İmamoğlu Karadeniz’de Vatandaşlarla Buluştu

CHP’nin ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu; Ege, İç Anadolu ve Akdeniz illerinin ardından, bu kez de Karadeniz’de vatandaşlarla buluştu. Kastamonu’da konuşan İmamoğlu, diploması gerekçe gösterilerek yapılan hukuksuz süreç üzerinden çarpıcı mesajlar verdi:

17:32:31 | 2025-03-14

“Haksız, hukuksuz bir biçimde, hiç ilgisi olmayan, alakası olmayan bir biçimde savcılık devreye giriyor. Bu süreçte, daha önce 2020 yılında diplomamı sorgulayan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne, fakültem tarafından, ‘İmamoğlu'nun yatay geçişi her yönüyle uygundur’ raporu verilmişti. 2020’de bu raporu veren Dekan Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse'ye öyle baskı yaptılar, öyle canından bezdirdiler ki; yılların bilim insanı, bugün istifa etmek zorunda kaldı. Dertleri ne? Ekrem'in diplomasını iptal ettirecekler. Bakın; bu kötülük, bu kötü akıl, Cumhurbaşkanı’nın ürettiği korku iklimi; düzgün, namuslu insanlara yüklediği yükün karşılığıdır. Yılların bilim insanına bile bunu yaptırdılar. Allah sizi ıslah etsin. Nasıl bir hainlikle, nasıl bir kötülükle, milletine düşman nasıl bir akılla karşı karşıya olduğumuzu iyi anlayacağız. Yani İmamoğlu aleyhine karar vermeyen herkesi, yok etme sürecini yaşatıyorlar bu ülkeye.”


“Sayın İstanbul Üniversitesi Rektörü, 572 yıllık kadim üniversitenin Sayın Rektörü, 7 Ekim 2024’te, bir rapor imzalayıp, gönderdin. Bu raporu, 4 ay önce hazırladın. Bu raporda, ‘Ekrem İmamoğlu için, 1990 yılındaki geçiş şartlarını karşılamıştır’ dedin. Bakın böyle bir zulmü, hiçbir daim bu ülke görmedi. 4 ay önce bu raporu hazırladın. Bu raporda, 17. Maddede, ‘O şartları İmamoğlu yerine getirmiştir’ dedin. Şimdi imzanla yazdığın bu raporu hep takip edeceğim. Saat saat takip edeceğim. Arkadaşlarımla üniversitede, fakültede bu süreci takip ettireceğim. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör, bir bilim insanı olarak, yazdığın bu raporu bakalım inkar mı edeceksin?”

“Kime gönderdikleri bile gizli. Senden bu raporu kim istedi? Bunu mutlaka açıklamalısın.
Bu notu kime gönderdiğini söyleyeceksin. Söylemediğin zaman, değerli rektör, sayın rektör, biz onu tahmin edebiliriz. Ama etmeyeceğim. Sizden açıklamanızı bekleyeceğim. Bu rapora rağmen; bile isteye bakalım, kul hakkına girerek, yasaları ihlal ederek, yani suç işleyerek, şu emanet gibi, anamın ak sütü gibi helal diplomamı bakalım iptal ettirecek misin? 572 yıllık üniversitenin rektörü, bir tıp doktorusunuz. Yemin ederek göreve başlıyorsunuz. Hipokrat yemini. Ant içiyorsun, namus sözü veriyorsun. Şimdi; bizzat imzanla hazırladığın bu raporda dahi, beni haklı gördüğün ortada. Peki bana karşı apaçık kasıtlı, kötülük ve suistimal yapılırken, fakültende dekan istifa etmek zorunda kalırken, buna sessiz mi kalacaksın?”

“Bu şekilde davranırsan, on binlerce öğrencinin, üniversitendeki öğrencilerin, bugüne kadar yüz binlerce mezunun hakkını sen nasıl koruyabilirsin? Rektör olarak kalmak için, bir koltuk uğruna yeminini mi çiğneyeceksin? Mübarek Ramazan ayında buradan söylüyorum: Kul hakkı yenmesine müsaade mi edeceksin? Saklanarak, kaçarak, konuşmayarak bu vebalden kurtulamazsın. Ve buradan Sayın Erdoğan'ın yol arkadaşı Rektör Bey'in şahsında, bütün bu sürecin içinde olan, bütün bu hukuksuzluklara imza atanlara sesleniyorum: Bu hukuksuzlukları yapıp, eşinizin, çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız. Okula yolladığınız evlatlarınızın, torunlarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? 19 yaşında bir delikanlının üniversiteye geçiş yaptı diye, 35 sene sonra geçişini iptal edip, hukuksuz bir biçimde diplomasını elinden alırsanız, bu ülkeye bu süreci nasıl anlatacaksınız?”

