“Türkiye ile Avrupa Birliği Arasındaki Güncel Gelişmeler”

TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi 31. Türkiye Çalışma Grubu Toplantısı’nda konuştu. Geleneksel siyasal kurumların, dünyanın yaşadığı çoklu kriz döneminde oluşan yeni ihtiyaçlara cevap veremediğini vurgulayan İmamoğlu, “Bundan sadece 20 yıl önce, yüzde 80’i AB üyeliğini destekleyen Türk halkının AB’ye inancına darbe vuran dört temel konu olduğunu düşünüyorum” dedi.

20:04:15 | 2024-12-02

Bu konuları; Türk vatandaşlarına AB konsoloslukları önünde eziyet çektiren vize meselesi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak AB’ye kabul edilmesi, AB’nin Filistin meselesindeki sessizliği ve mülteci sorunu olarak sıralayan İmamoğlu, “Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerin başında gelen Türkiye’nin, bu ağır yükü tek başına taşımaya devam etmesi ne sürdürülebilir ne de adil. Yalnızca İstanbul'da, sayılarını tam olarak bilmediğimiz yüzbinlerce Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yoğun çaba sarf ediyoruz. İklim krizleri ve küresel yoksulluğun keskinleşmesiyle daha da artmasını beklediğimiz göç krizi, kısa vadeli ‘al-ver politikaları’ ile çözülemeyecek, birkaç ülkenin sırtına yüklenemeyecek kadar büyük ve önemli. Bu konuda geniş kapsamlı uluslararası iş birliği ve dayanışma şart” dedi.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu; TBB, Şişli Belediyesi ve Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi’nin (COR) ortaklaşa düzenlediği, “31. Türkiye Çalışma Grubu Toplantısı”na katıldı. Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın da bir konuşma yaptığı toplantı öncesinde, COR Türkiye Çalışma Grubu Başkanı Antje Grotheer ile ikili bir görüşme gerçekleştiren İmamoğlu, “Hep birlikte daha adil, daha katılımcı ve daha demokratik bir Avrupa oluşturmak için önemli bir güç oluşturuyoruz” dedi.

“DÜNYAMIZ, ‘ÇOKLU KRİZ’ DÖNEMİ YAŞIYOR”

“Dünyamız, Ukrayna’dan Gazze’ye krizler ve savaşlar, önüne geçemediğimiz iklim krizi, düzensiz göç dalgaları, gittikçe keskinleşen yoksulluk ve eşitsizlik gibi sorunların süreklilik arz ettiği bir ‘çoklu kriz’ dönemi yaşıyor” saptamasında bulunan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Her gün yeni bir çatışma ve istikrarsızlıkla uyanıyoruz. Lübnan’da ateşkes sağlandı derken, şimdi de Suriye’de çatışmalar yeniden başladı. Bu şartlarda, maalesef geleneksel siyasal kurumlar yeni ihtiyaçlara cevap veremiyor. Türkiye dahil birçok ülkede siyasal rejimler kabuk değiştirirken, evrensel demokratik değerleri tehdit eden otoriter anlayışlar güçleniyor. Halkların memnuniyetsizliği ve öfkesinden faydalanarak yükselen otoriter ve popülist dalga, bu çoklu krizlere çare bulmaktan çok uzak. Tam tersine; bu siyasi dalga, öfkeyi körükleyen bölücü politikalarla, yeni düşmanlar yaratarak ya da kırılgan grupları hedef göstererek, çözümsüzlüğü kemikleştiriyor. Popülist otoriter liderler, sadece kendi ülkelerindeki demokratik kurumları değil, dünya barış ve istikrarını da tehdit ediyorlar. Çözüm ise, tüm paydaşların dahil olduğu, iş birliğine dayalı çoğulcu bir yaklaşımda yatıyor.”

“SİYASİ ÇIKARLARINI HER ŞEYİN ÜSTÜNDE GÖRENLER,

TOPLUMSAL ORTAK FAYDAYA ZARAR VERMEKTEN ÇEKİNMİYORLAR”

“Bu çözüm arayışında yerel siyaset, hayati önem taşıyor. Zira vatandaş, demokrasi ve etkin yönetişim arasındaki bağı, onlar kuruyor. Yerel siyaset, ulusal siyasetin altında, hiyerarşide ikinci sınıf bir siyaset alanı asla değil. Yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak, onların beklentilerini, ihtiyaçlarını, kaygılarını ve kızgınlıklarını biliyor; sadece bugünün değil, geleceğin sorunlarına da somut ve pratik çözümler üretiyor. Örneğin; 16 milyonluk İstanbul’da, çocuğunu bırakacak yer bulamadığı için iş hayatına katılamayan annenin ihtiyacı olan kreşler de gelecek kuşaklar için hayati önem taşıyan yeşil alanlar ve sürdürülebilir ulaşım da bu hayati çözümler arasında. Bu sorumlulukları yerine getirmek için, ulusal ve yerel yönetimler arasında sağlıklı bir diyalog ve etkileşim olması gerekirken, üzülerek görüyorum ki, siyasi çıkarlarını her şeyin üstünde görenler, toplumsal ortak faydaya zarar vermekten çekinmiyorlar.”

“KAYYIM’ TEPKİSİ: “DEMOKRASİYE VE HUKUKA AYKIRI BU

UYGULAMALARLA, HALKIN İRADESİ AYAKLAR ALTINA ALINIYOR”

“Türkiye’nin politik haritasını yeniden çizen ve ana muhalefet partisi CHP’yi birinci parti yapan Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana, sekiz belediye başkanı görevinden alındı ve yerlerine kayyum atandı. Hepsi muhalefetten olan bu başkanlar arasında, Türkiye’nin en büyük ilçe belediyesi olan Esenyurt’un başkanı Profesör Ahmet Özer ve kadim kent Mardin’in belediye başkanı, tecrübeli ve barışsever politikacı Ahmet Türk de var.  Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla, halkın iradesi ayaklar altına alınıyor; yerel demokrasi çiğneniyor, en kötüsü de halkın demokrasiye olan inancı ve temsil gücü büyük zarar görüyor. Seçilmiş bir belediye başkanının, daha hakkında sonuçlanmış bir yargı kararı bile yokken, görevden alınıp, yerine İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir vali ya da başka bir görevlinin atanması hangi hukuk ve demokrasi anlayışına sığar? Oysa ulusal yönetimler, yerel yönetimlere çelme takmak yerine, onlarla iş birliği yaparak, ulusal kalkınmayı, iyi yönetişimi ve demokratik katılımı yerelden beslemelidir.”

“ŞEHİR DİPLOMASİSİ PLATFORMLARINA UZANAN ARAÇLAR GELİŞTİRMELİ”

“Uluslararası seviyede de yerel yönetimler arasındaki iş birliği ve koordinasyon için çalışma gruplarından şehir diplomasisi platformlarına uzanan araçlar geliştirmeli, var olan yapıları da daha etkin kılmalıyız. İstanbul olarak, 2021’de Balkan Şehirleri Ağı’nı kurduk, 2023’te ise mega şehirlerin ortak sorunlarını tartışmak ve çözüm önerileri paylaşmak üzere, tarihte ilk defa gerçekleştirilen ‘Megaşehirler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptık. 10 gün sonra da Ortadoğu ve Kuzey Afrika belediye başkanlarına ev sahipliği yapacak, Gazze’deki ve bölgedeki insani trajediyi hafifletmek, barışın tesisi için yerel yönetimler olarak neler yapabileceğimizi tartışacağız.”

