar. Her iki ülkede de AK Parti Türkiye’de iktidarda iken bu gerçekleşti.
Şimdi sıra İran’a ve ardından Türkiye’ye geldi diyorlar.

İsrail, Türkiye’de PKK’yı kullanarak iç savaş çıkaramaz. Türkiye’nin sosyolojik dokusu buna müsait değildir. İsrail, ABD veya başka bir ülke Türkiye’de iç karışıklık çıkarmak isterse hangi sosyolojiyi kullanır? Doldurduğunuz 13 milyon sığınmacı ve kaçak. Eğer iç savaş endişesi konusunda samimiyseniz; sığınmacı ve kaçakları vatanlarına yollayın, sınır güvenliğini sağlayın. Tehdit ortadan kalkar.

ABD, El Kaide liderini Pakistan’da buldu, öldürdü, cesedini yok etti. İsrail, Hamas’ın arka arkaya birkaç liderini ve Hizbullah’ın liderlerini yok etti. Cumhur İttifakı ise elinde mahkûm olan Öcalan’ı “kurucu önder” ilan edip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni kurucu ortağı yapmayı deniyor. Durum bu. Bu bir felaket.

Biz buna karşı çıkınca bize soruyorlar: “Siz olsaydınız ne yapardınız?” Biz olsaydık, terör örgütüyle müzakere değil, mücadele ederdik. Biz olsaydık, anti-terörizm politikamızın neticesi olan Demir Güvercin Politikası ile terörizmin kökünü kazırdık.

Zafer Partisi biliyor ki: “Aman ha, ABD’yi, İsrail’i, PKK’yı çok kızdırmayalım” psikolojisiyle Türkiye’nin bütünlüğünü korumak mümkün değildir. Bu İHA’ları, SİHA’ları neden yapıyoruz? Bütün PKK şeflerini saklandıkları inlerinde neden öldürmüyoruz? İsrail, İran’ın 22 generalinin 21 tanesini savaşın ilk iki saatinde öldürüyor da biz neden Süleymaniye’de hastanede tedavi olan terör şeflerini yok etmiyoruz?

Yok edemiyoruz değil. Bu devlet istediği zaman, Paris’in ortasında Sakine Cansız adlı terörist öldü.
Avrupa’da, Lozan Anlaşması’nı tasfiye etmeyi hayal eden PKK şefleri de Sakine Cansız’la aynı kaderi paylaşabilirler. Bunun için Zafer Partisi’nin iktidarına ihtiyaç var.

Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden Murat Karayılan, Cemil Bayık Süleymaniye’de dolaşıyorlar. Zafer Partisi söz veriyor: Terör örgütü PKK’yı, KCK’yı, PJAK’ı ve PYD’yi ortadan kaldıracak güç ve bilgiye sahibiz. Bunun için Türk Milleti’nden yetki istiyoruz. Türk Milleti terörle müzakereye karşıdır. Öcalan’ın serbest bırakılmasına karşıdır.
Anayasa’nın PKK ile anlaşılarak değiştirilmesine karşıdır. Biz de Türk Milleti’nin iradesini siyasete taşıdık, taşımaya devam edeceğiz.

17 Haziran’da Silivri’den çıkışımın ardından Türkiye’nin gündeminde "Terörsüz Türkiye" masalı ile anayasanın değiştirilmesi, Türk Milleti’nin egemenliğinin çalınması ve partimizin birikmiş diğer meseleleri yer aldı. Haliyle, sığınmacı ve kaçaklar meselesi konjonktürel olarak ikinci plana düştü. Şimdi, “Siz sığınmacılardan başka bir şey bilmez misiniz?” diyenler, “Neden sığınmacıları konuşmuyorsunuz?” demeye başladılar. Merak edenlere duyuralım: Zafer Turizm kayıt almaya devam etmektedir. Hepsini yollayacağız, içiniz rahat olsun.

“Beşar Esad iktidardan düşünce Suriyeliler vatanlarına dönecek” diye Türk Milleti’ni oyaladılar. Şimdi Beşar Esad düştü, giden yok. Yardımlar devam ediyor. Yardımlar devam ettiği sürece kimse dönmez.
Ancak Suriyelilere yardımlar devam ediyor ve Suriyeliler de kalmaya devam ediyorlar. Hele İsrail’in Şam’da Savunma Bakanlığı’nı vurmasından sonra gidenler de geri dönmeye başladılar.

Türk Milleti artık Zafer Partisi dışında hiçbir partinin bu sorunu çözmeye niyetinin, isteğinin ve kapasitesinin olmadığını gördü ve anladı. Zafer Partisi, sığınmacı ve kaçak sorununu çözecek tek partidir. Ülkemiz bir suçlular cenneti oldu. Dünyanın dört bir yanından organize suç örgütleri Türkiye’yi mesken tuttu.