“Ben, Ekrem İmamoğlu. Namusu için yaşayan, şerefi için yaşayan, bu ülkenin milletine hizmet etmek için ant içmiş olan, ben Ekrem İmamoğlu. Namus ve şeref sözü veriyorum ki; ben bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Bu savaşı kazanacağım. Allah şahit, buradan söylüyorum. Bu savaşı bana değil, milletin iradesini açan bu akla karşı kazanacağım. Söz veriyorum; öyle de kazanacağım, böyle de kazanacağım. Hodri meydan, hodri meydan. Söz veriyorum; Allah bana ne kadar ömür verirse, namuslu, şerefli, haysiyetli, onurlu duranların, ahlaklı olanların, ben, bu kardeşiniz, bu hemşehriniz, o insanların hep yanında duracağım. Aslanlar gibi onları savunacağım, aslanlar gibi.”

“Bu mübarek Ramazan ayında, bu kadim ve güzel şehrimiz Kastamonu'dan söylüyorum; ama asıl mahkeme-i kübra’da sizlerle kul hakkı üzerinden hesaplaşacağım. Hesaplaşacağım sizlerle. Unutulmasın; Sultan Süleyman'a kalmadı bu dünya, Sultan Süleyman'a. Size mi kalacak zannediyorsunuz, bre gafiller? size mi kalacak zannediyorsunuz? Ne yaparlarsa yapsınlar, savcıları koşsun, yazıları başlarına alsınlar kendileri götürsünler, orayı sıkıştırsınlar, burayı sıkıştırsınlar, 5 dava değil 25 dava açsınlar; o sandık kurulacak, o sandık kurulacak.”

***

TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da yaşayan inanç grupları ile iftar sofrasında buluştu.

 

İstanbul’da bulunan tüm inanç gruplarına ait ibadet yerlerine eşit hizmet sunma gayretinde olduklarını vurgulayan İmamoğlu, “Bizi başarıya götürecek yöntemler, tarihimizde de inancımızda da mevcuttur. Dinimizin gerekliliklerini, günün ihtiyaçlarıyla birleştirerek, daha güçlü bir toplum olabiliriz. Çabamız, bu şehri ve bu ülkeyi adalete, kardeşliğe, huzura kavuşturmak içindir. Birbirimizden güç alarak bunu başaracağımıza tüm kalbimle inanıyorum” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ile Osmanlı İmparatorluğu'nun “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışının kendilerine rehber olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Allah hepimize haramdan uzak, hakka ve adalete yakın durmayı nasip etsin. Rahmet, merhamet ve bereketi üzerimize olsun. Yaradan, oruçlarımızı kabul ve makbul eylesin. Hepimizin dualarıyla birlikte hem ülkemize hem bütün dünyaya hem de bütün insanlığa Yaradan barış, huzur nasip eylesin. Bu duygularla Ramazan ayınız mübarek olsun” diye konuştu.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da yaşayan inanç grupları ile iftar sofrasında buluştu. İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen buluşmada, sırasıyla; Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri Yusuf Çetin, Türkiye Musevi Hahambaşılığı Temsilcisi Rav. Naftali Haleva, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Zeynel Abidin Koç, Şişli Müftüsü Tahsin Aydın ve İmamoğlu birer konuşma yaptı. “Bu mübarek ayın, İslam alemine ve insanlığa barış, huzur ve bereket getirmesini Yüce Allah'tan niyaz ediyorum” diyen İmamoğlu, “Bir medeniyet sofrasıdır İstanbul. Asırlardır farklı kültürlerin, farklı medeniyetlerin, dillerin lezzetleriyle dolup taşan kadim bir şehirdir İstanbul. Dünyada bir benzeri yoktur. Günümüzde olduğu gibi, geçmişte de birçok inanç sistemi, bu şehirde yan yana varlığını sürdürmüştür” şeklinde konuştu.

