Türkiye’de son yıllarda çocukların terör eylemlerine karıştığı olaylarda artış gözlemlenmektedir. Organize/Uyuşturucu/Terör örgütleri, ideolojik ya da çıkar amaçları uğruna giderek daha fazla sayıda genci ve çocuğu kendi eylemlerine alet etmektedir. Bu durum, toplumsal açıdan ciddi bir endişe yaratmakta ve acil çözümler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Mevcut yaklaşımda, terör suçuna bulaşan çocuklar genellikle “suça sürüklenen çocuk” olarak tanımlanmakta; yani suça itilen, bu nedenle asıl fail olarak görülmemesi gereken kişiler olarak kabul edilmektedir. Özellikle 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve ilgili modern çocuk adaleti mevzuatı, suç işleyen çocuğun cezalandırılmasından ziyade korunmasını ve onu suça iten çevreden uzaklaştırılmasını amaçlamaktadır.
Bu perspektifte çocuk, işlediği suçun faili değil; aksine suça itilen bir mağdur olarak ele alınmaktadır. Nitekim uluslararası çocuk adaleti standartları (Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Pekin Kuralları, vb.), çocuğun yüksek yararını gözeterek ceza yaptırımını son çare olarak öngörür ve çocukların topluma kazandırılmasını vurgular.
Bu makalede, terör suçlarına sürüklenen çocuklara dair mevcut durumu Türk hukuku çerçevesinde inceleyip, bu soruna alternatif bir yaklaşım olarak çocukları yönlendirenlerin daha ağır cezalandırılması ve bu eylemlerin “tehlike suçu” kapsamında düzenlenmesi önerisini ele alacağız.
Türk ceza hukukunda çocuk kavramı, henüz 18 yaşını doldurmamış bireyleri ifade eder. Çocukların ceza sorumluluğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) m.31’de yaş gruplarına göre düzenlenmiştir: 12 yaşından küçük çocuklar hiçbir şekilde cezai sorumluluk taşımaz; 12-15 yaş aralığında olanların fiili işleyiş biçimine ve algılama yeteneklerine göre sorumlulukları değerlendirilebilir; 15-18 yaş arasındaki ergenler ise cezai sorumluluğa sahip olmakla birlikte, haklarında daha indirimli ceza politikaları uygulanır.
15-18 yaş grubunda işlenen suçlarda TCK, yetişkinlere oranla cezada indirim yapılmasını öngörmektedir. Bu yasal çerçeve, çocuğun gelişim düzeyini ve suç konusundaki algısını dikkate alarak, yaş küçüklüğünü bir hafifletici neden kabul etmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu, çocuk adalet sistemine hâkim ilkeleri belirleyerek “suça sürüklenen çocuk” terimini literatüre kazandırmıştır. Bu Kanun, suç işlemiş dahi olsa çocuğu geleneksel anlamda “suçlu” olarak değil, suça itilen ve korunması gereken birey olarak görür. Kanunun yaklaşımı, cezanın son çare olması ve çocuğun topluma kazandırılması hedefiyle, çocuğun eğitsel/ıslah edici tedbirlere tabi tutulmasını sağlamaktır. Bu kapsamda suça karışan çocuklar hakkında çoğunlukla eğitim, danışmanlık, bakım, sağlık tedbiri gibi koruyucu-iyileştirici önlemler uygulanır; hapis cezası ise en son çare olarak düşünülür.
Terör suçları özelinde ise tarihsel olarak Türk hukuku, çocuk ile yetişkin arasında net bir ayrım gözetmemiştir. Uzun süre, terörle mücadele mevzuatı (örneğin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu) çerçevesinde çocuklar da yetişkin “terör suçluları” gibi ağır usullere tabi tutulmuş ve aynı ceza hükümleriyle yargılanmıştır. Terör kapsamındaki suçları işleyen çocuklar, kanunen “terör suçlusu” kabul edilerek olağan ceza usulünden sapma teşkil eden sert uygulamalara maruz kalmıştır.
Örneğin 2006-2010 arasında Güneydoğu Anadolu’daki toplumsal olaylara katılan çocuklar, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde örgüt üyeliği gibi suçlamalarla yargılanıp yüksek cezalara mahkûm olabilmiştir. Bu durum kamuoyunda “taş atan çocuklar” sorunu olarak bilinir hale gelmiştir.
