TEDMEM raporuna göre Türkiye, 1997 yılında %38 olan ortaöğretimde net okullaşma oranını 2011'de %67'ye, günümüzde ise %90'a yaklaştırarak tarihsel bir başarı elde etmiştir. Kız çocuklarının okullaşma oranı ilk kez erkekleri geçmiş bir eşik aşılmıştır. TEDMEM bu başarıyı eğitimde kapsayıcılık ve fırsat eşitliği açısından 'geri dönülmemesi gereken bir kazanım' olarak nitelendirmektedir.
Rapora göre Türkiye'de liseler; gençlere yön verme, beceri kazandırma, onları yükseköğretime ve istihdama hazırlama işlevinde yetersiz kalmaktadır.
TEDMEM raporunda, bu durumu destekleyen göstergeler ise şöyle sıralanmıştır:
Ortaöğretimde 14–17 yaş aralığında okul dışında kalan çocuk sayısı yalnızca bir yılda %59,4 artarak 452 bini aşmıştır. Açık öğretim liselerinde öğrenim gören zorunlu eğitim çağındaki çocukların oranı son üç yılda yaklaşık %40 artmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre 20 gün ve üzeri devamsızlık oranı; ilkokullarda %11,6, ortaokullarda %14,8 iken, genel ortaöğretimde %27'ye, mesleki ve teknik ortaöğretimde ise %46,6'ya kadar çıkmaktadır. Öğrencilerin %56'sı okulun hayata hazırlamadığını düşünmekte, %35'i okulu zaman kaybı olarak görmektedir. Tüm bu göstergeler ortaöğretimin işlevinin öğrenciler tarafından sorgulandığını ortaya koymaktadır.
TEDMEM raporuna göre; “Ortaöğretim gençleri sınavlara değil, yaşama hazırlamalıdır”
TEDMEM'in raporunda yer alan karşılaştırmalı analizlere göre, 1980'lerden itibaren dünya genelinde zorunlu eğitim süresi artış eğilimi göstermiştir. Fransa, Romanya ve Meksika 13-15 yıl ile en uzun zorunlu eğitim süresine sahip ülkeler arasındadır. Türkiye 12 yıllık zorunlu eğitim süresiyle Avrupa'daki örneklerle benzerlik göstermektedir. Fransa zorunlu eğitimi 5 yıl, Avusturya ve Türkiye 4 yıl; Finlandiya, Portekiz ve Romanya ise 3 yıl uzatmıştır. İngiltere'de de 11 yıllık zorunlu eğitim süresi 13 yıla çıkarılmıştır. TEDMEM raporunda, dünya genelinde eğitimin süresini kısaltma yönünde bir eğilim olmadığı; aksine ülkelerin zorunlu eğitimden ayrılma yaşını yükselterek, okullaşmayı artırmayı, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranını azaltmayı hedeflediği vurgulanmıştır.
Ortaöğretimde Dünya Örnekleri
Raporun üçüncü bölümünde Türkiye ile karşılaştırmalı olarak 10 ülke incelenmiştir.
Bu analiz, ülkelerin sadece eğitimin süresini değil içeriğini de yeniden yapılandırdığını göstermektedir:
Raporda, Türkiye'de ilkokul eğitiminin süresinin dünyadaki pek çok ülkeden daha kısa olduğuna dikkat çekilmiştir. Zorunlu okul öncesi eğitim dünya genelinde yaygınlaşırken, Türkiye'de bu alanda yasal zorunluluk olmadığı vurgulanmıştır. 3-5 yaş arası okul öncesi okullaşma oranları açısından Avrupa ülkeleri arasında Türkiye'nin son sıralarda yer aldığı belirtilmiştir. Zorunlu eğitime başlama ve bitirme yaşının pedagojik verilerle yeniden ele alınması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Gerekçeler Bilimsel Temele Dayanmıyor
Raporda zorunlu eğitimin süresini kısaltma yönündeki bazı görüşlerin pedagojik temelden yoksun olduğu belirtilmiştir. “Mesleğe geç başlama”, “evliliğe geç kalma” ve “disiplinsizlik” gibi gerekçelerin bilimsel dayanak taşımadığı, çocukların gelişimsel süreçlerini gözetmeyen ve toplumsal önyargılara dayanan argümanlar olduğu vurgulanmıştır. Bu tür söylemlerin eğitimi ideolojik bir tartışma alanına dönüştürdüğünün ve çocukların yüksek yararını gölgelediğinin altı çizilmiştir.