“DİNİ KURUM VE TOPLULUKLARLA İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ’MÜZÜN

ŞEHRİMİZE ÖNEMLİ HİZMETLER SUNACAĞINA İNANIYORUZ”

İstanbul’un bu çeşitliliğinin, birlikte yaşama kültürümüzün en yüce temelini oluşturduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Biz de başından beri bu anlayışı benimseyerek, farklılıkları zenginliğimiz olarak görüp, tüm inanç gruplarına muhabbetle, bir sorumluluk duygusuyla hizmet etmeyi kendimize görev bildik ve görev bilmeye devam edeceğiz. Bu görevimiz gereği olarak kurduğumuz Dini Kurum ve Topluluklarla İlişkiler Müdürlüğü’müzün de toplumsal barış adına, şehrimize önemli hizmetler sunacağına inanıyoruz. Bu şehirde dini ve kültürel kurumlar, toplumsal barış adına her zaman önemli roller üstlenmiş, sosyal hayatın da vazgeçilmez birer parçası olmuştur. Dini Kurum ve Topluluklarla İlişkiler Müdürlüğü’müz de İstanbul'daki tüm inanç gruplarıyla etkili bir iletişim ağı kuracak, onların sorunlarına ve ihtiyaçlarına duyarlı bir şekilde hizmet edip, manevi birliğimizin güçlenmesine katkı sunacaktır. Bu kurumumuzun yeni birimiyle birlikte, dünyaya örnek işler yapacağımız gibi, bugün Ramazan ayının bereket sofrasında, aynı masa etrafında buluşmamızın da yine dünyaya örnek olduğu kadar, ilham kaynağı olacağına inancım da tamdır” ifadelerini kullandı.

“İSTANBUL'UN MUHAFIZLIĞINI ÜSTLENDİK VE BUNUN HAKKINI VERMEMİZ GEREKİR”

“İBB olarak, Fatih Sultan Mehmet'in bize emaneti olan İstanbul'umuzun bin yıllardır biriktirdiği eşsiz mirası layıkıyla korumak ve yaşatmak için canla, başla çalışmaya devam ediyoruz” diyen İmamoğlu, İBB Miras ekiplerinin 610 tarihi mezar ve hazireyi, 19 türbeyi titizlikle yürütülen çalışmalarla koruma altına aldığı bilgisini paylaştı. Kentte bulunan ve birbirinden farklı inanç gruplarına hizmet veren yapılarla ve oralarda yaptıkları çalışmalarla ilgili detaylı bilgiler veren İmamoğlu, “İstanbul'un tarihi türbeleri, hazireleri ve inanç durakları, yüzlerce yıl içinde bu şehirden gelmiş geçmiş olan ecdadımızın kutsal hatırasını yaşatan, kıymetli izleridir. İstanbul'un bugünkü ruhu için de her birinin hakkı vardır. Ve o hakkın ödenmesini bizlerden beklemektedir. Biz, İstanbul'un muhafızlığını üstlendik ve bunun hakkını vermemiz gerekir. Bu anlamda manevi mirasımızı layık olduğu değere taşımak, bizim için sadece bir hizmet anlayışı değil, bu şehre olan bağlılığımızın da bir ifadesidir” dedi.

“116 KİŞİLİK EKİPLE İBADETHANELERİMİZE HİZMET VERİYORUZ”

İstanbul’da kaderine terk edilmiş hiçbir alan bırakmamak amacında olduklarını vurgulayan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bugüne yakışan ve bize yakışan, insanlığımıza yakışan bir şekilde, mutlaka hak ettiği değere kavuşturmak istiyoruz. Çok önemsediğimiz hizmetlerden biri de Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı'yla imzaladığımız protokol doğrultusunda, İstanbul'un genelinde, 22’si selatin cami olmak üzere, 44 camide gerçekleştirdiğimiz rutin bakım ve temizlik hizmetleridir. 116 kişilik ekiple, güçlü bir çalışmayla buralarda hizmetler sunduğumuzu, Fatih Camii, Süleymaniye Cami gibi tarihi camilerin yanı sıra, Büyük Çamlıca Camii, Ataşehir Mimar Sinan Camii, Marmara İlahiyat Camii gibi camilerimizin de hizmetlerini sunuyoruz. Dilerim, bakımını üstlendiğimiz, koruma altına aldığımız, yeniden kent hayatının bir parçası yaptığımız her değerimizle birlikte, İstanbul'un sevgiden, saygıdan, birlikten doğan gücüne güç katmış oluruz.”