“URSULA VAN DER LEYEN’İN TÜRKİYE’NİN ADINI TELAFFUZ ETMEMESİ BÜYÜK BİR TALİHSİZLİKTİR”

“Bu çok krizli dünyada, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki iş birliği ihtiyacı, hiçbir zaman olmadığı kadar acil; ancak ilişkiler, belki de tarihindeki en düşük seviyede. Son 20 yıldır adım adım gerileyen Türkiye-AB ilişkileri, stratejik bir ortaklık olmaktan çıkıp; gerginliklerle dolu, düzensiz göç ve mülteciler konusuna indirgenmiş, bir ‘al-ver’ yaklaşımına kilitlendi. AB’nin genişleme politikaları konuşulurken, Batı Balkanlardaki pek çok ülkeden bahsedilirken, Türkiye’nin aday ülke olarak adı zikredilmiyor bile. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen’in, geçtiğimiz hafta, yeni komisyonun ilk çalışma gününde yaptığı konuşmada, genişlemeden bahsederken, Türkiye’nin adını telaffuz etmemesi büyük bir talihsizliktir. 60 yılı aşkın politik diyalog ve 20 yıllık adaylık süreci, tam anlamıyla derin dondurucuda. Bırakın üyelik müzakereleri ve vize serbestisini, ortak çıkarlarımızı ilgilendiren Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda adım atılması dahi, siyasi nedenlerle mümkün olamıyor.”

“MART 2024 YEREL SEÇİM SONUÇLARININ AB İLE İLİŞKİLERİMİZE DE ‘TAZE KAN’ GETİRMESİNİ UMUT EDİYORUZ”

“Bu noktaya gelmemizde, Türkiye’nin de sorumluluğu bulunduğunun ve bunun önemli bir sebebinin, AK Parti hükümetinin ülkeyi Kopenhag kriterlerinden uzaklaştıran politikaları olduğunun farkındayız elbette. Ancak, halkımızın büyük bölümü, ülkemizin geleceğini demokratik, çoğulcu, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne saygılı ülkelerin arasında görüyor. Mart 2024 yerel seçiminin sonuçlarını, halkımızın bu yöndeki iradesinin somut bir göstergesi olarak kabul ediyoruz. 24 Nisan’da Brüksel’de yaptığımız son toplantıda da ifade ettiğimiz gibi, bu seçim sonuçlarının AB ile ilişkilerimize de ‘taze kan’ getirmesini umut ediyoruz. Ancak biz, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğü alanlarında kendi eksiklerimizi tamamladıkça, AB’nin de Türkiye’yi güvenilir bir ortak ve gelecekte AB üyesi olarak görmesini istiyoruz. AB, Türkiye ile ilişkilerini, ulusal gündemi ve kamuoyu nedeniyle, Türkiye’ye sürekli hasmane tavır alan üye ülkelerin insafına bırakmamalı. Türkiye ve AB arasındaki pozitif gündeme katkıda bulunmak amacıyla kaleme alınan ve aslında AB üye ülkelerinin, Türkiye konusundaki asgari müştereklerini yansıtmaktan öteye geçemeyen ‘Borrell Raporu’nun bile, Avrupa Konseyi tarafından resmi olarak onaylanmamış olması üzücüdür.”

“20 YIL ÖNCE, YÜZDE 80’İ AB ÜYELİĞİNİ DESTEKLEYEN TÜRK HALKININ AB’YE İNANCINA DARBE VURAN DÖRT TEMEL KONU”

“Bundan sadece 20 yıl önce, yüzde 80’i AB üyeliğini destekleyen Türk halkının AB’ye inancına darbe vuran dört temel konu olduğunu düşünüyorum: Bunlardan birincisi; vatandaşlarımıza AB konsoloslukları önünde eziyet çektiren vize meselesidir. Bu sorunun çözülememesinden zarar görenlerin başında, AB ülkelerindeki okullara kabul edildikleri halde okullarına gidemeyen başarılı gençlerimiz geliyor. Avrupa ve Türkiye arasında köprü kuracak güce sahip bu gençler, vize duvarına toslamamalıdır. İkinci konu ise, Kıbrıs. Türk kamuoyu, Kıbrıslı Türklerin, BM çerçevesindeki barış planlarına ‘evet’ demişken, bu planları elinin tersiyle kenara iten Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak AB’ye kabul edilmesini haksız buluyor. Kıbrıslı Türklerin diplomatik izolasyonun sürmesini, Güney Kıbrıs’ın AB’nin sadece adanın kuzeyi ile ilişkilere değil, Türkiye ile ilişkilere de ipotek koymasını adil bulmuyoruz.”

FİLİSTİN VE MÜLTECİ TEPKİSİ: “GENİŞ KAPSAMLI ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ VE DAYANIŞMA ŞART”

“Türk kamuoyunu üzen diğer bir konu ise, AB’nin Filistin meselesindeki sessizliğidir. Eğer barışa ve insan haklarına inanıyorsak, tüm dünyanın gözü önünde, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce masum Filistinlinin katledilmesini daha yüksek sesle ve net bir şekilde eleştirmemiz, kınamamız gerekmez mi? Dördüncü konu ise göç ve sığınmacılar meselesi. Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerin başında gelen Türkiye’nin, bu ağır yükü tek başına taşımaya devam etmesi ne sürdürülebilir ne de adil. Yalnızca İstanbul'da, sayılarını tam olarak bilmediğimiz yüzbinlerce Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yoğun çaba sarf ediyoruz. İklim krizleri ve küresel yoksulluğun keskinleşmesiyle daha da artmasını beklediğimiz göç krizi, kısa vadeli ‘al-ver politikaları’ ile çözülemeyecek, birkaç ülkenin sırtına yüklenemeyecek kadar büyük ve önemli. Bu konuda geniş kapsamlı uluslararası iş birliği ve dayanışma şart.”

“TÜM TOPLANTILARA TÜRKİYE’NİN DE DAHİL EDİLMESİ OLUMLU BİR ADIM OLACAKTIR”

“Önümüzdeki dönemde, Türkiye ile AB arasında askıya alınmış iş birliği ve istişare mekanizmalarının yeniden hayata geçirilmesi, genişleme ülkelerine yönelik tüm toplantılara Türkiye’nin de dahil edilmesi olumlu bir adım olacaktır. Türkiye-AB ilişkilerinin, ortak hedefler doğrultusunda yeniden güçlendirilmesi, jeopolitik risklerden yerel politikalara, yalnızca mevcut sorunların çözümüne değil, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasına da hizmet edecektir. Bu çerçevede, diyalog ve iş birliği konusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurgulamak isterim.”

İmamoğlu, Şahan ve Grotheer’in konuşmalarının ardından, “Türkiye ile Avrupa Birliği Arasındaki Güncel Gelişmeler” konulu bir panel düzenlendi. Grootheer’in modere ettiği panelde, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Thomas Ossowski, Edirne Belediye Başkanı Filiz Gencan Akın ve Melikgazi Belediye Başkanı Mustafa Palancıoğlu fikir paylaşımlarında bulundu.

********

 “PARTİZANLIĞI DEVLETİMİZİN VE MİLLETİMİZİN SAHİP OLDUĞU ORTAK KURUMLARDAN SÖKÜP ATMALIYIZ”

TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı ve Süleyman Demirel 100. Yıl Komitesi tarafından düzenlenen 100. Doğum Gününde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anma etkinliğine katıldı. İmamoğlu, “Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. cumhurbaşkanıydı ama kendini her şeyden önce ve hepimiz için çok kıymetli olan cumhuriyetin bir evladı olarak görmesiydi. Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum” dedi.

