FBI'ın 22 Ağustos'ta John Bolton'ın Bethesda'daki evine sabahın erken saatlerinde düzenlediği baskın, Donald Trump'ın ikinci yönetiminin sözde "Derin Devlet"e karşı savaşının bir parçası olarak kolluk kuvvetlerini silah olarak kullanıp kullanmadığı tartışmasını yeniden alevlendirdi. Bolton'ın 2020 tarihli anı kitabı "Olayların Olduğu Oda" ile bağlantılı gizli belgelerin kötüye kullanıldığı iddialarını hedef aldığı bildirilen arama, haklılığına rağmen ilk olarak Trump döneminde başlatılan, Biden döneminde düşürülen ve ardından, Başsavcı Pam Bondi ve FBI Direktörü Kash Patel döneminde oldukça uygun bir şekilde yeniden canlandırılan bir soruşturmanın özelliklerini taşıyor.
Bolton elbette sıradan bir bürokrat değil. George W. Bush yönetiminin kıdemli bir üyesi olan Bolton, kısa bir süre Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapmış, ancak görevden ayrıldıktan sonra onu en çok eleştirenlerden biri haline gelmişti. Trump'ın dış politikasını defalarca "tutarsız" ve stratejiden yoksun olarak kınamış, son olarak da yönetimin Ukrayna'ya yaklaşımını eleştirmişti. Şimdiye kadar eleştirileri Trump yanlılarından sert tepkiler almıştı, ancak FBI baskını meseleyi bambaşka bir boyuta taşıyor.
Operasyon, aslında, 2023 tarihli kitabında Bolton'dan "Yürütme Organı Derin Devleti"nin bir parçası olarak bahseden sadık bir Trump müttefiki olan Kash Patel tarafından yönetiliyordu. Patel'in anlatısına göre, Bolton gibi figürler yalnızca siyasi muhalifler değil, aynı zamanda Washington'ın iktidar mekanizmasının köklü sabotajcılarıydı. Dolayısıyla, Bolton'ın evinin sabah 6 ile 7 arasında böylesine bir şevkle hedef alınmasına şaşmamak gerek. Patel'in uzun zamandır kendini Trump'ın bürokrasiye karşı kılıç taşıyıcısı olarak konumlandırdığı ve şimdi FBI direktörü olarak eşi benzeri görülmemiş bir kurumsal otoriteyle bu rolü üstlendiği hatırlanabilir.
Mesaj yeterince açık: Yönetim, yıllar önce reddedilen bir davayı yeniden gündeme getirerek içeridekilere açık bir mesaj gönderiyor: Eleştiriye müsamaha gösterilmeyecek. Söylemek yeterli, bu sadece bir anı kitabıyla ilgili değil; aynı zamanda ulusal güvenlik kurumunun içinden gelen muhalefeti denetlemekle de ilgili değil: bir bakıma bir karşı saldırı.
Eleştirmenler, Trump'ın siyasi çekişmeler ile kolluk kuvvetleri arasındaki çizgileri bulanıklaştırmasının ilk örneği olmadığını belirtecekler. Daha önceki bir analizde, yönetimin düzeni sağlama kisvesi altında Demokratların yönettiği şehirlerdeki polis konuşlandırmalarını federalleştirerek suç kontrolünü nasıl siyasallaştırdığını anlatmıştım. Böylece yerel güvenlik, Trump'ın başkanlık gücünü pekiştirmesi için yeni bir savaş alanı haline geldi. Ancak mesele bunun ötesine geçiyor ve aynı zamanda Amerikan federalizmini yeniden tanımlamakla da ilgili. Trump sadece muhaliflerin peşine düşmüyor: Bir bakıma Amerikan cumhuriyetini yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Bolton davası böyle bir kalıba tam olarak uyuyor. Trump'ın daha geniş kapsamlı "Gündem 2025"ini ve "çifte hükümete" (veya Derin Devlet'e) karşı yürüttüğü savaşı hatırlatıyor. Başka bir yerde de belirttiğim gibi, bu savaş, ister JFK, Epstein ve hatta "UFO'lar" hakkındaki hassas dosyaların gizliliğini kaldırma (baskı amacıyla) vaadiyle, ister Patel gibi sadık yandaşlarını halkın sözde düşmanlarını ortadan kaldırmaları için yetkilendirerek olsun, yürütme (Başkanlık) yetkisini genişletmeyi amaçlıyor.