“FİTREYE, SADAKAYA MUHTAÇ OLAN MİLYONLARCA İNSANIMIZ VAR”

Benzeri hizmetleri cemevleri, kiliseler ve sinagoglar için de verdiklerinin altını çizen İmamoğlu, konuşmasını, özetle şu sözlerle tamamladı:

“Ülke olarak çok zor bir bölgede, aynı zamanda hem iç hem dış alanda da zor zamanlardan ve çok açıdan açıkçası bizi ve sabrımızı sınayan günlerden geçtiğimizi de ifade etmek isterim. Tabii fitreye, sadakaya muhtaç olan milyonlarca insanımız var. İnsanlarımız, özellikle bu mübarek günlerde, irfanla sabır çekiyor. Kuşkusuz ki biz, çıkar yol bulmamız noktasında hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Bizlere sabırla ilgili, insanlarımızın bugünlerde birbirini hissetmesiyle, birbirini anlamasıyla ilgili en önemli rehberimiz, mübarek Ramazan ayının bizlere öğrettiği değerlerdir. O değerler bize, en başta dayanışmayı, merhamet etmeyi ve birlik olmayı nasihat eder. Tarih boyunca, Müslüman toplumlar içerisinde sultanlara, yöneticilere, hakkı ve adaleti tavsiye eden pek çok mübarek şahsiyet çıkmıştır. Onların öğütleri, belleğimizde derin izler bırakmıştır. Çünkü adalet ve hakkaniyet, Müslümanlığın gereğidir. Toplum olarak daha fazla ayrışmaya değil, aynı sofrada buluşmaya ihtiyacımız vardır. Ortak akılla, uyum içinde çalışarak, hep birlikte daha güzel bir gelecek inşa etmek zorundayız.”

“BİZİ BAŞARIYA GÖTÜRECEK YÖNTEMLER, TARİHİMİZDE DE İNANCIMIZDA DA MEVCUTTUR”

Bizi başarıya götürecek yöntemler, tarihimizde de inancımızda da mevcuttur. Dinimizin gerekliliklerini, günün ihtiyaçlarıyla birleştirerek, daha güçlü bir toplum olabiliriz. Çabamız, bu şehri ve bu ülkeyi adalete, kardeşliğe, huzura kavuşturmak içindir. Birbirimizden güç alarak bunu başaracağımıza tüm kalbimle inanıyorum. Savaşın bir cinayet olduğunu bize aktaran bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinin bizler için çok kutsal bir emanet olduğunun altını çizmek isterim. Yine bu kadim topraklardaki Osmanlı İmparatorluğu'nun terbiyesinde var olan, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışı, hiçbir inanç belirtmeksizin, insanını işaret eden aklıyla, aslında bize muazzam bir güncel gelecek tarifi yapmaktadır. Yine bu topraklarda doğan ve emanetleriyle bizi yücelten Hazreti Mevlana'dan Hacı Bektaşı Veli'ye, Yunus Emre'den diğer erenlerin her biri bize huzuru, barışı, bir olmayı, diri olmayı, incinsen de incitmemeyi, her daim bize iyiliği, barışı ve huzuru işaret eden aklı bize emanet etmiştir.”

“RAHMET, MERHAMET VE BEREKETİ ÜZERİMİZE OLSUN”

“Bu kavramların bizi güçlü tutacağı gibi, bizi güçlü bir devlet ve millet haline getireceği gibi, her inancı için de güçlü ve mutlu, huzurlu kılacağı gibi, emin olunuz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin huzurunun, birlikteliğinin, beraberliğinin, her inanca, her kültüre, her dile, her etnik kökene bakışının sadece bize değil, bu ülkenin güneyine de kuzeyine de doğusuna da batısına da hatta bütün insanlığa da hayırlı olacağını ve hayırlı geleceğini de buradan sizlerle paylaşmak isterim. Allah hepimize haramdan uzak, hakka ve adalete yakın durmayı nasip etsin. Rahmet, merhamet ve bereketi üzerimize olsun. Yaradan, oruçlarımızı kabul ve makbul eylesin. Hepimizin dualarıyla birlikte hem ülkemize hem bütün dünyaya hem de bütün insanlığa Yaradan barış, huzur nasip eylesin. Bu duygularla Ramazan ayınız mübarek olsun.”