 

“Eğer siyasi partiler bir kişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı bir kavrama sığdırılmış ve o pozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle bir siyasi partiden, bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun” diyen İmamoğlu, “İlle de fanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil bu ilke ve değerlere bağlılıkta bir fanatizm sergilenmeli. Kendini milli iradenin üzerinde gören ülkenin sahibiymiş gibi davranan ‘tek adam’ aklının yerine milletin ortak aklını hakim kılacaksak, partizanlığı, siyasi partiler başta olmak üzere tüm kurumlardan hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküp atmalıyız”

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı’nın Şişli Grand Cevahir Otel’de düzenlediği “100. Doğum Gününde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anma” programına katıldı. Programa İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, belediye başkanları, çok sayıda partinin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile Demirel ailesi de katıldı. Etkinlikte sırasıyla Ülke Politikaları Vakfı Başkanı Doğan Subaşı, Demirel’in doktoru ve eski Cumhurbaşkanı Başdanışmanı 27. Dönem Isparta Milletvekili Aylin Cesur, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu birer konuşma yaptı.

“DEMİREL’İ SİZLERLE BİRLİKTE ANMAKTAN ONUR DUYMAKTAYIM”

Açılış konuşması gerçekleştiren İmamoğlu, “Burada bulunmaktan ve anmakta olduğumuz rahmetli Sayın Süleyman Demirel'in Türk siyasi tarihinin en uzun kariyerine sahip, liderlerinden biri kendisinin ifadesiyle 6 kere gidip 7 kere gelmiş bir siyasetçi ülkenin farklı dönemlerinde farklı özellikleriyle öne çıkmış yakın tarihimize damga vurmuş bir devlet insanı, başbakan, cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i sizlerle birlikte anmaktan ve onun hayatına dair yol arkadaşlığı olan çok kıymetli büyüklerimizi dinlemekten büyük onur duymaktayım. Bu vesileyle Ülke Politikaları Vakfı’na bu güzel buluşmayı tertiplediği için teşekkür ediyorum. Saygıdeğer İYİ Parti Genel Başkanı, çok değerli geçmişte ülkemize çok üstün hizmetlerde bulunmuş olan TBMM Başkanı, bakanlarımız, değerli milletvekillerimiz, siyasi partilere hizmet etmiş çok değerli büyüklerimiz, bugün aktif görevde bulunan değerli milletvekillerimiz, aynı zamanda siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, başkanları, belediye başkanları, hanımefendiler, beyefendiler, hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” dedi.

“TÜRKİYE’NİN İKİ BÜYÜK SİYASİ GELENEĞİ”

“Çok değerli bir insan, teknik yönü çok kuvvetli, icraatçı, müstesna bir bürokrat ve yönetici. Kendine has bir özelliği var. Anadolu'nun belki o özgün halinin ona verdiği bütün özellikleriyle samimi, içten, hissettiğini aktaran kendine özgü üslubuyla tam bir söz ustası… Böyle çok renkli, çok özellikli bir lider hakkında elbette söz söylemek çok da kolay değil. Tabii bir başka zorluk da Sayın Demirel hakkında, benim, yani Cumhuriyet Halk Partili bir siyasetçinin konuşacak olması…” diyen İmamoğlu, “Sayın Demirel'in geldiği siyasi gelenek ve Cumhuriyet Halk Partisi aslında Türkiye'nin iki büyük siyasi geleneği. Tabiri caizse ezeli rekabetini oluşturuyor. Tabii bir yanıyla bunlar aynı kökten gelen iki gelenek elbette. Yine de aralarındaki o siyasi rekabetin geçmişte dönem dönem ne kadar sert ve yıpratıcı olabildiğini de hepimiz biliyoruz. Şunu da çok iyi biliyoruz ki her iki geleneğin mensupları birbirlerine artık 1950’lerin 1970’lerin gözlükleriyle bakmıyor” ifadelerini kullandı.

“DEMİREL BU SORULARI HAYATI BOYUNCA ÇOK NET CEVAPLAMIŞ BİR LİDERDİR”

İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Peki birbirimize nasıl bakıyoruz? Nasıl bakmalıyız, onların o kıymetli deneyimlerinden elde ettikleri bakışları bizlere neyi anlatıyor ki sıklıkla onların deneyimlerini, kıymetli büyüklerimizin bize aktarımlarını da dikkatle dinliyor, öğrenmeye ve anlamaya da yoğun bir biçimde gayret ediyorum. Geçmiş dönemlerin kendine özgü koşulları altında yapılan karşılıklı hataların hesabını bugün birbirimizden mi soracağız yoksa bugüne ve geleceğe odaklanarak ortak paydalarımıza, ortak biriktirdiklerimize ve güçlendirdiklerimize mi sahip çıkacağız? Süleyman Demirel bu soruları hayatı boyunca çok doğru ve çok net cevaplamış bir liderdir.”

“SİYASET YAPMAMIN NET VE İDEAL TARİFİDİR”

“Rahmetli Demirel'in Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit'in 5. ölüm yıl dönümünde yaptığı tarihi konuşmada ifade ettiği düşüncelerini inanıyorum ki Sayın Ecevit de yürekten paylaşırdı. O konuşmada rahmetli Süleyman Demirel, Ecevit'le ortak paydalarını şöyle özetliyor: ‘Merhum Ecevit ve ben, biz ülke bütünlüğüne, barışa, milletin refah ve mutluluğuna, demokratik ve laik cumhuriyete, sosyal hukuk devletine, Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık. Ve istedik ki Türkiye'de demokrasi olsun. İktidarlar halkın oyuyla gelsin. Halkın oyuyla gitsin ve yoksulluğu sefaleti birlikte yenelim.’ Bu sözlerle çizdiği çerçeveye, ortaya koyduğu hedefler vurguladığı ilke ve değerler benim gözümde de kesinlikle hayati önemdedir. Hatta siyaset yapmamın net ve ideal tarifidir.”

“DEMİREL VE ECEVİT ÇOĞALTMAYI KENDİLERİNE İLKE EDİNDİLER”

“Doğan Bey'in (Doğan Subaşı) konuşmasında söz ettiği liderlik profilleri de aslında çok önemli ve çok güncel mesajlar vermekte. Bir lider azaltır mı? Çoğaltır mı? Çok önemli. Elbette neyi azalttığınız ve neyi çoğalttığınız da çok önemli. Otoriterse azaltır. Hatta azaltmanın yöntemlerinde en acı verici tarafı toplumu bölerek azaltır. Siyaseti azaltır. Diyaloğu azaltır. Konuşmayı birlikte olmayı bir araya gelmeyi azaltır. Demokratsa çoğaltır, birleştirir, değerleri ortaklaştırır. Davet eder, kucaklaştırır, sevgiyi anlatır. Ortak aklı, zenginleştirerek çoğaltır. Farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği arttırır, çoğaltır. Bereketi arttırır, çoğaltır. İşte Demirel ve Ecevit gergin dönemlerde zorlu bir rekabet sürdürdüler ancak ortak değerleri kaybetmeden çoğaltmayı kendilerine ilke edindiler ve ortak değerleri zedelemediler. Altına dinamit koymadılar. Güçlü kalması konusunda yoğun gayret gösterdiler. Demokrasiye yapılan müdahaleleri ya da demokrasiyi yerle bir etmeye dönük bütün hamleleri de ortadan kaldırmak ve engellemek için en üstün mücadeleyi zor koşullarda aynı cümlelerle birlikte verdiler. Bu çok da önemli bir durumdur.”