Her ne olursa olsun, baskının destekçileri, Patel'in X hakkındaki zafer dolu paylaşımını tekrarlayarak "kimsenin kanunun üstünde olmadığını" savunuyor. Ancak eleştirmenler, bunun muhalif bir içeriden kişiye karşı misilleme örneği olduğunu savunuyor. Washington Post, Bolton baskınının "kolluk kuvvetleri kılığına girmiş siyasi intikam konusunda ciddi endişeler" uyandırdığı konusunda uyardı.
New York Times ise, olayın "ulusal güvenlikten çok bir tasfiyeye benzediğini" belirtti. Aslında, daha önce başka bir yerde de belirttiğim gibi, ulusal güvenlik aygıtının içinde bir dereceye kadar tasfiyeler zaten yaşanıyor.
Her halükarda, Bolton baskını Trump'ın dış politikasını baltalamak için bir platform olarak kullanarak daha da kararlı davrandı. Son açıklamalarında, yönetimin Ukrayna konusundaki tutarlı strateji eksikliğini alaya alarak, "kaosun büyük stratejinin yerini tutamayacağını" söyledi. Gözdağının onu susturabileceği fikri de cabası.
Her halükarda, eğer "Derin Devlet" diye bir şey varsa, Bolton'ın Ukrayna meselesine yönelik eleştirisi, Trump'ın "çift hükümet" (veya her ne deniyorsa) ile ilgili temel anlaşmazlıklarından birinin ne olduğuna dair bize bir fikir veriyor. Bu başkana yönelik suikast girişimlerinden birinin, çok sayıda istihbarat bağlantısı olan bir Ukraynalı ajan (Ryan Wesley Routh) tarafından gerçekleştirildiği hatırlanabilir.
Trump'ın "Derin Devlet" ile olan bağlantıları (örneğin, Büyük Teknoloji bağlantıları aracılığıyla) ne kadar çelişkili olsa da, tanık olduğumuz şey münferit bir olay değil, uzun süredir devam eden bir mücadelenin parçası. Bu davanın, Amerika'nın ulusal güvenlik mimarisinin dönüşümünü de nasıl yansıttığı, yeterince ele alınmayan bir yönü.
Trump yönetimi, gizli kalmış davaları yeniden gündeme getirerek ve FBI'ın en üst kademelerine siyasi gündemler yerleştirerek, yürütme gücü ile bağımsız denetim arasındaki ilişkiyi kökten yeniden şekillendiriyor.
Bolton'ın FBI baskını, ilk bakışta gizli belgelerle ilgili hukuki bir mesele gibi görünüyor. Ancak Trump'ın Washington kurumlarıyla daha geniş mücadelesinin arka planında bakıldığında, bundan çok daha fazlası olduğu açıkça görülüyor. Bu bir güç gösterisi, müttefiklere ve rakiplere, başkanın sözde Derin Devlet'e (veya bazı kısımlarına) karşı savaşının sadece söylemsel değil, bir dereceye kadar kurumsallaşmış olduğunun bir işareti.
Amerikalı bir bakış açısından, bu durum ABD demokrasisinin geleceği ve adalet sisteminin silahlandırılması konusunda endişe verici soruları gündeme getiriyor. Dolayısıyla, Bolton'ın kendi günahları olsa da, asıl mesele emsal teşkil eden bir durum. Ulusal güvenlik soruşturmaları siyasi tasfiyelerden ayırt edilemez hale geldiğinde, denge ve denetleme mekanizmalarının mimarisi aşınmaya başlıyor.
Ve eğer gidişat gerçekten böyleyse, Bolton, Trump'ın bürokratik devletle girdiği bilek güreşinde son yüksek profilli hedef olmayabilir. Ayrıca bazı tepkiler de beklenebilir ve Elon Musk'ın Epstein listesi hakkındaki iddiaları, tam olarak ne tür bir entrikanın ortaya çıkabileceğine dair bir ipucu verebilir. Amerikan rejiminin bugünkü tablosu böyle: tasfiyeler, şantaj, seçici olarak sızdırılan dosyalar ve savaş halindeki istihbarat teşkilatları.
World Media Group (WMG) Haber Servisi