Ancak 2010 yılında yapılan kritik bir yasal değişiklik ile bu alanda çocuk lehine önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. 6008 sayılı Kanun ile Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili bazı kanunlarda düzenlemeler yapılarak, artık tüm çocukların çocuk mahkemelerinde veya çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanması kabul edilmiştir
Ayrıca polisin uyarısına rağmen dağılmamak veya örgüt propagandası yapmak gibi fiiller nedeniyle, çocukların “terör örgütü adına suç işlemek” veya “terör örgütü üyeliği” ile itham edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Böylece, salt protesto gösterilerine katılan çocukların, örgüt üyeleriyle aynı suçtan yargılanıp cezalandırılması önlenmiştir. Bu yasal değişiklik sonucunda, daha önce mahkûm edilen birçok çocuk serbest bırakılmış ve devam eden davalar çocuk mahkemelerine aktarılmıştır. Bu reformlar, çocukların terör suçlarında mümkün olduğunca ceza infazından uzak tutularak eğitim ve denetime tabi tutulmasını amaçlamıştır.
Özetle, Türk hukukunda güncel eğilim, terör suçu işlemiş çocukları dahi öncelikle çocuk olarak görüp, onların cezalandırılması yerine rehabilitasyonu ve topluma kazandırılmasına odaklanmaktır. Çocuğun yüksek yararı ilkesi, hem ulusal mevzuatta hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde (Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Çocuk Adaletine Dair Standartlar vb.) güçlü şekilde vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, çocuğun fail olmaktan ziyade korunmaya muhtaç bir birey olduğunu kabul eder.
Bununla birlikte, çocukları suça iten yetişkinler bakımından mevcut ceza sistemi içinde özel bir düzenleme veya caydırıcı bir yaptırım eksikliği olduğu ileri sürülebilir..
Terör örgütlerinin çocukları kullanma pratiği, Türkiye’de özellikle örgüt propagandası ve sokak eylemlerinde kendini göstermektedir. Örgütler, gençlerin ve çocukların cezaî açıdan daha az sorumluluğa tabi olmasını kendi lehlerine istismar etmektedir. Bu doğrultuda çeşitli şekillerde çocukları eylemlerine dahil etmektedirler. Örneğin yasadışı sokak gösterilerinde çocuklara taş attırmak, molotofkokteyli taşıtmak gibi fiiller, örgüt tarafından çocuklar kullanılarak işlenmektedir.
Çocukların bu tür eylemlerde yer almasının birkaç temel nedeni olduğu saptanmıştır:
Şüphe Uyandırmama: Bir çocuk, güvenlik güçleri veya çevredekiler üzerinde bir yetişkine kıyasla daha az şüphe uyandırır; bu nedenle teröristler çocukları keşif, kurye veya eylem esnasında ön saflara sürme konusunda tercih etmektedir.
Cezai Ehliyetin Azlığı: Çocukların hukuken cezai sorumluluğu ya hiç yoktur ya da sınırlıdır. Örgütler bu durumu avantaja çevirerek, çocukları suç işlemeye teşvik ettiğinde, çocuğun yakalansa bile hafif cezalarla kurtulacağını bilmektedir.
Kolay Yönlendirilebilirlik: Çocuklar, olgun bir yetişkine göre telkinlere ve yönlendirmelere daha açıktır. Örgüt üyeleri, özellikle sokakta yaşayan, ailesel denetimden yoksun veya travmatik geçmişe sahip çocukları hedef alarak onları kandırmakta veya kandırarak kaçırmaktadır. Bu çocuklar örgüt kamplarında ideolojik eğitim ve şiddete maruz bırakılmakta, adeta çocuk asker haline getirilip eylem yapmaya zorlanmaktadır.
