Sosyalist Enternasyonel İstanbul'da

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, İstanbul’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’na katıldı.

17:21:16 | 2025-05-24

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, “Saygıdeğer yoldaşlar hepiniz hoş geldiniz. Dayanışmanız için teşekkür ediyorum. Bu güçlü dayanışma duygunuzun Ekrem İmamoğlu’na ve arkadaşlarımıza en sıcak bir şekilde geçtiğini buradan hissediyorum. Biraz önce okunan metinde de sizlere hitaben bu salonun dayanışmasının kendisine ne kadar güç verdiğini ifade etmişti. Değerli konuklar, değerli yoldaşlar, sizleri üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan, ortasından bir nehir değil deniz geçen şehirden selamlıyoruz. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:

“Dünyanın en kadim şehirlerinden İstanbul’da sizleri ağırlamaktan derin bir memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isterim. Biz 81 ülkeden 89 partinin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’i dünyanın en büyük ailesi olarak görüyoruz. Biz aynı dünya görüşüne sahip ve birbirine sıkı sıkıya bağlı yoldaşlarız. Bugün bu büyük ailenin ortak değerleri etrafında dayanışma içinde olmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Tarih, çok önemli bir kırılma sürecinden geçmektedir. Dünyada neoliberal ekonomik anlayışı savunan iktidarlar, milletler ve sınıflar arasındaki ekonomik eşitsizlikleri devasa boyutlara taşıdı. Dünyanın bir kısmı doymak bilmez bir tüketim toplumuna dönüşürken, diğer kısmını yoksulluğa, hatta açlığa mahkum ettiler. İklim krizinin, göç sorununun ve bunlara bağlı birçok sorunun derinleşmesine ağır katkılarda bulundular. Zaten yaralı olan dünyanın ruhunu daha da kanattılar. Bugün bu yaralı ruhun iyileşmesi için derin bir şefkate ihtiyaç var. Bu şefkatin kaynağı ise her daim yoksulların, mağdurların yanında durmuş olan sosyal demokrasi ve sosyalizmden başkası değildir. Bu sebeple dünya, bugün her zamankinden daha fazla biz sosyal demokratlara ve sosyalistlere gereksinim duymaktadır. Dünyada dengeleri yeniden kurmak, bölgesel savaşlara son vermek için sağ popülist akımların akıl dışı söylemlerine değil, sosyal demokrasinin toparlayıcı eline ihtiyaç var. Bu toparlanmayı sağlayacak olan bu salonda temsil edilen iradenin ta kendisidir. İhtiyacımız olan gerçek dışı söylemlerle kabartılan yoğun duygular değil, gerçek bir dayanışma ve en az otoriterliğin, neoliberal düzenin mağdur ettiği yurttaşlarımız kadar cesur olmaktır. Bilinmelidir ki bu salonun dayanışma ve cesaretten bir adım geri adım atması, ülkelerimizde adaletsizliğe uğrayan milyarlarca insanın mağduriyetinin katlanmasına neden olacaktır.”

“Yine Gazze’deki katliamların sonlandırılması çağrısında bulunuyorum. Gazze’de öldürülen Filistinlilerin sayısı 50 bini aşmıştır. Yalnızca son hafta içinde 370 Filistinli öldürülmüştür. Çocuk, kadın, 370 Filistinli… Dünyanın herhangi bir gelişmiş ülkesinde 370 civciv aynı anda bilinmedik bir sebepten ölse o ülkede ülkeyi yönetenler alarma geçerler ve herkes kaygılanır. Hemen yanı başımızda bir hafta içinde 370 kadın ve bebek öldü. Bunu bütün yoldaşların en yüksek sesle ve bütün coğrafyalarda, tüm toplantılarda dile getirmesi gerekiyor. Bugün Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump, Filistin halkını Gazze’den sürgün etme, o bölgeyi bir eğlence ve kumarhane merkezine çevirme projesini gülerek, alay ederek dile getiriyor. Maalesef dünya da dinliyor. Sizin huzurunuzda bir kez daha şuna dikkat çekmek isterim ki Trump şaka yapmıyor ama Gazze açıklarında tüm Avrupa’ya yüzyıl yetecek hidrokarbon yataklarının varlığından da habersiz değil. Sizin huzurunuzda bir kez daha bu kötücül plana sonuna kadar karşı duracağımızı ve Filistin davasına tarihsel tutarlılığımız içinde, aynı ve artan bir cesaretle sahip çıkacağımızı ifade etmek isterim. Çözümün 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olacağını savunuyoruz. Bu Birleşmiş Milletler kararını sahiplenmeye devam etmeliyiz. Sevgili Başkanımız Pedro Sanchez, Filistin halkının haklı mücadelesine samimi ve örnek olan bir destek vermektedir. Bunun için kendisini buradan bir kez daha kutluyorum. Sosyalist Enternasyonel’i bu katliama karşı çok daha etkin tavır almaya davet ediyorum. Orta Doğu Komitesi’nin bu konuda bölgeyi ziyaret ederek bir rapor hazırlamasının ve gündeme acilen alınmasının önemli olduğunu değerlendiriyorum.”

