Gerçekten iş dünyasının çok dertli olduğunu ve yaşanan ekonomik buhranın iş dünyasını ezdiğini, bir kez daha onların açıklamalarıyla gördük. Bakın İstanbul'da bin 230 firma geçen ay konkordato ilan etmiş, Ankara'da 543 firma konkordato ilan etmiş, İzmir'de bu sayı 219, Kocaeli'nde 212, Bursa'da 175, Gaziantep'te geçen ay 15 firma iflas etmiş. Bu ağır buhran devam ederken bakıyorsunuz Maliye Bakanlığı iş dünyasının esnafın üzerine adeta çullanmış durumda ve ceza üstüne ceza kesiliyor. Esnaf Maliye Bakanlığı'nın baskılarından, iş dünyası Maliye Bakanlığı'nın baskılarından bunalmış durumda adeta. Şimdi bu kadar ağır bir ekonomik kriz yaşanırken destek olunması gereken iş dünyasının bir de Maliye Bakanlığı'nın vergi cezalarıyla, baskılarıyla adeta ikinci bir cendereye alındığını görüyoruz. Ve bu baskılarla, bu hukuksuzluk ortamının arttığı bir dönemde yabancı sermaye girişlerinin kesildiği bir noktada Türkiye'den de yurtdışına, Tekstil başta olmak üzere sermaye çıkışları olduğunu görüyoruz.
Bu ekonomik buhranın artık AK Parti'nin ortaya koymuş olduğu ekonomik modelle çözülemeyeceği aşikardır. Mehmet Şimşek'in tek ama bir tek politik hedefi var. O da enflasyonu düşürmek. Bunun dışında hiçbir makro ekonomik planı, projeyi temsil etmiyorlar ve hedef enflasyonda düşüşü sağladıktan sonra seçim arifesinde kredileri açmak, parayı piyasada bollaştırmak ve seçime bununla girmek. Peki bu Türkiye için bir kurtuluş mu? Hayır. Bu Türkiye için yeni bir felaket ama gelecek seneleri, gelecek on yılları değil sadece önümüzdeki seçimi kazanmayı düşünen bir siyasi iktidar var. Ve bu siyasi iktidarın sorumsuz ekonomik politikaları Türk halkını daha fakir yaparken rantçıyı daha zengin, daha sömürücü hale getirmenin ortasında hiçbir sonuç üretmiyor. Mehmet Şimşek'in talep enflasyonunu düşürücü politikalarında neyi görüyoruz? Emeklinin, dul yetimin daha fazla ezildiğini görüyoruz. Neyi görüyoruz? 6 milyon asgari ücretlinin daha fazla ezildiğini görüyoruz. 16 milyon emekli ve dul yetim açlıkla boğuşuyor arkadaşlar. Dün Gaziantep'te haldeydik. Halde açlıkla mücadele etmek için, karnını doyurmak için gelip ezilmiş meyveleri, sebzeleri toplayan insanlarla karşılaştık. Türkiye'nin gelmiş olduğu durum budur. Mehmet Şimşek'e tavsiyemiz eğer para bulmak istiyorsa vergi afları getirdiği o malum şirketlere getirilen vergi aflarını ve vergi muafiyetlerini kaldırmasıdır. Yoksa emekli, dul ve yetimin asgari ücretlinin veya üretmek için çırpınan sanayicinin veya esnafın tepesine cezalarla, vergilerle binmek değil.
Yapılabilecek tasarruf adımlarının başında bu ülkede 2011'den beri misafir olan ve her sene 11 milyar dolara mal olan Türkiye'ye ve Türk halkına sığınmacı ve kaçakların vatanlarına yollanması vardır. Bakın Amerika Birleşik Devletleri 2011 sonrasında aldığı 6 bin Suriyeli sığınmacıya 60 gün süre verdi. Amerika 6 bin Suriyeliyi geri yolluyor. Siz 6 milyon Suriyeliyi geri yollamıyorsunuz. Hadi siz de bir 60 gün süre verin bakalım. Ama hayır emeklinin, dulun, yetimin asgari ücretle çalışanın boğazından kesip, bu parayı sığınmacılara harcıyorsunuz. Yeter artık bu Türk halkının canıyla, malıyla oynamak demektir.
Biz kaynağı öncelikle işte burada emekli için, dul için, yetim için burada oluşturacağız. Size söz veriyoruz en düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olacak. 2008 öncesindeki düzenlemeye döneceğiz. Emeklilik gerçekleştiği zaman en az emekli olduğu zaman almış olduğu maaşın %70'ini alacak yurttaşımız. Evet, bütün bunları bugün Kilis’te de vatandaşlarımızla konuşacağız ve onların dertlerini, esnafın dertlerini dinleyeceğiz. Ben kilise 7. kez geliyorum genel başkan olarak. Bundan sonra da gelmeye devam edeceğim. Kilislinin derdini dinleyeceğim ve Kilislinin derdini Türkiye'ye, Türk halkına, dünyaya duyuracağım.”
Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın Gazze politikası hakkında gelen soruya verdiği cevap: “Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin temel özelliği şudur. AK Parti hükümetleri İsrail'e çok iyi küfretmektedir. Fakat bunun dışında İsrail'e yaptırım olabilecek kısa, orta ve uzun vadeli hiçbir stratejik politika temsil edilmediği gibi, izledikleri politikalar İsrail'in stratejik hedeflerine hizmet etmektedir. Evet, AK Parti'nin istediği Suriye politikasının kazananı İsrail olmuştur. Yıllarca Türk halkına ve dünyaya haykırdık. ‘Beşer Esad rejimini yıkma hedefi bir İsrail stratejik hedefidir. Yıktıktan sonra bu ülkeyi 4-5 parçaya bölmek istiyorlar.’ diye haykırdık ve şimdi görüyoruz, bakın, savaş sonrası Beşer Esad'ın gittiği Suriye, İsrail'in fethettiği ülke durumuna dönüşmüştür.
Arap ülkelerinden gelen mallara vergi yok Suriye'de. Ama Türkiye'den giden mallara var. Yıllarca, milyonlarca Suriyeliyi besledik, tedavi ettik, eğittik, iş verdik, hala yapmaya devam ediyoruz. Ama Türk vatandaşı Suriye'ye girmek istediği zaman, malını satmak istediği zaman ne ödüyoruz? Vergi ödüyoruz. İsrail ise Yahudileri geri getiriyor. İsrail-Suriye arasındaki ticarete, bundan sonra Suriye yönetiminin teşvik vereceğine dair haberler düşmeye başladı. Milyonlarca Suriyeliyi bu ülke beslemedi mi kardeşim? Yüz milyarlarca lirayı Suriyeli sığınmacılar için Türk halka harcamadı mı? Şimdi bu nasıl bir haksızlıktır Türk milletine? Bu nasıl bir utanmazlıktır Türk milletine yapılan, Türk devletine yapılan? AK Parti bunu nasıl içine sindiriyor, Türk halkına anlatıyor? Ama AK Parti anlatmıyor, biz anlatacağız.
Özetle, İsrail’e iyi küfretmek dış politika değildir. Başarılı olan dış politika, sonuç alan politikadır. Başarılı olan politika, İsrail'in vermiş olduğu zararı azaltan, durduran dış politikadır. Ama AK Parti'nin dış politikasının böyle bir sonuç doğurmadığını ne yazık ki üzüntüyle görüyoruz.”
***
Şeymanur Aklan, Türk gençliğinin gündemine ilişkin haftalık basın toplantısında konuştu.
Şeymanur Aklan: “Türk gençliğinin sorunlarını konuşacağımız bir toplantıda daha beraberiz. Bu kadarına da pes dediğimiz şeyler her geçen gün artıyor. Bu hafta bir skandala daha imza atıldı. Cevizlibağ ve Merkezefendi KYK Yurdu’nda kız öğrencilerin kişisel eşyalarına zarar verildi, üstüne bir de kız öğrenciler taciz edildi, odalarına ahlaksız mesajlar bırakıldı. Utanmazlar bir de içki sofrası kurmuşlar. Paylaşılan fotoğraflarda yabancı uyruklu şahısların olduğu da görülüyor. Biz bu olayın neresinden tutalım şimdi?
Senelerdir başta Genel Başkanım Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ olmak üzere Zafer Partisi olarak güvenli bir Türkiye’nin yol haritasını anlatıyoruz. Kız öğrenci yurdunun tadilatını ne biçim insanlara verdiniz sayın yetkililer? Bu aymazlar öğrencilerin kişisel eşyalarına zarar verirken, masalarındaki Türk bayrağına yırtarken siz neredeydiniz? Bu ülkede kadınların, kız çocuklarının, genç kızlarımızın güvende olmadığını bizler zaten hissediyorduk ama eşyalarının, kaldıkları yerin bile güvende olmadığını bize sizler gösterdiniz. Bu arkadaşlarımızın odalarında tekrar huzurlu hissetmesi nasıl mümkün olacak, hiç düşünüyor musunuz? Biz yurt yetkilisinden bir şey duymayı beklerken bir de üstüne ihbarda bulunan kızları ifşaladıkları iddiası yayıldı. Biz sizin sebep olduğunuz skandallar yüzünden utanıyoruz. Yurt müdürünün görevden alındığı açıklandı. Sürecin içindeki her ihmal için yaptırım uygulanana dek bizler de soruşturmayı tüm detaylarıyla takip edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkenin evlatları sahipsiz değildir, Zafer Partisi ülkemizdeki güvenlik açığının yalnızca kadınlarımız ve genç kızlarımız için değil her vatandaşımız için oluşturduğu tehdidi anlatmaya devam edecek.