Propaganda ve Kalkan Olarak Kullanma: Terör örgütleri, kadınlar ve çocuklarla birlikte mücadele ettikleri görüntüsünü vererek kendi tabanlarına propaganda mesajı iletmeye çalışır. Ayrıca güvenlik güçlerinin çocuklara karşı güç kullanmaktan imtina edeceği düşüncesiyle, çocukları canlı kalkan veya çatışma aracı olarak kullanmak istemektedirler. Bu sayede ya güvenlik güçlerinin müdahalesini zorlaştırmak ya da müdahale gelirse bunun propagandasını yapmak peşindedirler. Nitekim kolluk kuvvetlerinin çocuklara karşı orantısız güç kullanması durumunda, örgütler bunu devletin zalimliğinin bir kanıtı olarak sunarak propaganda malzemesi yapmaktadır.
Yargı kararlarına yansıyan önemli bir husus, örgüt yöneticilerinin veya çocukları suça azmettiren kişilerin mevcut yasalar altında genellikle “örgüt üyeliği” veya “suç işlemeye azmettirme” suçlarından yargılanmasıdır. Örneğin, bir yetişkin şahsın 15 yaşından küçük bir çocuğa molotof attırması durumunda, çocuğun cezai sorumluluğu sınırlı olacağından, yetişkin hakkında TCK m.214 (suç işlemeye tahrik) veya TCK m.220 (örgüt suçları) kapsamında işlem yapılabilmektedir. Ancak burada kritik bir boşluk bulunmaktadır: Eğer çocuk yaşı nedeniyle hiç cezai sorumluluğa sahip değilse (örneğin 11 yaşında bir çocuk), yetişkinin klasik anlamda “azmettirme” suçundan cezalandırılması mümkün olmayabilir, zira azmettirme için ortada cezalandırılabilir bir asıl fiil bulunması gerekir. Bu durumda yetişkinin fiili, ancak genel hükümler yoluyla (örneğin “başkası eliyle suç işleme” teorisiyle) cezalandırılmaya çalışılır ki bu hem ispat hem de caydırıcılık açısından yetersiz kalabilir.
Uygulamada çocukların terör eylemlerinde kullanılması vakaları mevcuttur ve yargı mercileri son yıllarda çocukları koruyucu yönde içtihat geliştirse de, çocukları suça sürükleyen yetişkinlere özgü, doğrudan bu fiili cezalandıran bir hükmün eksikliği hissedilmektedir. Mevcut durumda bu kişiler genellikle genel örgüt üyeliği suçu veya azmettirme kapsamında değerlendirilmekte, ancak bu yaklaşım hem suçun vahametini tam yansıtamamakta hem de çocukların korunması ilkesini yeterince somutlaştıramamaktadır.
Bu nedenle, söz konusu fiilin tehlike suçu olarak düzenlenmesi ve faillerine daha ağır yaptırımlar öngörülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Tehlike suçu, ceza hukuku teori ve uygulamasında, hukuken korunan bir değerin zarara uğraması ihtimalini (tehlikeyi) cezalandıran suç tiplerini ifade eder. Klasik anlamda suçlar “zarar suçları” ve “tehlike suçları” olarak ikiye ayrılır. Zarar suçlarında korunan hukuki yarara somut bir zarar verilmesi gerekirken, tehlike suçlarında böyle bir zarar gerçekleşmese bile, sırf zarara yol açabilecek bir tehlikenin ortaya çıkması suçun oluşumu için yeterli kabul edilir. Bir başka ifadeyle, tehlike suçlarında suçun konusu henüz fiilen zarar görmemiş olsa bile, onun zarar görme riskine maruz kalması suçun tamamlanması için yeterlidir.
Tehlike suçları kendi içinde iki alt gruba ayrılır: Somut tehlike suçları ve soyut tehlike suçları. Somut tehlike suçlarında, failin fiili somut olayda gerçekten bir tehlike yaratmış olmalıdır; yani hakimin, somut durumda korunan değerin tehlikeye düşüp düşmediğini değerlendirmesi gerekir. Örneğin TCK m.170’de düzenlenen “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” suçunda, failin eylemi (mesela gelişigüzel ateş açma) somut olarak başkalarının hayatını veya malını tehlikeye atmış olmalıdır.