“ALLAH ÖYLE BİR AKILDAN GELECEĞİMİZİ KORUSUN”

“Ben de siyaseti, toplumun ortak menfaatlerine hep birlikte barış içinde ulaşma çabası olarak tarif eden bir anlayışa sahibim. Evet barış içerisinde olmak. Bu nedenle siyaseti ve siyasi partileri siyasetle başladığım ilk günden beri her daim ifade ettiğim gibi kesinlikle bir araç görerek hedefim milletimizin birlik ve beraberliği, vatanın bölünmez bütünlüğü demokrasiyi, cumhuriyeti güçlendirerek güçlü bir geleceği bu ülkede var etme mücadelesi. En temelde odaklanmamız gereken şeyin mensubu bulunduğumuz siyasi partilerin başarısı değil, siyasi partilerin varlığı değil, ülkemizi refaha, mutluluğa taşıyacak olan ilke ve değerler olduğuna inanırım ve gerçek anlamda milleti birleştirecek, milleti birlikte bir arada ve dimdik ayakta tutacak bakış açısı da budur. Cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet, insan hak ve özgürlükleri, sosyal refah, insani kalkınma, siyasi partiler ve bu ülke değerleri hayata geçirdikleri ölçüde anlamlı ve değerli olan kurumlardır. Eğer siyasi partiler bir kişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı bir kavrama sığdırılmış ve o pozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle bir siyasi partiden, bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun.”

“PARTİZANLIĞI DEVLETİMİZİN VE MİLLETİMİZİN SAHİP OLDUĞU ORTAK KURUMLARDAN SÖKÜP ATMALIYIZ”

“İlle de fanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil bu ilke ve değerlere bağlılıkta bir fanatizm sergilenmeli. Siyasetin temel amacını geri plana atan kendi iktidarını her şeyin tek çözümü gibi dayatan partizan akıl ve partizan ruhtan kesinlikle ülkemizi arındırmak ve tabiri caizse ebedi şekilde kurtarmak mecburiyetindeyiz. Kendini milli iradenin üzerinde gören ülkenin sahibiymiş gibi davranan ‘tek adam’ aklının yerine milletin ortak aklını 86 milyon vatandaşımızın ortak aklını 86 milyon insanımızın birikimini, güzel aklını hakim kılacaksak, partizanlığı, siyasi partiler başta olmak üzere tüm kurumlardan hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküp atmalıyız. Bu kadar net.”

“PARTİNİN EN ÇALIŞKANI OL AMA PARTİZANLIK YAPMA”

“Her birimiz mensubu olduğumuz partilerle elbette gurur duyuyoruz. Ben her yerde söylüyorum. Ben partimle gurur duyuyorum. Partimin ve partililerimin de gurur duyduğu görevler yapmak istiyorum. partililerimizin başarısı için elbette canla başla çalışıyoruz. Ama bu sevgi ve bağlılığı partizanlıktan ayrıştırıp objektif ilkesel bir temelde oturttuğumuz ölçüde partilerimizi de yüceltiriz. Ben 2008 yılında siyasete karar verdim ve partime üye oldum. Daha sonra Allah nasip etti, milletin takdiriyle Beylikdüzü'nde birilerine göre kıyıda köşede duran bir ilçede belediye başkanı oldum. Sabahın çok erken saatlerinde halkımızla buluşup tebliği kabul edeceğim ilk gününde sabahın çok erken saatinde eşim annem ve babamla birlikte kimse gelmeden gittik kendimizce birbirimize şans diledik. Dualar ettik, sarıldık, öpüştük. Babam bana dedi ki, ‘Partine layık ol. Partinin insanlarının seni seveceği şekilde görevini yap. Partinin en çalışkanı ol, en önde koşanı ol. Ama partizanlık yaptığın an benim evladım değilsin.’ Dolayısıyla kesinlikle ve kesinlikle o günden bugüne bu öğütün, bu tavsiyenin hani baba oğul ilişkisinde bu ültimatomun zihninden çıkmadığını sizlerle paylaşmak isterim.”

“KENDİMİ ŞANSLI GÖRÜYORUM”

“Tabii birazdan bahsedeceğim farklılıklar bunu babama elbette söyletmedi. Babamın da elbette ki siyasi görüşü vardır ama eminim o da siyasette elde ettiği deneyimlerden serbest yaşamında yaşadığı partizanlığın etkilerinden ona ifade etmek zorunda olduğunu düşündüğü en güçlü, en kuvvetli tavsiyeyi o sabahın köründe oğluna söylemek zorunda bıraktığını düşünüyorum. Ben içerisinde farklı siyasi görüşlere sahip kişiler olan geniş bir Karadenizli, Trabzonlu bir ailenin çocuğuyum. Siyasetin o gergin kavgacı yönü ailemize sirayet etmediği için de açıkçası kendimi şanslı görüyorum. Örneğin rahmetli dedem 50’lerin, 60’ların bir kısım 70’lerin, babam 60’ların, 70’lerin, 80’lerin insanı. Aslında bugün bizim hizmet ettiğimiz, özellikle genç neslin onların da biraz 90’ların ama neredeyse 2000’lerin, 2010’ların evlatları, evlatlarımız ve çocuklarımız, gençlerimiz olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bugün yaşanan o gergin ortamın onların gelecekte daha demokrat daha adaleti önde tutan bir kuvvete sahip olmaları noktasında bize gerçekten çok daha yüksek seviyede sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. Çünkü gerçekten bu bahsettiğim evrensel değerler, ilkelerimiz hususunda çok büyük tahribatın olduğu günleri birlikte yaşamaktayız ve gerçekten ülkemiz zor günlerden geçmekte.”

“GENE ÖYLE BİR AİLEDE DOĞMAK İSTERDİM”

“Rahmetli dedem 1960’larda ve 1970’lerde aslında fanatik sayılacak derecede Adalet Partili'ydi. Süleyman Demirel'in genel başkan olduğu o dönemlerde Adalet Partisi'nin o dönemlerinde üyesiydi. Babam Anavatan Partisi'nin kurucusuydu. Trabzon Merkez İlçe Başkanı'ydı. Benim ortaokul ve lisenin bir döneminde denk gelen dönemde siyaset yaptı. Bir yandan anne tarafından dedem o da Cumhuriyet Halk Partiliydi. Sayarsam inanın Milli Selamet Partili de vardı. Bu arada genç nesilden amca taraflarım Milliyetçi Hareket Partiliydi vesaire. Dolayısıyla bu benim o kadar büyük bir şansım ki. Hani dönsem yaradana dua etsem bir daha doğacak olsam gene öyle bir ailede doğmak isterdim. Herkesin bir arada olduğu.”

“NE BÜYÜK BİR CUMHURİYET NİMETİDİR”

“Rahmetli dedemin kendisinden yaşça büyük ortağı vardı. Kereste tüccarlığı yaparlardı. Aynı zamanda bacanağıydı. O sağlam bir Cumhuriyet Halk Partiliydi hem de hafızdı. Benim dedem onun en çok onda biri kadar Kur'an okumayı bilir. Hafızdı. Cumhuriyet Halk Partiliydi. O bildiğimiz nüktedanlıkta dedemle, rahmetli, dedemle, rahmetli ortağı aramızdaki tarifiyle Hasan Ağa'nın atışmaları kulaklarımın içinde hala çınlar, öyle tatlı, öyle nüktedan ama bütün mahalle, bütün esnaf sokağı gülerdi. Eğlenirdi ve bu şekilde günler yaşanırdı. Allah nasip etti ben de İstanbul'da bu güzel cumhuriyetin kırk haneli köyünde doğmuş bir Ekrem İmamoğlu olarak cumhuriyetin kurucusu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin hem ilçe başkanı oldum, hem ilçe belediye başkanı oldum, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldum. Ne büyük bir cumhuriyet nimetidir.”