***

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Avrupa Birliği’nin destekleriyle Sivil Toplum Geliştirme Merkezi’nin koordinasyonunda başlatılan “Afet Risk Yönetiminde Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) Kapasitesinin Desteklenmesi Programı” tanıtım toplantısına katıldı. Konuşmasında, afet anlarındaki birlikteliğin ve siyasetin geri planda kalmasının önemine vurgu yapan İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Afet anında oluşturulan kriz masalarında, işi bilen uzmanların yer alması gerektiğini her fırsatta dile getirdim. Böyle anlarda, ‘Ben en önde oturayım’ çabası içinde olunmamalıdır. Ne bir bakanın, ne bir belediye başkanının ne de başka bir siyasetçinin afet yönetiminde başrolde olması doğru değildir. Oradaki patron, işi bilen uzmanlar olmalıdır. Afet anları, siyasi menfaat elde etme ortamları değil, toplumların en fazla yardıma ihtiyaç duyduğu zamanlardır. Bu yüzden siyaset ve siyasi kimlikler geri çekilmeli, iş uzmanlara bırakılmalıdır. Dünyada da uygulamalar bu şekildedir.”

AB VE TÜRKİYE ARASINDAKİ İŞBİRLİĞİ VURGUSU

AB ile Türkiye arasındaki işbirliğinin yalnızca afet yönetimiyle sınırlı kalmaması gerektiğini belirten İmamoğlu, ilişkilerin dış politikadan çevreye, ekonomiden savunmaya kadar birçok alanda geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. İmamoğlu,

“Dünyanın içinden geçtiği bu çok krizli dönemde, demokrasiyi savunanların otoriter yaklaşımlar karşısında güçlü bir dayanışma içinde ve kararlı olması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile birlikte güçlü bir tarih yazacağına ve dünyada önemli bir konuma erişeceğine olan inancım tamdır.”dedi.

AFETLERE HAZIRLIKTA SİVİL TOPLUMUN ROLÜ

Afet yönetiminin yalnızca kamu kurumlarının sorumluluğunda olamayacağını vurgulayan İmamoğlu, sivil toplumun sürece dahil edilmesinin kritik önem taşıdığını belirterek, “Afetler sadece yıkım ve kayıplar getirmez, aynı zamanda toplumların dayanışma gücünü de ortaya koyar. Ancak afetlere hazırlık sürecinde yalnızca kamu kurumları yeterli olamaz. Toplumun birebir katılımı olmadan, kriz yönetimi başarıyla yürütülemez. Afet sonrası normal hayata dönüşü hızlandırmak için sivil toplum kuruluşlarının da aktif rol alması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

“BİR KURUM TEK BAŞINA ‘BEN YÖNETİRİM’ DİYORSA TOPLUMU YANILTIYORDUR”

Sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliğinin önemine değinen İmamoğlu, “Bir kurum tek başına ‘Ben bu süreci yönetirim’ iddiasıyla hareket ediyorsa toplumu büyük bir yanılgıya sürüklüyordur. 6 Şubat 2023 depremleri sonrasında Avrupa Birliği’nin sergilediği dayanışmayı unutmayacağız. 21 AB üyesi ve 4 katılımcı ülke hızla harekete geçti, AB Dayanışma Fonu’ndan sağlanan destekle sağlık, eğitim ve altyapı projeleri hayata geçirildi. Komşumuzda yangın çıktığında nasıl onların yardımına koşuyorsak, onlar da bizim yanımızda oldu. Bu dayanışmayı barış ortamında da güçlendirmeliyiz.” dedi.

İSTANBUL’UN AFET RİSKLERİ VE ALINAN ÖNLEMLER

İstanbul’un 12 farklı afet türüne maruz kalma potansiyeline sahip bir şehir olduğunu vurgulayan İmamoğlu, bu risklere karşı yürütülen çalışmalara şu şekilde sıraladı:

Deprem Seferberlik Planı kapsamında 35 bin bina hızlı taramadan geçirildi, riskli yapılar tahliye edilerek yıkıldı. Böylece 25 bin vatandaşın deprem riski ortadan kaldırıldı.

Riskli binalarda yaşayanlara taşınma ve kira desteği sağlandı.

İstanbul Güçleniyor Projesi ile 1.200’den fazla okul ve hastane binası depreme dayanıklı hale getirildi.

500’den fazla acil toplanma alanı oluşturuldu.

300 binden fazla kişiye afet farkındalık eğitimi verildi.

Taşkınlara karşı 54,5 km dere ıslahı yapıldı, 130 kronikleşmiş taşkın sorunu çözüldü.

Afet sonrası psikososyal destek ekipleri kuruldu, mobil sağlık üniteleri oluşturuldu.