Buna karşılık soyut tehlike suçlarında, kanun koyucu fiilin tehlikeli niteliğini genel ve ön varsayımsal olarak kabul eder. Failin eylemi gerçekleştiğinde, ayrıca somut bir tehlikenin doğup doğmadığı araştırılmaz; fiilin kanunda tanımlanmış olması, onun tehlikeli sayılması için yeterlidir. Soyut tehlike suçlarına örnek olarak, TCK m.179’da düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu verilebilir. Alkollü araç kullanmak, kimseye zarar vermemiş olsa dahi sırf tehlikeli bir davranış addedildiği için suç kabul edilir. Benzer şekilde TCK m.215’deki suçu ve suçluyu övme suçu veya m.216’daki halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu, somut bir zarara yol açmasa dahi toplumsal düzene tehdit oluşturduğu kabul edilen fiilleri cezalandırır.
Tehlike suçlarının ceza hukuku sistemindeki yeri, kanun koyucunun bazı değerleri önleyici bir yaklaşımla koruma isteğinden kaynaklanır. Özellikle terörizm, çevre, kamu sağlığı gibi alanlarda, devletler fiili oluşmadan önce caydırıcı hükümler getirmeyi tercih edebilmektedir. Bu nedenle modern ceza kanunlarında soyut tehlike suçlarının sayısı artma eğilimindedir. Nitekim Alman hukukunda son yıllarda tehlike suçlarının “kanun koyucunun en sevdiği çocuğu haline geldiği” espirili bir dille ifade edilmiştir.
Tehlike suçlarına yönelik eleştiriler de yok değildir; bazı yazarlar soyut tehlike suçlarının ceza hukukunun “genel ilkeleriyle bağdaşmadığını” savunur ve mümkün olduğunca kaçınılması gereken istisnai tipler olduğunu ileri sürer. Bununla birlikte, terör gibi yüksek riskli ve sonuçları ağır olabilen suç tiplerinde, tehlike suçu yaklaşımı, toplum güvenliği açısından önemli bir araç olarak görülmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nda da tehlike suçu niteliğinde birçok hüküm mevcuttur. Örneğin TCK m.170, 179, 188, 215, 216 gibi maddeler, belirli eylemleri herhangi bir zarar doğmasa bile cezalandırmaktadır. Bu suç tipleriyle korunan hukuki değerler (kamu güvenliği, trafik güvenliği, kamu sağlığı, toplumsal barış vb.), henüz zarar görmeden önce koruma altına alınmış olmaktadır. Böylece kanun koyucu, potansiyel olarak ağır neticeler doğurabilecek fiilleri önceden engelleme amacını güder.
Konumuz bağlamında, çocukların terör suçlarına sürüklenmesi eylemi de benzer şekilde bir tehlike suçu yaklaşımıyla ele alınabilir. Zira çocukları terör örgütlerine kazandıran, onlara suç işletme amacı güden eylemler, henüz ortada somut bir terör eylemi olmasa bile, çok ciddi bir tehlike yaratmaktadır. Bu tehlike hem toplumsal güvenlik açısından (ileride işlenebilecek terör eylemleri riski) hem de çocukların esenliği açısından (çocuğun hayatının kararması, istismar edilmesi) söz konusudur. Bu nedenle birçok uzman, çocukların terör amaçlı kullanılmasını başlı başına cezalandırılması gereken müstakil bir fiil olarak görme eğilimindedir.
Öneri: Çocukları Teröre Yönlendirme Eyleminin Tehlike Suçu Olarak Düzenlenmesi
Çocukları terör suçu işlemeye yönlendirme, bir yetişkinin (veya örgütün) bir küçüğü terör örgütüne kazandırmak, terör eylemlerine iştirak ettirmek veya suç işlemeye azmettirmek üzere gerçekleştirdiği tüm fiilleri kapsar. Bu, propaganda yoluyla beyin yıkamadan, kandırmaya veya tehditle zorlamaya kadar geniş bir davranış spektrumunu içerir. Önerimiz, bu fiilin Türk Ceza Kanunu veya Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ayrı ve net tanımlanmış bir suç olarak düzenlenmesidir. Böylece, çocukların kendileri suç işlemiş olsun ya da olmasın, onları suça sürükleyen fail sırf bu eylemi nedeniyle ceza sorumluluğuna tabi olacaktır.
