KPMG'nin yayımladığı “Küresel Gıda Sistemlerinin Geleceği” raporuna göre dünya genelinde 800 milyonu aşkın insan açlık sınırında yaşarken buna karşın üretilen gıdanın yaklaşık üçte biri israf ediliyor. Tarımın mevcut haliyle tatlı su kaynaklarının yüzde 70'ini tüketmesi de çarpıcı çelişkileri daha vahim hale geriyor. Raporda, bu kısır döngüyü kırmak için su yönetimi, teknoloji yatırımları ve sektörler arası iş birliğinin şart olduğu vurgulanıyor ve bunun için altın niteliğinde tavsiyelerde bulunuluyor.
KPMG Türkiye, küresel gıda sistemlerinin mevcut durumunu, karşı karşıya olduğu riskleri ve sürdürülebilir bir gelecek için atılması gereken adımları ortaya koyan “Küresel Gıda Sistemlerinin Geleceği: Dayanıklılık, İşbirliği ve Dönüşüm için Yol Haritası” başlıklı kapsamlı raporunu yayımladı. Dünyada 800 milyonun üzerinde insanın açlık sınırında yaşamadığını buna karşın üretilen gıdanın yaklaşık üçte birinin çeşitli aşamalarda israf edildiğine dikkat çekilen raporda, toplum sağlığından çevresel dengeye, ekonomik kalkınmadan jeopolitik güvenliğe kadar gıda sistemlerinin taşıdığı çok boyutlu önem gözler önüne seriliyor. KPMG, bu sistemlerin artık sadece tarımsal bir meseleden çok küresel istikrarın temel taşı olduğuna dikkat çekiyor.
KPMG Türkiye Global Vergi Danışmanlığı Hizmetleri Şirket Ortağı, Gıda ve İçecek Sektör Lideri Erdem Erdem, “Nüfusun artması, iklim krizinin etkilerinin derinleşmesi, ekosistem hizmetlerindeki zayıflama, doğal kaynakların aşırı kullanımı ve pandemi sonrası ortaya çıkan yapısal dengesizlikler, mevcut gıda sistemlerinin sınırlarını açıkça ortaya koyuyor. Bu yeni gerçeklik, gıda sistemlerini yeniden düşünme ve dönüştürme çağrısıdır. Artık yalnızca gıda üretiminin artırılmasından ibaret bir yaklaşım yeterli değildir. Enerji, finans, sağlık, teknoloji ve altyapı gibi çok çeşitli sektörlerin katkısıyla oluşturulacak geniş tabanlı ve çok paydaşlı iş birliği modelleri, daha kapsayıcı ve dirençli bir gıda geleceğinin temelini oluşturmalıdır. Bu dönüşüm sürecine ışık tutmak, öncelikli alanları belirlemek ve ortak bir stratejik vizyon ortaya koymak amacıyla bu raporumuzu hazırladık.” dedi.
Üretilen gıdanın yaklaşık üçte biri çeşitli aşamalarda israf ediyor
Güncel gıda sisteminin anatomisini de çizen raporda başlıca sorun ve kırılganlara yer veriliyor.
- Çiftçi Refahı: Rapora göre küresel ölçekte çiftçiler; dalgalanan fiyatlar, artan maliyetler, düşük alım garantileri, iklim riskleri ve regülasyon baskısı altında üretim yapıyor. Tarımın ekonomik olarak cazibesini kaybetmesi, gençlerin sektörden uzaklaşmasına ve kırsal alanların yaşlanmasına neden oluyor.
- Gıda Fiyatları ve Enflasyon: Gıda fiyatlarındaki artış, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hane halkı harcamalarının büyük kısmını etkiliyor, sosyal yardımlara olan ihtiyacı artırıyor. Gıda enflasyonu aynı zamanda politik istikrar açısından da risk oluşturuyor.
- Açlık ve İsraf İkilemi: Üretilen gıdanın yaklaşık üçte biri çeşitli aşamalarda israf ediliyor. Bu israf, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda etik bir sorun olarak gösteriliyor. İsraf edilen kaynaklar (su, enerji, iş gücü, arazi) sürdürülebilirlik hedeflerine doğrudan zarar veriyor.