“KENDİNİ YARGI YERİNE KOYUP İNSANLARI KOLAYCA TERÖRİST İLAN EDEN AKIL…”

“Ben bugün siyasi olarak yani espri yapıp ‘üçüncü kuşakta doğruyu bulabildik’ derim de yanlış anlaşılabilir. Sonra babamdan fırça yemeyeyim. Tabii şakalaşmak ayrı ama beni rahatlıkla eleştirebilirler. Herkes birbirine bu yönüyle o güzel gözle bakmayı başarmalıdır. Birbirimize sevgimize ve saygımıza asla halel getirmeden siyasi konularda fikrilerimizi tartışabiliriz. Bizim için en doğal şeydir. Ama biliyorum ki siyasi fikir ayrılıkları nedeniyle birbirleriyle konuşamayan, konuşmayan nice akrabalar ve arkadaşlar var. Hele bu dönemde komşular var. Birbirine selam vermeyen insanlar var. Toplumu işte bu hale getiren ‘biz ve onlar’ diyerek milleti kutuplaştıran, kendini yargının yerine koyup insanları kolayca terörist ilan eden akıl bu ülkeye çok kötülük etmiştir. Ne yazık ki etmeye devam ediyor. Sözde ifade özgürlüğünün yasaklarla, cezalarla ağır bir saldırı altında olduğu bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Aynı sözü iktidar mensupları söylediğinde ifade özgürlüğü bir başkası söylediğinde suç, hatta suçtan öte hapse girme zemini… Eleştirel bir söz söylemek derhal suç kabul ediliyor. Eleştiri; cinayet, gasp, tecavüz, dolandırıcılık suçundan daha büyük bir suçmuş gibi muamele görüyor.”

“KONUŞAN TÜRKİYE BUGÜN SUÇMUŞ GİBİ MUAMELE GÖRÜYOR”

“Böyle bir ülkede rahmetli Demirel'in talebi ne kadar değerli hale geldi. Öyle değil mi? Konuşan Türkiye. Konuşan Türkiye bugün suçmuş gibi muamele görüyor. İşte bu anma toplantısında Süleyman Demirel'in fikirlerini, siyasi yaşamını bu yönleriyle ele alıp değerlendirecek kıymetli büyüklerimizi, can kulağıyla dinleyeceğiz. Ben bu açılış konuşmasında sadece Demirel'in milli iradenin üstünlüğüne olan samimi inancının ve sıklıkla vurguladığı hürriyetçi, demokrasi fikrinin ülkemiz adına bugün ne kadar değerli olduğunu hatta çok değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.”

“HAK VE HÜRRİYETLERİ KISITLAYAN BİR İKTİDAR DÖNEMİNDEYİZ”

“‘Türkiye Büyük Millet Meclisi hürriyetçi, demokratik sistemin kalbidir’ diyen Demirel, hürriyetçi demokrasinin ne olup ne olmadığını da şöyle ifade ediyor: ‘Hürriyetçi demokrasi bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren ama güvenliğin dışında başka bir şey vermeyen rejimin adı değildir. Hürriyetçi demokrasi, hem mal ve can güvenliği hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır. Hangisini tercih ediyorsanız bunlardan, birisini tercih edin gibi bir tercih ile vatandaş karşı karşıya kıldığı takdirde rejim rejim olmaktan çıkar.’ Ne güzel bir söz. Bugün Türkiye'de mal ve can güvenliğini layıkıyla sağlayamadığımız gibi vatandaşın sofrasındaki ekmeği de küçülten seçme ve seçme seçilme hakkı da dahil olmak üzere hak ve hürriyetleri kısıtlayan bir iktidar dönemindeyiz.”

“BUNU HER SEÇİM ÖNCESİ YAPMAYA GAYRET EDİYORLAR”

“Bu iktidar döneminde bir beka sorunu atılıyor ortaya. Vatandaşa ne deniliyor biliyor musunuz? Ey vatandaş, ekmeği, hürriyeti bir kenara bırakın, ben sizin güvenliğinizi sağlayacağım diyor. Bunu her seçim öncesi, her kritik dönemde yapmaya gayret ediyorlar. Ama güvenliği de doğru dürüst sağlayamıyorlar. Ancak şunu söyleyelim, bunu ifade ede dursun bundan hep birlikte kurtulmamız gerekiyor. Yeni bir versiyonu da bugün sahnede ancak devlet hakkının yerini kurnazlığına bıraktığı bu yapı içerisinde ülkenin hiçbir sorununun temelden ve kalıcı bir şekilde çözmenin mümkün olmadığını da biliyoruz. 22 yıl sonra işte bu sorun çözülmüştür denecek bir tek sorun çözümünü dahi bu ülke yaşayamıyor. Türkiye'nin ağır sorunları vardır. Bu sorunlar cumhuriyete, demokrasiye, milli egemenliğe inancı olmayan hiçbir kişi ya da kadro tarafından çözülemez.”

“CUMHURİYETİN EŞİTLİKÇİ, AYDINLANMACI, KALKINMACI ÖZÜNE DERİNDEN BAĞLIYDI”

“Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. cumhurbaşkanıydı ama kendini her şeyden önce ve hepimiz için çok kıymetli olan cumhuriyetin bir evladı olarak görmesiydi. Bu kadar net. Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum.”

“DEMİREL’İN HOŞGÖRÜSÜ DEMOKRASİMİZİN SON YILLARDA YAŞADIĞI İRTİFA KAYBINI GÖSTERMEYE YETER”

“Sadece Demirel'in kendisini yerden yere vuran yazılara, karikatürlere, tiyatro oyunlarına, şarkılara gösterdiği o büyük ve derin hoşgörü bile demokrasimizin son yıllarda yaşadığı irtifa kaybını göstermeye bile yeter. Demirel'in o hoşgörüsü yeniden nasıl yükselebileceğimize dair aslında çok değerli ipuçları vermektedir. Az önce yine bir hoşgörülü ortamında şapkayı kaptırmam dediği Hasan Bey'in o şapkayı kapma gayretinden sonra bana hem Isparta'da İslamköy’de hem de burada gelip şapkayı ısrarla bana verme çabasını da açıkçası gururla takip ediyorum. Tabii bu güzel anıları ve duygularıyla rahmetli Süleyman Demirel'i sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyorum. Bundan sonraki kıymetli konuşmacıları da keyifle buradan takip edeceğim ve çok şey öğreneceğimi de biliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Güzel bir gün olmasını dilerim.”

 

Konuşmaların ardında program, eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk (görüntülü mesaj ile), eski TBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, eski Milli Eğitim Bakanı Ali Nail Erdem, eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar, Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, tarihçi İlber Ortaylı’nın katıldığı, eski Çevre Bakanı Hamdi Üçpınarlar’ın moderatörlüğünü yaptığı panelle devam etti. 