Bu suç tipinin tehlike suçu olarak düzenlenmesi, birkaç önemli sonucu beraberinde getirecektir:
İcrai Hareketin Yeterliliği: Yetişkin failin, çocuğu terör suçu işlemeye teşvik veya tahrik etmeye yönelik eylemi, çocuk fiili işleyip işlemediğine bakılmaksızın cezalandırılabilecektir. Yani çocuk belki daha suçu işlemeye teşebbüs bile etmeden, yetişkinin yönlendirme fiili tamamlanmış bir suç sayılacaktır. Bu, söz konusu fiili önleyici safhada cezalandırmayı mümkün kılar ve suça iştirakin gerçekleşmesini beklemeden müdahale edilmesine olanak tanır. Nitekim Fransa’da uygulanan benzer bir düzenleme, bu yaklaşımın başarılı bir örneğidir. Fransız yasakoyucu, yetişkinlerin suça az ceza alacak çocukları kullanarak suç işlemesini engellemek için bu suçu ihdas ettiğini ifade etmiştir. Böylece, çocuk suçluluğunun arkasındaki yetişkin “gölge failler” hedef alınmıştır.
Suçun Soyut Tehlike Niteliği: Çocukları terör suçuna yönlendirme fiili, tehlike suçu olarak düzenlendiğinde, somut bir zarar aranmaksızın cezalandırılır. Örneğin bir örgüt elemanının, 14 yaşındaki bir çocuğa canlı bomba olması yönünde telkinde bulunması veya onu örgüt kamplarına katılmaya ikna etmeye çalışması, çocuk henüz herhangi bir eylem gerçekleştirmese dahi suç sayılacaktır. Bu yaklaşım, kanun koyucu tarafından çocukların teröre bulaştırılmasının başlı başına kamu düzenine ve çocuk haklarına yönelik ağır bir tehdit olduğu kabulüne dayanır. Soyut tehlike suçu olarak bu fiil düzenlendiğinde, cezalandırılabilirlik alanı genişleyecek ve hukuki belirlilik sağlanacaktır.
Elbette suçun tanımı yapılırken fiilin kastının açık biçimde terör amacıyla çocukları kullanmaya yönelik olması aranmalı, rastgele veya dolaylı etkilemeler bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Failin Özel Konumu: Bu suç tipi, faili bakımından özgü suç niteliğinde olabilir. Yani ancak belirli kişiler (örneğin 18 yaşından büyük veya ceza ehliyeti tam olan kimseler) tarafından işlenebilen bir suç şeklinde düzenlenebilir. Böylece çocukların kendi aralarındaki suça teşvik fiilleri bu kapsamın dışında bırakılabilir; asıl hedef, yetişkinlerin çocukları kullanmasıdır.
Yaptırım ve Yargılama Usulü: Çocukları teröre yönlendirme suçunun cezası, caydırıcı olabilmesi için mevcut benzer fiillere göre daha ağır belirlenmelidir. Örneğin TCK m.214 (suç işlemeye tahrik) suçu genel olarak 5 yıla kadar hapis öngörürken, çocuk söz konusu olduğunda ceza artırılabilir. Fransa örneğinde temel ceza 5 yıl, ağırlaştırılmış hallerde 7 yıl hapis olarak belirlenmiştir. Türkiye’de terör suçlarına ilişkin cezaların genelde daha yüksek olduğu düşünülürse, 5-10 yıl arası bir hapis cezası aralığı makul görülebilir. Ayrıca bu suç, ağır ceza mahkemesi kapsamında yargılanmalı ve tutuklama gibi koruma tedbirlerinin uygulanmasında öncelikli değerlendirilmelidir. Zira failin eylemi, hem kamu güvenliğini hem de çocuğun güvenliğini tehdit eden ciddi bir girişimdir.