Suç örgütleri büyük şehirlerde bölgeleri kontrol ediyorlar. Yüzlerce irili ufaklı çete şehirlerimizde sokak terörü estiriyor. İş insanlarına, esnafa çöküyorlar. Haraç vermeyen esnafa karşı el bombası veya otomatik silah ile saldırılar gerçekleştiriliyor. Şaka gibi: El bombasıyla, makineli tüfekle büyük şehirlerimizin ortasında terör örgütü değil, suç çeteleri eylem yapıyorlar.

Ahmet Minguzzi, Keçiören’de 22 yaşındaki Hakan Çakır, sokaklara hâkim olan şiddete verdiğimiz kurbanlar. Suça sürüklenen çocuklar dediğimiz gençler, sokak çocukları ve çeteler tarafından insan kaynağı olarak kullanılıyor.
18 yaş altını küçümsemeyin. 12 Eylül öncesinde siyasal şiddet, liseliler sokağa çıkınca kontrol dışına çıkmıştı. O liselilerden birisi bendim. 15, 16 ve 17 yaşındaki bir çocuğun şiddet potansiyeli hiç küçümsenmemeli. 22 yaşında birisine yaptıramadığınız şeyi, 17 yaşında bir delikanlıya çok kolaylıkla yaptırabilirsiniz.

Zafer Partisi olarak organize suça karşı sert ve uzun vadeli stratejik bir mücadeleye Tertemiz Türkiye Projemiz ile gireceğiz. Çetelerin insan kaynaklarını kurutacağız. Sokak çocuğu kalmayacak, onlar devletin çocukları olacak. Çetelerle mücadele, sokaktan cezaevine kadar uzanan bir süreç içinde ele alınacak.

Değerli mücadele arkadaşlarım,

Orman yangınları, birkaç yıldır her yaz ülkemizin başındaki en büyük belalardan birisi olmaktadır.
Her yaz daha fazla ormanımız yok olmaktadır. Küresel ısınma, orman yangınlarının artmasını kolaylaştırmaktadır.

"Yanan yerler kendini toparlar nasıl olsa" diye yaklaşamayız. Yeni bir çağda ormanlarımızı korumak için yeni yöntemler geliştirmek zorundayız. Orman yangınlarıyla mücadele için, orman tabanının temizlenmesi şarttır.
Evet, büyük bir alandan bahsediyoruz. Ancak geliştirilecek yeni makineler ile bu konuda kısa zamanda hızla mesafe almak mümkündür.

Keza orman içindeki göletlerin sayısı büyük bir hızla artırılmalı ve göletlerden orman içine su boruları çekilerek, göletler sadece helikopter ve itfaiye araçları için su tedarik yeri olmaktan çıkarılmalıdır.
Ayrıca Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahillerinde, denizden orman içine su boru hatları çekilerek, yangın sırasında etkin şekilde kullanılmalıdır.

Değerli arkadaşlar,

Önümüzdeki süreçte en önemli sorunlarımızın başında hiç şüphesiz su sorunu geliyor. Her sene artan kuraklıkla birlikte, özellikle büyük şehirlerde barajlardaki suyun nasıl %20’lere, %10’lara düştüğü haberlerini duyuyoruz.
Bu sırada GAP Bölgesi’ni elimizden almak için yürütülen Kürdistan projesinin de farkındayız. Bir yandan bu lanet projeyi tarihin karanlık sayfalarına gömerken, öte yandan da bilimsel yöntemlerle su kaynaklarımızı verimli kullanmak ve yeni su kaynakları oluşturmak doğrultusunda harekete geçmek zorundayız. Zafer Partisi iktidarında Türkiye’nin su politikalarını A’dan Z’ye yeniden yazacak ve yönetecek kadrolara partimiz sahiptir.

Zafer Partisi Neler Yapacak?

Değerli mücadele arkadaşlarım, neler yapacağımızı anlatmaya devam etmek istiyorum.
Biz sloganların ve boş vaatlerin partisi değiliz. Biz projelerin partisiyiz.