 

“PARTİZANLIĞI DEVLETİMİZİN VE MİLLETİMİZİN SAHİP OLDUĞU ORTAK KURUMLARDAN SÖKÜPATMALIYIZ”TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı ve Süleyman Demirel 100. Yıl Komitesitarafından düzenlenen 100. Doğum Gününde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anmaetkinliğine katıldı. İmamoğlu, “Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. cumhurbaşkanıydıama kendini her şeyden önce ve hepimiz için çok kıymetli olan cumhuriyetin bir evladı olarakgörmesiydi. Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğundatüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetineşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın dahafazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğunainanıyorum” dedi.“Eğer siyasi partiler bir kişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı birkavrama sığdırılmış ve o pozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle birsiyasi partiden, bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun” diyen İmamoğlu, “İlle defanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil bu ilke ve değerlere bağlılıkta bir fanatizmsergilenmeli. Kendini milli iradenin üzerinde gören ülkenin sahibiymiş gibi davranan ‘tek adam’aklının yerine milletin ortak aklını hakim kılacaksak, partizanlığı, siyasi partiler başta olmak üzeretüm kurumlardan hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküpatmalıyız”ŞİŞLİ / İSTANBULTürkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, ÜlkePolitikaları Vakfı’nın Şişli Grand Cevahir Otel’de düzenlediği “100. Doğum Gününde 9. CumhurbaşkanıSüleyman Demirel'i Anma” programına katıldı. Programa İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu,belediye başkanları, çok sayıda partinin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile Demirel ailesi dekatıldı. Etkinlikte sırasıyla Ülke Politikaları Vakfı Başkanı Doğan Subaşı, Demirel’in doktoru ve eskiCumhurbaşkanı Başdanışmanı 27. Dönem Isparta Milletvekili Aylin Cesur, TBB ve İBB Başkanı Ekremİmamoğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu birer konuşma yaptı.“DEMİREL’İ SİZLERLE BİRLİKTE ANMAKTAN ONUR DUYMAKTAYIM”Açılış konuşması gerçekleştiren İmamoğlu, “Burada bulunmaktan ve anmakta olduğumuz rahmetliSayın Süleyman Demirel'in Türk siyasi tarihinin en uzun kariyerine sahip, liderlerinden biri kendisininifadesiyle 6 kere gidip 7 kere gelmiş bir siyasetçi ülkenin farklı dönemlerinde farklı özellikleriyle öneçıkmış yakın tarihimize damga vurmuş bir devlet insanı, başbakan, cumhurbaşkanı SüleymanDemirel'i sizlerle birlikte anmaktan ve onun hayatına dair yol arkadaşlığı olan çok kıymetlibüyüklerimizi dinlemekten büyük onur duymaktayım. Bu vesileyle Ülke Politikaları Vakfı’na bu güzelbuluşmayı tertiplediği için teşekkür ediyorum. Saygıdeğer İYİ Parti Genel Başkanı, çok değerligeçmişte ülkemize çok üstün hizmetlerde bulunmuş olan TBMM Başkanı, bakanlarımız, değerlimilletvekillerimiz, siyasi partilere hizmet etmiş çok değerli büyüklerimiz, bugün aktif görevde bulunandeğerli milletvekillerimiz, aynı zamanda siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, başkanları, belediyebaşkanları, hanımefendiler, beyefendiler, hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” dedi.“TÜRKİYE’NİN İKİ BÜYÜK SİYASİ GELENEĞİ”
“Çok değerli bir insan, teknik yönü çok kuvvetli, icraatçı, müstesna bir bürokrat ve yönetici. Kendinehas bir özelliği var. Anadolu'nun belki o özgün halinin ona verdiği bütün özellikleriyle samimi, içten,hissettiğini aktaran kendine özgü üslubuyla tam bir söz ustası… Böyle çok renkli, çok özellikli bir liderhakkında elbette söz söylemek çok da kolay değil. Tabii bir başka zorluk da Sayın Demirel hakkında,benim, yani Cumhuriyet Halk Partili bir siyasetçinin konuşacak olması…” diyen İmamoğlu, “SayınDemirel'in geldiği siyasi gelenek ve Cumhuriyet Halk Partisi aslında Türkiye'nin iki büyük siyasigeleneği. Tabiri caizse ezeli rekabetini oluşturuyor. Tabii bir yanıyla bunlar aynı kökten gelen ikigelenek elbette. Yine de aralarındaki o siyasi rekabetin geçmişte dönem dönem ne kadar sert veyıpratıcı olabildiğini de hepimiz biliyoruz. Şunu da çok iyi biliyoruz ki her iki geleneğin mensuplarıbirbirlerine artık 1950’lerin 1970’lerin gözlükleriyle bakmıyor” ifadelerini kullandı.“DEMİREL BU SORULARI HAYATI BOYUNCA ÇOK NET CEVAPLAMIŞ BİR LİDERDİR”İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:“Peki birbirimize nasıl bakıyoruz? Nasıl bakmalıyız, onların o kıymetli deneyimlerinden elde ettikleribakışları bizlere neyi anlatıyor ki sıklıkla onların deneyimlerini, kıymetli büyüklerimizin bizeaktarımlarını da dikkatle dinliyor, öğrenmeye ve anlamaya da yoğun bir biçimde gayret ediyorum.Geçmiş dönemlerin kendine özgü koşulları altında yapılan karşılıklı hataların hesabını bugünbirbirimizden mi soracağız yoksa bugüne ve geleceğe odaklanarak ortak paydalarımıza, ortakbiriktirdiklerimize ve güçlendirdiklerimize mi sahip çıkacağız? Süleyman Demirel bu soruları hayatıboyunca çok doğru ve çok net cevaplamış bir liderdir.”“SİYASET YAPMAMIN NET VE İDEAL TARİFİDİR”“Rahmetli Demirel'in Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit'in 5. ölüm yıl dönümünde yaptığı tarihikonuşmada ifade ettiği düşüncelerini inanıyorum ki Sayın Ecevit de yürekten paylaşırdı. O konuşmadarahmetli Süleyman Demirel, Ecevit'le ortak paydalarını şöyle özetliyor: ‘Merhum Ecevit ve ben, bizülke bütünlüğüne, barışa, milletin refah ve mutluluğuna, demokratik ve laik cumhuriyete, sosyalhukuk devletine, Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık. Ve istedik ki Türkiye'de demokrasi olsun.İktidarlar halkın oyuyla gelsin. Halkın oyuyla gitsin ve yoksulluğu sefaleti birlikte yenelim.’ Bu sözlerleçizdiği çerçeveye, ortaya koyduğu hedefler vurguladığı ilke ve değerler benim gözümde de kesinliklehayati önemdedir. Hatta siyaset yapmamın net ve ideal tarifidir.”“DEMİREL VE ECEVİT ÇOĞALTMAYI KENDİLERİNE İLKE EDİNDİLER”“Doğan Bey'in (Doğan Subaşı) konuşmasında söz ettiği liderlik profilleri de aslında çok önemli ve çokgüncel mesajlar vermekte. Bir lider azaltır mı? Çoğaltır mı? Çok önemli. Elbette neyi azalttığınız veneyi çoğalttığınız da çok önemli. Otoriterse azaltır. Hatta azaltmanın yöntemlerinde en acı verici tarafıtoplumu bölerek azaltır. Siyaseti azaltır. Diyaloğu azaltır. Konuşmayı birlikte olmayı bir araya gelmeyiazaltır. Demokratsa çoğaltır, birleştirir, değerleri ortaklaştırır. Davet eder, kucaklaştırır, sevgiyi anlatır.Ortak aklı, zenginleştirerek çoğaltır. Farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği arttırır, çoğaltır.Bereketi arttırır, çoğaltır. İşte Demirel ve Ecevit gergin dönemlerde zorlu bir rekabet sürdürdülerancak ortak değerleri kaybetmeden çoğaltmayı kendilerine ilke edindiler ve ortak değerlerizedelemediler. Altına dinamit koymadılar. Güçlü kalması konusunda yoğun gayret gösterdiler.Demokrasiye yapılan müdahaleleri ya da demokrasiyi yerle bir etmeye dönük bütün hamleleri deortadan kaldırmak ve engellemek için en üstün mücadeleyi zor koşullarda aynı cümlelerle birlikteverdiler. Bu çok da önemli bir durumdur.”“ALLAH ÖYLE BİR AKILDAN GELECEĞİMİZİ KORUSUN”