Bu noktada şu soru akla gelebilir: Mevcut hukuk kuralları içinde bu fiil zaten cezalandırılmıyor mu? Aslında kısmen evet: Bir yetişkin, cezai sorumluluğu olan bir çocuğu suç işlemeye azmettirmişse, TCK m.38’e göre azmettirici sıfatıyla aynı suçtan sorumlu tutulabilir. Hatta çocuğun yaşı küçük olduğu için ceza indirimi uygulanırken, azmettiren yetişkine indirim uygulanmayacağı için orantısız bir şekilde yetişkin daha fazla ceza alabilir. Ancak sorun, çocuğun cezai sorumluluğunun bulunmadığı veya suçun tamamlanmadığı hallerde ortaya çıkmaktadır. 11 yaşındaki bir çocuğu terör eylemine hazırlayan kişi, çocuk hiç suç işlememişse mevcut hukukta doğrudan cezalandırılamayabilir. Tehlike suçu modeli, işte bu boşluğu doldurarak, çocukları suça sürükleme fiilini nihai bir suç haline getirmektedir.
Karşılaştırmalı hukuktan Almanya örneği, mevcut hukuk yollarıyla dahi benzer korumanın sağlanabildiğini gösterir. Alman ceza hukukunda, bir yetişkin eğer cezai ehliyeti olmayan bir çocuğu suç işlemek üzere kullanırsa, o yetişkin “dolaylı fail (mittelbarer Täter)” olarak işlenen fiilden sorumlu tutulur. Yani suçu adeta çocuğu bir araç olarak kullanmak suretiyle işlemiş sayılır. Örneğin, 13 yaşındaki ceza ehliyeti olmayan bir çocuğa hırsızlık yaptıran yetişkin, çocuk cezalandırılmasa bile hırsızlık suçunun faili olarak cezalandırılır. Bu, doktrinde “insan unsurunu araç olarak kullanma” teorisine dayanmaktadır. Ne var ki, Türk hukukunda bu teori açıkça kanunda yazılı değildir ve uygulamada her zaman bu şekilde sonuç almak mümkün olmayabilir. Dolayısıyla, Almanya’daki bu sonuca benzer netliğin sağlanabilmesi için, Türkiye’de açık bir yasal düzenleme yapmak daha isabetli olacaktır.
Sonuç olarak, çocukları terör suçlarına yönlendirme eyleminin müstakil bir suç haline getirilmesi, hukuki olarak çocuğu merkeze alan koruyucu yaklaşımı pekiştirecek ve pratikte failler açısından ciddi bir caydırıcılık doğuracaktır. Böyle bir düzenleme, hem çocuk haklarına uygun düşecek hem de terörle mücadelede yeni bir enstrüman sağlayacaktır.
Kaynakça:
Ataç, İ. (2020). Suça sürüklenen terör mağduru çocuklar. HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 10(26), 118-131.
Human Rights Watch. (2010). Protestoyu terör suçu saymak - Göstericileri Yargılamak ve Hapsetmek İçin Terörle Mücadele Yasalarının Keyfi Kullanımı.
Türk Ceza Kanunu m.31 ve Gerekçesi; Çocuk Koruma Kanunu (2005).
Ergenç, İ. ve Aydın, R. (2009). Çocuk adalet sistemi üzerine değerlendirmeler, TBB Dergisi, (84), 15-30.
Ersoy, U. (2020). Ceza Hukukunun Gri Alanı: Tehlike Suçları. TAAD, 11(41), 28-65.
Les Penalistes en Herbe. (2022). La provocation d'un mineur à commettre une infraction (Fransız Ceza Kanunu m.227-21’in açıklaması).
Human Rights Watch. (2007). The Omar Khadr Case: A Teenager Imprisoned at Guantanamo.
Juracademy. Mittelbare Täterschaft - Der Hintermann und das menschliche Werkzeug (Alman ceza hukukunda dolaylı faillik kavramı).
OHCHR. (2009). Committee on the Rights of the Child examines report of Turkey under Optional Protocol on children in armed conflict (Basın bildirisi).
Diğer çeşitli kaynaklar ve mevzuat hükümleri (TCK m.214, m.220, TMK m.7/2, Roma Statüsü m.8, vs.) rapor içerisinde ilgili yerlerde anılmıştır.
Av.Dr.Alp Aslan. Adli Bilimciler Derneği Adli Yöneylem Komisyonu Başkanı
Prof.Dr.İ.Hamit Hancı. Adli Bilimciler Derneği Adli Yöneylem Komisyonu Başkanı
World Media Group (WMG) Haber Servisi