- Ekolojik Etkiler: Yoğun tarım uygulamaları, doğal kaynakların tükenmesine, habitat kaybına ve ekosistem tahribatına neden oluyor. Biyoçeşitliliğin kaybı, uzun vadeli gıda güvenliğini tehlikeye sokan bir diğer yapısal risk olarak değerlendiriliyor.
Sektörler arası seferberlik şart
Rapor bu sorunların çözümü için yalnızca tarım değil; enerji, sağlık, finans, teknoloji ve altyapı sektörlerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguluyor. Bununun için küresel gıda sistemlerinin dönüşümünde etkili olabilecek temel müdahale alanlarına da yer veriliyor. Gıda sistemlerinin geleceği için önerilen temel kaldıraç noktaları arasında şu 10 başlık öne çıkıyor:
- Arazi Kullanımında Verimlilik: Artan nüfus, kentleşme ve yenilenebilir enerji projeleri, tarım arazileri üzerindeki baskıyı artırıyor. Etkili arazi planlaması, gıda üretimiyle karbon emisyonlarının dengelenmesini mümkün kılacak entegre bir yaklaşım gerektiriyor.
- İklim Direnci ve Biyoçeşitlilik: Kuraklık, sel, aşırı sıcaklık gibi olaylar tarımsal üretimi doğrudan tehdit ediyor. Bu nedenle iklim dirençli tohumlar, agroekolojik uygulamalar ve doğal ekosistemlerin korunması, gıda sisteminin geleceği için hayati önem taşıyor.
- Su Yönetimi ve Teknolojik Yatırımlar: Tarımın tatlı su kaynaklarının yüzde 70'ini tükettiğine de dikkat çeken raporda bunun önüne geçmek için damla sulama, akıllı sensörler ve gri su kullanımı gibi teknolojilerle suyun etkin yönetiminin sağlanması tavsiyesinde bulunuluyor.
- Beslenme ve Halk Sağlığı: Gıda sistemleri, yalnızca üretim değil, toplum sağlığı üzerinde de doğrudan etkili. Bireylerin yaşam kalitesini yükseltecek sağlıklı ve dengeli beslenme olanakları geliştirilmeli; işlenmiş gıda bağımlılığı azaltılmalı.
- Tüketici Bilinci ve Davranış Dönüşümü: Günümüzde tüketicilerin yalnızca ürünün kalitesine değil, çevresel ve etik etkilerine de dikkat etmesi gerekiyor. Bu nedenle şeffaf etiketleme, sürdürülebilir ürün sertifikaları ve yerel üretime yönelimin teşvik edilmesi önem kazanıyor.
- Tarımda Dijitalleşme ve Yapay Zekâ: Veriye dayalı karar sistemleri, üretim planlamasında hata payını azaltıyor ve kaynak kullanımını optimize ediyor. Uydudan izleme, yapay zekâ destekli tahminleme, blockchain ile izlenebilirlik gibi uygulamaların yaygınlaştırılması tavsiye ediliyor.
- Yeşil Finans ve Risk Yönetimi: Raporda karbon piyasaları, iklim sigortaları ve sürdürülebilir tahviller gibi finansal araçlar sayesinde çiftçiler iklim risklerine karşı korunabileceği ve yatırımcıların bu alanlara yönlendirilebileceği belirtiliyor.
- Tarımda Yeni Nesil İşgücü: Tarım sektörü, dijital becerilere sahip genç profesyonellerin ilgisini çekiyor. Tarım teknolojileri, girişimcilik ve kırsalda yaşamı destekleyen altyapılar, yeni nesil iş gücünü sektöre kazandırabilir.
- Krizlere Dayanıklı Tedarik Yapıları: Pandemi ve savaşlar gibi şoklara karşı, esnek ve yerelleştirilmiş tedarik yapıları hayati öneme sahip. Stratejik gıda stokları, bölgesel iş birlikleri ve çeşitli kaynaklara yönelimin teşvik edilmesi çağrısında bulunuluyor.
- Çapraz Sektörel İş Birliği Kültürü: Gıda, enerji, sağlık, finans ve teknoloji alanlarındaki sektörler arası bilgi ve kaynak paylaşımı, sistemin esnekliğini artıracağından ortak veri havuzları, kamu-özel iş birlikleri ve inovasyon platformların bu sürece hız kazandıracağına dikkat çekiliyor.