“Ben de siyaseti, toplumun ortak menfaatlerine hep birlikte barış içinde ulaşma çabası olarak tarifeden bir anlayışa sahibim. Evet barış içerisinde olmak. Bu nedenle siyaseti ve siyasi partileri siyasetlebaşladığım ilk günden beri her daim ifade ettiğim gibi kesinlikle bir araç görerek hedefim milletimizinbirlik ve beraberliği, vatanın bölünmez bütünlüğü demokrasiyi, cumhuriyeti güçlendirerek güçlü birgeleceği bu ülkede var etme mücadelesi. En temelde odaklanmamız gereken şeyin mensububulunduğumuz siyasi partilerin başarısı değil, siyasi partilerin varlığı değil, ülkemizi refaha, mutluluğataşıyacak olan ilke ve değerler olduğuna inanırım ve gerçek anlamda milleti birleştirecek, milletibirlikte bir arada ve dimdik ayakta tutacak bakış açısı da budur. Cumhuriyet, demokrasi, hukukdevleti, laiklik, sosyal devlet, insan hak ve özgürlükleri, sosyal refah, insani kalkınma, siyasi partiler vebu ülke değerleri hayata geçirdikleri ölçüde anlamlı ve değerli olan kurumlardır. Eğer siyasi partiler birkişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı bir kavrama sığdırılmış ve opozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle bir siyasi partiden, bu memleketi,bu devleti ve geleceğimizi korusun.”“PARTİZANLIĞI DEVLETİMİZİN VE MİLLETİMİZİN SAHİP OLDUĞU ORTAK KURUMLARDAN SÖKÜPATMALIYIZ”“İlle de fanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil bu ilke ve değerlere bağlılıkta birfanatizm sergilenmeli. Siyasetin temel amacını geri plana atan kendi iktidarını her şeyin tek çözümügibi dayatan partizan akıl ve partizan ruhtan kesinlikle ülkemizi arındırmak ve tabiri caizse ebedişekilde kurtarmak mecburiyetindeyiz. Kendini milli iradenin üzerinde gören ülkenin sahibiymiş gibidavranan ‘tek adam’ aklının yerine milletin ortak aklını 86 milyon vatandaşımızın ortak aklını 86milyon insanımızın birikimini, güzel aklını hakim kılacaksak, partizanlığı, siyasi partiler başta olmaküzere tüm kurumlardan hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküpatmalıyız. Bu kadar net.”“PARTİNİN EN ÇALIŞKANI OL AMA PARTİZANLIK YAPMA”“Her birimiz mensubu olduğumuz partilerle elbette gurur duyuyoruz. Ben her yerde söylüyorum. Benpartimle gurur duyuyorum. Partimin ve partililerimin de gurur duyduğu görevler yapmak istiyorum.partililerimizin başarısı için elbette canla başla çalışıyoruz. Ama bu sevgi ve bağlılığı partizanlıktanayrıştırıp objektif ilkesel bir temelde oturttuğumuz ölçüde partilerimizi de yüceltiriz. Ben 2008 yılındasiyasete karar verdim ve partime üye oldum. Daha sonra Allah nasip etti, milletin takdiriyleBeylikdüzü'nde birilerine göre kıyıda köşede duran bir ilçede belediye başkanı oldum. Sabahın çokerken saatlerinde halkımızla buluşup tebliği kabul edeceğim ilk gününde sabahın çok erken saatindeeşim annem ve babamla birlikte kimse gelmeden gittik kendimizce birbirimize şans diledik. Dualarettik, sarıldık, öpüştük. Babam bana dedi ki, ‘Partine layık ol. Partinin insanlarının seni seveceğişekilde görevini yap. Partinin en çalışkanı ol, en önde koşanı ol. Ama partizanlık yaptığın an benimevladım değilsin.’ Dolayısıyla kesinlikle ve kesinlikle o günden bugüne bu öğütün, bu tavsiyenin hanibaba oğul ilişkisinde bu ültimatomun zihninden çıkmadığını sizlerle paylaşmak isterim.”“KENDİMİ ŞANSLI GÖRÜYORUM”“Tabii birazdan bahsedeceğim farklılıklar bunu babama elbette söyletmedi. Babamın da elbette kisiyasi görüşü vardır ama eminim o da siyasette elde ettiği deneyimlerden serbest yaşamında yaşadığıpartizanlığın etkilerinden ona ifade etmek zorunda olduğunu düşündüğü en güçlü, en kuvvetlitavsiyeyi o sabahın köründe oğluna söylemek zorunda bıraktığını düşünüyorum. Ben içerisinde farklısiyasi görüşlere sahip kişiler olan geniş bir Karadenizli, Trabzonlu bir ailenin çocuğuyum. Siyasetin ogergin kavgacı yönü ailemize sirayet etmediği için de açıkçası kendimi şanslı görüyorum. Örneğinrahmetli dedem 50’lerin, 60’ların bir kısım 70’lerin, babam 60’ların, 70’lerin, 80’lerin insanı. Aslındabugün bizim hizmet ettiğimiz, özellikle genç neslin onların da biraz 90’ların ama neredeyse 2000’lerin,
2010’ların evlatları, evlatlarımız ve çocuklarımız, gençlerimiz olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bugünyaşanan o gergin ortamın onların gelecekte daha demokrat daha adaleti önde tutan bir kuvvete sahipolmaları noktasında bize gerçekten çok daha yüksek seviyede sorumluluk yüklediğini düşünüyorum.Çünkü gerçekten bu bahsettiğim evrensel değerler, ilkelerimiz hususunda çok büyük tahribatınolduğu günleri birlikte yaşamaktayız ve gerçekten ülkemiz zor günlerden geçmekte.”“GENE ÖYLE BİR AİLEDE DOĞMAK İSTERDİM”“Rahmetli dedem 1960’larda ve 1970’lerde aslında fanatik sayılacak derecede Adalet Partili'ydi.Süleyman Demirel'in genel başkan olduğu o dönemlerde Adalet Partisi'nin o dönemlerinde üyesiydi.Babam Anavatan Partisi'nin kurucusuydu. Trabzon Merkez İlçe Başkanı'ydı. Benim ortaokul ve liseninbir döneminde denk gelen dönemde siyaset yaptı. Bir yandan anne tarafından dedem o daCumhuriyet Halk Partiliydi. Sayarsam inanın Milli Selamet Partili de vardı. Bu arada genç nesildenamca taraflarım Milliyetçi Hareket Partiliydi vesaire. Dolayısıyla bu benim o kadar büyük bir şansım ki.Hani dönsem yaradana dua etsem bir daha doğacak olsam gene öyle bir ailede doğmak isterdim.Herkesin bir arada olduğu.”