“İSTANBUL’DA ETKİLİ BİR AFET İLETİŞİM AĞI KURMALIYIZ”

İstanbul gibi büyük bir metropolde afet yönetiminin etkin bir iletişim ağı gerektirdiğini belirten İmamoğlu, “AFAD’ın önderliğinde İstanbul Valiliği, İBB ve ilgili kurumlarla güçlü bir koordinasyon oluşturmalıyız. İstanbul’un afet yönetimi sadece kriz anına odaklanmamalı, toplum bilinçlendirilerek 20 milyon insanın aktif katılımı sağlanmalıdır.” diye konuştu.

“AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE ARASINDAKİ İŞBİRLİĞİ GELİŞTİRİLMELİ”

Son olarak, Afet Risk Yönetiminde Sivil Toplumun Kapasitesinin Desteklenmesi Programı’nın Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki işbirliğini güçlendireceğini belirten İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Bu tür projeler, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bağları güçlendiren önemli adımlardır. Ancak biz, ilişkilerin sadece afet yönetimiyle sınırlı kalmasını istemiyoruz. Dış politikadan ekonomiye, eğitimden çevreye kadar her alanda işbirliği içinde olmamız gerekiyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne sağlayacağı katkının büyük olduğuna inanıyorum. Demokrasi ve özgürlükler temelinde Avrupa ile ortak bir gelecek inşa etmeliyiz.”

***

İBB Orkestralar Müdürlüğü, İstiklal Marşı’nın kabulünün 104. yılı anısına tarihi bir konser düzenledi. İBB Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda gerçekleşen “Kabulünün 104. Yılında İstiklal Marşımız” adlı konserde, 1923’te İstiklal Marşı için açılan beste yarışmasına katılan 11 farklı eser seslendirildi. İBB Orkestraları tarafından projelendirilen bu özel etkinlikte, şef Tolga Gülen yönetimindeki Atatürk Korosu izleyicilere unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu.

İBB BAŞKANI EKREM İMAMOĞLU’NUN MESAJI OKUNDU

“Kabulünün 104.  Yılında İstiklal Marşımız” başlıklı konserin açılışı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bağımsızlık uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimizin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mesajı okundu. İmamoğlu mesajında, “İstiklal Marşı sadece bir şiir ya da beste değil, milletimizin en zor zamanlarında ortak ruhunu yansıtan en güçlü sembollerinden biridir. 104 yıl önce yazılan bu marş bugün hala hepimize ilham vermeye devam ediyor ve bizlere önemli bir sorumluluk yüklüyor. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında bu mirası bilim, sanat ve kültürle daha da ileri taşımaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Programın açılış konuşmasını İBB Kültür Dairesi Başkanlığı Orkestralar Müdürü Ozan Bircan gerçekleştirdi. Konuşmasında, bağımsızlık mücadelesinin yalnızca askeri değil, aynı zamanda kültürel ve sanatsal bir boyut taşıdığını vurgulayan Bircan, “Tarihimiz tüm dünyaya örnek ve umut olmuş mücadeleler ve bu mücadelelerin sonunda kazanılmış şanlı zaferlerle doludur. Bu zaferlerin arkasında, milletimizin cesaretle mayalanan, bilgi ve tecrübeyle harmanlanan azmi vardır. Bugün burada, bu azmin sanatsal yansımasını hep birlikte deneyimliyoruz” dedi.

DİNLEYİCİLER DÖNEMİN ATMOSFERİNE TAŞINDI

Konserde, Tolga Gülen şefliğindeki Atatürk Korosu, eserleri orijinal notalarına uygun olarak seslendirdi. Konserde müzik yazarı ve araştırmacı Ersin Antep, İstiklal Marşı’nın bestelenme sürecine dair önemli bilgiler paylaştı; yarışmaya katılan bestecilerin eserlerini tarihsel bağlamlarıyla anlatarak, dinleyicileri dönemin atmosferine taşıdı.

1921 yılında Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı ve 12 Mart 1921’de kabul edilen “İstiklal Marşı” şiirinin hangi beste ile seslendirileceğine dair tartışmalar yaşanmış ve 1923’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir beste yarışması düzenlenmişti. Yarışmaya katılan bestelerden, ilk resmi beste olarak 1930 yılına kadar kullanılan Ali Rıfat Çağatay’ın 1924 tarihli düzenlemesi, konserde çağdaş bir yorumla sunuldu. Günümüzde halen resmi olarak kullanılan Osman Zeki Üngör’ün bestesi ise, marşın müzikal kimliğini şekillendiren eser olarak gecede öne çıktı.

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   imamoglu-karadenizde

Tümü