  • Bir: Türkiye’nin millî, üniter ve laik devlet yapısını koruyacağız. Terörle müzakere ederek teslim olmayacağız; mücadele ederek yok edeceğiz.
  • İki: 13 milyon sığınmacı ve kaçağı bir sene içinde devletler hukukuna uygun olarak vatanlarına yollarken, sınır güvenliğini sağlayarak yeni kaçakların ülkemize gelmesini engelleyeceğiz.
    İnsan kaçakçılarına en ağır cezaları vereceğiz.
  • Üç: Türk devletini Türk milletine geri vereceğiz.
    Devlet, tarikat ve cemaatlerin değil; Türk milletinin devletidir!
    Türkiye zengin, fakat Türk milleti fakirdir; çünkü Türk milleti soyulmaktadır.
    Türk milletini kimin, nasıl soyduğunu biliyoruz; hırsızları ve uğursuzları biliyoruz.
    Zannediyorlarsa ki çaldıkları yanlarına kâr kalır — kalmayacak!
    Çaldıklarını ellerinden alıp Türk halkına iade edeceğiz.
    Yurt dışına nereye para kaçırırlarsa kaçırsınlar; ister Londra’ya, ister Brüksel’e, ister Washington’a — o paralar geri gelecek ve Türk milletine iade edilecek.
  • Adalet kurumu, mülkün temeli olduğunu hatırlayacak. Devletin dini adalettir.
    Düşman ceza hukuku uygulamalarına son verilecek, hukuk devleti tekrar tesis edilecektir.
    Sınırlarda devlet, sokaklarda devlet, hukuk içinde tekrar hâkim olacak.
  • Çelik Miğfer Reformu ile TSK’yı yeniden yapılandıracağız.
    Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı’na doğrudan bağlanacak, Genelkurmay Başkanlığı ise Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı olacak.
    Kuleli, Deniz ve Hava liselerini açacağız. Askerî ortaokullar kuracağız ve askeri ortaokul sonrasında lise aşamasında bir kez tazminatsız ayrılma hakkı sağlayacağız.
    Türk subay heyetinin ana kadrosu tekrar Harbiyeli olacak. Harp Akademileri’ni açacağız.
  • GATA’yı ve Askerî Sağlık Sistemi’ni, Devlet Planlama Teşkilatı’nı tekrar kuracağız.
    Sürdürülebilir, planlı kalkınma sürecini başlatacağız. Türkiye Varlık Fonu’nu kapatacağız.
    Sayıştay’ın devlet harcamalarını etkili şekilde denetlemesinin önünü açacağız.
  • Dört Bölge Dört Deniz Projesi ile sanayinin Anadolu’ya yayılmasını sağlayacağız.
    Tarım ve sanayide büyük bir kalkınma hamlesi için 5 Petkim büyüklüğünde bir petrokimya tesisi kuracağız.
  • İstanbul 3.0 Projesi ile İstanbul’u yüksek teknolojinin merkezi yapacağız.
    Yeni Berlin, Şanghay ve Tokyo hedefiyle ilerleyeceğiz.
    Büyükşehir yasasını kaldıracağız, köyleri tekrar kuracağız, köy okullarını açacağız.
    Her köye ziraat mühendisi ve veteriner atayacağız. Tarımda modern devrimi gerçekleştireceğiz.
    Mazottan KDV ve ÖTV’yi kaldıracağız. Türk köylüsüne alım garantisi vereceğiz.
  • Emekliler için çalışırken aldıkları maaşın %30’unu değil, tekrar %70’ini alacakları bir sistem kuracağız.
    16 milyon emekliyi açlıktan kurtaracağız.

Ve bütün bunları, Zafer Partisi’ni ilk anlayan, kucaklayan ve onu zafere taşıyacak olan Türk gençliği ile birlikte yapacağız.

Değerli mücadele arkadaşlarım, dört mücadele dolu yılı geride bıraktık.
Zafer dolu bir geleceğe doğru emin adımlarla yürüyoruz.
Allah yardımcımız olsun. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun.

***

 

EGM’DEN, BÜYÜK TAARRUZ’UN YIL DÖNÜMÜNDE ATATÜRK’SÜZ PAYLAŞIM

Emniyet Genel Müdürlüğü, 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz’un 103. Yıl dönümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün içerisinde olmadığı bir görsel ve üst yazı ile sosyal medya hesaplarından paylaşımda bulundu. Söz konusu skandal paylaşım kısa bir süre sonra sosyal medyada büyük tepkilere neden oldu.

Başta, Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ olmak üzere, kamuoyundan gelen tepkiler sonucu Emniyet Genel Müdürlüğü, söz konusu paylaşımı 32 dakika sonra kaldırarak bu kez Mustafa Kemal Atatürk’ün yer aldığı bir video ile yeni bir kutlama mesajı yayımladı.

Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yeni paylaşımını sosyal medya platformu X hesabından alıntılayarak, “Emniyet Genel Müdürlüğü Atatürk resminin silindiği Büyük Taarruz görselini kaldırarak 17.02 itibarı ile Atatürk’ün videosunun yer aldığı yeni bir kutlama paylaşımı yapmıştır. Olması gereken budur.” dedi.

Paylaşım linki: https://x.com/umitozdag/status/1960367376437760341

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   zp-multeci-aciklama

Tümü
G-E326TP51F5