Bu haftanın bir başka skandalı, Üsküdar Üniversitesi kurucusu ve rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir paylaşım yaptı ve kadınları hedef gösterdi. Ambalajlı ve ambalajsız şeker görseli paylaşarak altına şöyle bir not düştü: ’Özel olan güvendedir, kendini teşhir eden tehdit altındadır. Huzur bulamaz. Suç ve şiddet olaylarına biraz da bu gözle bakalım.’ Tepki gösterilen bu paylaşımını daha sonra özel hayatın gizliliğine ve sosyal medyaya yordu ama bir psikiyatristin hele ki bir profesörün böyle bir paylaşım yapması dışında mağdurla değil de suçluyla empati yapmasına ne demeli? Nevzat Bey suçluyla neden empati yapıyorsunuz siz? Kadınlarımız, genç kızlarımız kendilerini zaten güvende hissetmiyor bir de üstüne bu aydın görünümlü hastalıklı zihniyetlerle savaşmak zorunda kalıyorlar. Hangi gözle bakarsanız bakın suçu, suçluyu böyle hafifletmenize müsaade etmeyeceğiz, bu zihniyetin tam karşısında durmaya devam edeceğiz.
Bu hafta değinmek istediğim bir başka konu mülakat sistemi. Biliyorsunuz, mülakat sistemi gençliğin belini büküyor. Gençliğin hakkını yiyen, yazılı sınavdaki başarısının üzerine çökenler mülakat sistemini kendileri için bir avantaja çeviriyor. ‘Kaldıracağız’ dediler kaldırmadılar. Üzerine bir de ‘Artık adam gibi mülakat yapacağız’ dediler… Daha önce nasıl yaptıklarını kimse bilmiyor. Mülakat sistemiyle aday öğrencinin yazılı başarısını göz ardı ederek torpillerle, adam kayırmacılıkla istediklerini istedikleri yere atıyorlar. Bizler bu yüzden hayattan kopan gençlerimizi unutmuyoruz. Sizlerin unutmasına da izin vermeyeceğiz. Mert Akdoğan hakim-savcılık sınavında 115’inci olmuş ve mülakatta elendikten sonra hayatına son vermişti. Keza Doğuş Can, Samsun’da birinci olarak girdiği mülakatta elenmiş ve kalmış olduğu yurttan atlayarak intihar etmişti. Nice yitip gidenlerin ahı ve hayatta olan ama ahını aldıklarınız… Bu kepaze sistem daha ne kadar devam edecek? Biz merak ediyoruz. Yeni süper emekli eski bürokratlarımızın çocukları diğer adaylara göre yazılı sınavdan düşük puan almış olmasına rağmen mülakatta küsurat farkıyla geçerek kontenjanlara yerleştiler. Diyelim ki adam kayırma yapılmadı, bir bürokratın kızının işe alınmaya çok mu ihtiyacı vardı? Bizleri bu atamanın hakkaniyetle yapıldığına siz nasıl inandıracaksınız? Çok merak ettiyseniz biz hakkımızı helal etmiyoruz. Gençliğe sözümüzdür: Zafer Partisi iktidarında mülakat sistemini kaldıracak ve adam kayıranlara geçit vermeyeceğiz. Aday öğrenci yazılı sınavdaki başarı oranına göre atanacak.
Bana gelen bir mesaj yoluyla öğrendiğim bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Sağlık alanındaki atamalarda da atama yapılan diğer sektörlerde olduğu gibi farklı uyruklardan kişilerin önceliklendirildiği iddiası geliyor. Türk hekimleri yerine farklı uyruklardaki hekimlere atamada öncelik verildiği söyleniyor. Liyakatsiz atamalar, toplumda eşitlik ve adalet duygusunu zedeliyor. Devlet Hizmeti Yükümlülüğü tebligat listesi elime ulaştı ve listenin yalnızca altıda biri Türk. Doktorlarımızın, öğretmenlerimizin ve diğer meslek grubundan vatandaşlarımızın, gençlerimizin hakkını yiyen bu zihniyet değişmelidir. Ne yaparlarsa yapsınlar Türk çocuğu kendi yurduna yabancılaşmayacak. Türk milleti ve Türk gençlerinin devletine olan güven duygusunun daha fazla zedelenmesine müsaade etmeyeceğiz. Zafer Partisi, Türk gençliği hak ettiği refaha, imkana ve kaynaklara kavuşana dek mücadelesini sürdürecek. Bu amaçla önümüzdeki günlerde tıpkı geçen yıllarda olduğu gibi genel başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ öncülüğünde birkaç gün sürecek il başkanları toplantısı yapacak ve Türk gençliğinin temsili için Zafer Partisi Gençlik Meclisi’ni oluşturacağız. Bölge ve il toplantılarımıza da başlıyoruz. Vatanımızı karış karış gezerek Türk gençliğinin ve Türk milletinin sesi olmaya devam edeceğiz.
Toplantımızı Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın mesajıyla kapatmak istiyorum. ‘Sevgili Gençler, çağrım size. Sizin sahip olduğunuz oyların genel oy içindeki yüzdesi size iktidarı değiştirecek siyasi gücü veriyor. Yılmayın, usanmayın, bıkmayın, korkmayın ve değiştirerek ülkenizi ve umutlarınızı geri alın.’”
World Media Group (WMG) Haber Servisi