“NE BÜYÜK BİR CUMHURİYET NİMETİDİR”“Rahmetli dedemin kendisinden yaşça büyük ortağı vardı. Kereste tüccarlığı yaparlardı. Aynı zamandabacanağıydı. O sağlam bir Cumhuriyet Halk Partiliydi hem de hafızdı. Benim dedem onun en çok ondabiri kadar Kur'an okumayı bilir. Hafızdı. Cumhuriyet Halk Partiliydi. O bildiğimiz nüktedanlıktadedemle, rahmetli, dedemle, rahmetli ortağı aramızdaki tarifiyle Hasan Ağa'nın atışmalarıkulaklarımın içinde hala çınlar, öyle tatlı, öyle nüktedan ama bütün mahalle, bütün esnaf sokağıgülerdi. Eğlenirdi ve bu şekilde günler yaşanırdı. Allah nasip etti ben de İstanbul'da bu güzelcumhuriyetin kırk haneli köyünde doğmuş bir Ekrem İmamoğlu olarak cumhuriyetin kurucusu,Cumhuriyet Halk Partisi'nin hem ilçe başkanı oldum, hem ilçe belediye başkanı oldum, hem deİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldum. Ne büyük bir cumhuriyet nimetidir.”“KENDİNİ YARGI YERİNE KOYUP İNSANLARI KOLAYCA TERÖRİST İLAN EDEN AKIL…”“Ben bugün siyasi olarak yani espri yapıp ‘üçüncü kuşakta doğruyu bulabildik’ derim de yanlışanlaşılabilir. Sonra babamdan fırça yemeyeyim. Tabii şakalaşmak ayrı ama beni rahatlıklaeleştirebilirler. Herkes birbirine bu yönüyle o güzel gözle bakmayı başarmalıdır. Birbirimize sevgimizeve saygımıza asla halel getirmeden siyasi konularda fikrilerimizi tartışabiliriz. Bizim için en doğalşeydir. Ama biliyorum ki siyasi fikir ayrılıkları nedeniyle birbirleriyle konuşamayan, konuşmayan niceakrabalar ve arkadaşlar var. Hele bu dönemde komşular var. Birbirine selam vermeyen insanlar var.Toplumu işte bu hale getiren ‘biz ve onlar’ diyerek milleti kutuplaştıran, kendini yargının yerine koyupinsanları kolayca terörist ilan eden akıl bu ülkeye çok kötülük etmiştir. Ne yazık ki etmeye devamediyor. Sözde ifade özgürlüğünün yasaklarla, cezalarla ağır bir saldırı altında olduğu bir ülkedeyaşıyoruz maalesef. Aynı sözü iktidar mensupları söylediğinde ifade özgürlüğü bir başkasısöylediğinde suç, hatta suçtan öte hapse girme zemini… Eleştirel bir söz söylemek derhal suç kabulediliyor. Eleştiri; cinayet, gasp, tecavüz, dolandırıcılık suçundan daha büyük bir suçmuş gibi muamelegörüyor.”“KONUŞAN TÜRKİYE BUGÜN SUÇMUŞ GİBİ MUAMELE GÖRÜYOR”“Böyle bir ülkede rahmetli Demirel'in talebi ne kadar değerli hale geldi. Öyle değil mi? KonuşanTürkiye. Konuşan Türkiye bugün suçmuş gibi muamele görüyor. İşte bu anma toplantısında SüleymanDemirel'in fikirlerini, siyasi yaşamını bu yönleriyle ele alıp değerlendirecek kıymetli büyüklerimizi, cankulağıyla dinleyeceğiz. Ben bu açılış konuşmasında sadece Demirel'in milli iradenin üstünlüğüne olan
samimi inancının ve sıklıkla vurguladığı hürriyetçi, demokrasi fikrinin ülkemiz adına bugün ne kadardeğerli olduğunu hatta çok değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.”“HAK VE HÜRRİYETLERİ KISITLAYAN BİR İKTİDAR DÖNEMİNDEYİZ”“‘Türkiye Büyük Millet Meclisi hürriyetçi, demokratik sistemin kalbidir’ diyen Demirel, hürriyetçidemokrasinin ne olup ne olmadığını da şöyle ifade ediyor: ‘Hürriyetçi demokrasi bir ülkenin halkınasadece güvenlik veren ama güvenliğin dışında başka bir şey vermeyen rejimin adı değildir. Hürriyetçidemokrasi, hem mal ve can güvenliği hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır.Hangisini tercih ediyorsanız bunlardan, birisini tercih edin gibi bir tercih ile vatandaş karşı karşıyakıldığı takdirde rejim rejim olmaktan çıkar.’ Ne güzel bir söz. Bugün Türkiye'de mal ve can güvenliğinilayıkıyla sağlayamadığımız gibi vatandaşın sofrasındaki ekmeği de küçülten seçme ve seçme seçilmehakkı da dahil olmak üzere hak ve hürriyetleri kısıtlayan bir iktidar dönemindeyiz.”“BUNU HER SEÇİM ÖNCESİ YAPMAYA GAYRET EDİYORLAR”“Bu iktidar döneminde bir beka sorunu atılıyor ortaya. Vatandaşa ne deniliyor biliyor musunuz? Eyvatandaş, ekmeği, hürriyeti bir kenara bırakın, ben sizin güvenliğinizi sağlayacağım diyor. Bunu herseçim öncesi, her kritik dönemde yapmaya gayret ediyorlar. Ama güvenliği de doğru dürüstsağlayamıyorlar. Ancak şunu söyleyelim, bunu ifade ede dursun bundan hep birlikte kurtulmamızgerekiyor. Yeni bir versiyonu da bugün sahnede ancak devlet hakkının yerini kurnazlığına bıraktığı buyapı içerisinde ülkenin hiçbir sorununun temelden ve kalıcı bir şekilde çözmenin mümkün olmadığınıda biliyoruz. 22 yıl sonra işte bu sorun çözülmüştür denecek bir tek sorun çözümünü dahi bu ülkeyaşayamıyor. Türkiye'nin ağır sorunları vardır. Bu sorunlar cumhuriyete, demokrasiye, milliegemenliğe inancı olmayan hiçbir kişi ya da kadro tarafından çözülemez.”“CUMHURİYETİN EŞİTLİKÇİ, AYDINLANMACI, KALKINMACI ÖZÜNE DERİNDEN BAĞLIYDI”“Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. cumhurbaşkanıydı ama kendini her şeyden önce vehepimiz için çok kıymetli olan cumhuriyetin bir evladı olarak görmesiydi. Bu kadar net. Cumhuriyetinevladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerinCumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacıözüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle deülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum.”“DEMİREL’İN HOŞGÖRÜSÜ DEMOKRASİMİZİN SON YILLARDA YAŞADIĞI İRTİFA KAYBINIGÖSTERMEYE YETER”“Sadece Demirel'in kendisini yerden yere vuran yazılara, karikatürlere, tiyatro oyunlarına, şarkılaragösterdiği o büyük ve derin hoşgörü bile demokrasimizin son yıllarda yaşadığı irtifa kaybınıgöstermeye bile yeter. Demirel'in o hoşgörüsü yeniden nasıl yükselebileceğimize dair aslında çokdeğerli ipuçları vermektedir. Az önce yine bir hoşgörülü ortamında şapkayı kaptırmam dediği HasanBey'in o şapkayı kapma gayretinden sonra bana hem Isparta'da İslamköy’de hem de burada gelipşapkayı ısrarla bana verme çabasını da açıkçası gururla takip ediyorum. Tabii bu güzel anıları veduygularıyla rahmetli Süleyman Demirel'i sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyorum. Bundan sonrakikıymetli konuşmacıları da keyifle buradan takip edeceğim ve çok şey öğreneceğimi de biliyorum.Hepinize teşekkür ediyorum. Güzel bir gün olmasını dilerim.”Konuşmaların ardında program, eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk (görüntülü mesaj ile), eskiTBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, eski Milli Eğitim Bakanı Ali Nail Erdem, eski DevletBakanı Cavit Çağlar, Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, tarihçi İlber Ortaylı’nınkatıldığı, eski Çevre Bakanı Hamdi Üçpınarlar’ın moderatörlüğünü yaptığı panelle devam etti.

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   ibb-ab-imamoglu

Tümü