İlkeler
TEDMEM raporunda, ortaöğretimin yeniden yapılandırılmasında şu 8 temel ilkenin vazgeçilmez olduğunu vurgulanmıştır:
TEDMEM'in Önerisi: 11.Sınıfta Diploma, 12. Sınıfta Uzmanlaşma
Modelin detayları şöyle:
Üniversiteye geçişte çeşitlilik: 4 yıllık örgün lisans programlarına gitmeyi planlamayan veya doğrudan istihdama yönelmek isteyen öğrencilere, 11. sınıfın sonunda “standart lise diploması” verilerek farklı geçiş yollarının önü açılıyor. Bu adım, “üniversite tek çıkış yolu” algısını kırarak lise sonrası alternatifleri güçlendiriyor.
Sınavsız geçiş olanakları: Bu öğrenciler, okul başarı puanlarına göre meslek yüksekokullarına/ön lisans veya açık öğretim programlarına sınavsız geçiş yapabiliyor. Böylece hem sınav baskısı azalıyor hem de yükseköğretime girişteki yığılma hafifliyor.
12. sınıfın yeniden yapılandırılması:
12. sınıf, öğrencilerin ilerlemek istedikleri yükseköğretim alanlarıyla uyumlu ileri düzey akademik derslerle yeniden tasarlanıyor. Üniversiteye hazırlık süreci böylece okulun içinde, yönlendirici bir biçimde yürütülüyor. Bu düzenleme, okulu yeniden kıymetli hale getirirken ailelerin özel kurs ve dershane yükünü azaltıyor.
Okul merkezli destek sistemi: Liselerde akademik destek, rehberlik ve bireyselleştirilmiş öğrenme mekanizmaları güçlendirilerek öğrencilerin hedeflerine okul içi olanaklarla ulaşması sağlanıyor.
Mesleki eğitimin yeniden kurgulanması: Meslek yüksekokulu programları, mesleki ortaöğretimle bütünleşik bir yapıya kavuşturuluyor. Programlar, haftada 1 gün akademik eğitim – 4 gün işyeri temelli uygulama ilkesine dayanıyor. Bu model, mesleki eğitimi güçlü bir istihdam köprüsüne dönüştürüyor.
Gençlerin izlenmesi ve yönlendirilmesi: Mezuniyetin ardından ilk bir yıl içinde her gencin eğitim, istihdam veya girişimcilik yollarından birine yönlendirilmesini sağlayacak ulusal bir izleme ve rehberlik sistemi kuruluyor.
Temel yeterlik güvencesi: Her kademenin sonunda öğrencilerde bulunması gereken temel beceriler (okuma-anlama, sayısal düşünme, bilimsel akıl yürütme, dijital yetkinlik, vatandaşlık bilinci) açık biçimde tanımlanıyor ve bu yeterlikler ulusal değerlendirme sistemleriyle düzenli olarak ölçülüyor.
Sonuç ve Çağrı
TEDMEM raporunda, Türkiye'nin eğitim politikasında yapılacak her düzenlemenin çocukların yüksek yararını gözetmesi gerektiği vurgulanmıştır. Politik reflekslerle değil; veriye, bilime ve çocuğun yararına dayalı kararlar alınması gerektiği belirtilen raporda şu ifadeler dikkat çekmektedir: “Eğitimde öncelik, sürenin değil; anlamın tartışılması olmalıdır. Her çocuk sosyoekonomik koşulları ne olursa olsun, nitelikli bir öğrenme hakkına sahiptir. Eğitimin süresi bu hakkın aracıdır, ancak nitelik sağlanmadıkça, süre tartışması anlamını yitirir.”
World Media Group (WMG) Haber Servisi