“Değerli yoldaşlar öyle bir döneme girdik ki Amerikan Başkanı hiç çekinmeden, bazı liderler için ‘O benim gözde diktatörüm’ diyebiliyor. Veya onları ağırladığı sırada canlı yayınlarda ‘Diktatör olmanız benim için problem değil’ ifadesini kullanabiliyor. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, en güçlü rakibini seçime sokmamak için hapse atabiliyor ve bunu yapmadan önce diktatörlük kavramını dert etmeyen Trump’tan onay alıyor. Onu haberdar edebiliyor. Trump yönetimi de Türkiye’deki bu hukuksuzluklara alaycı alaycı gülüyor. Trump’ın ekibinden en önemli isimlerden biri, Gazze açıklarındaki petrollerle en çok ilgilenen kişi, Türkiye’de petrol aramalarına birkaç ay içinde başlaması beklenen kişi, daha dün Türkiye’de yaşanan olaylar sorulduğunda ‘Üçüncü dünya ülkelerinde böyle şeyler olur. Muhalifleri içeri tıkarsın, ondan kurtulursun. Sorun hallolur. Türkiye’de aktif protestolar var ama hükümet halen istikrarlı görünüyor’ diyebilmiştir. Almanya’da radikal sağcı, ırkçı bir parti seçimlerden daha evvel görülmemiş bir başarıyla çıktı maalesef. Geçtiğimiz hafta Portekiz’de aşırı sağcı parti hükümet kuramasa da tarihi denilebilecek düzeyde yüksek bir oy aldı. Yani dünyadaki sağ popülist ve otoriter dalga adım adım daha çok tehlikeli hale geliyor. 21’inci yüzyılın ikinci çeyreğine yapay zekanın etkisi altında birbiriyle konuşan, birbirinden öğrenen makinelerle, robotlarla gireceğimiz ve bu riskleri tartıştığımız bir sürede birbiriyle konuşan, dayanışan ve öğrenen otoriter popülist liderlerle girdik. Bence önümüzdeki çeyreğin en büyük sorunu, en büyük mücadele alanımız bu bütünün ta kendisi olmalıdır. Şunu hiç unutmamalıyız, örgütlü kötülükle ancak örgütlü iyilik baş edebilir. Örgütlü otoriterliğin panzehri bizim dayanışmamızdır. Dünyanın dört bir yanında iyi örgütlenmiş demokratik güçler, dayanışma içinde hareket etmelidirler. Bu seneki Sosyalist Enternasyonel toplantımızın ‘dayanışma’ temasını esas almasının nedeni de yapmış olduğumuz bu ortak tespittir. Dayanışma, bu saatten sonra demokratlar için bir tercih değil, kaçamayacağımız bir sorumluluğumuzdur. Tam da bu nedenle toplantının sloganı, ‘Hak ettiğimiz bir dünya için; ya hep beraber, ya hiçbirimiz’ olarak belirlenmiştir. Bizim bu dönemde Alman Şair Bertolt Brecht’ten ilhamla Türkiye’de kullandığımız slogan şudur: ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.’”

“Değerli yoldaşlar günümüzde otoriterler, halktan daha önce aldıkları onayı suistimal ederek demokrasinin temel ilkelerini çiğniyorlar. Demokrasinin sağladığı imkanları aşındırıyorlar. Geleneksel medya organlarını ele geçiriyor, tekelleştiriyorlar. Sosyal medyaya baskı ve sansür araçlarını kullanıyorlar. Hukuk sistemini kontrol ediyorlar. Kaygıyı körüklemek için içeride ve dışarıda düşmanlar yaratıyorlar. Halkın kaygı duvarını açtığı noktada, korku duvarını inşa etmeyi bir fırsat biliyorlar. Rızayı yönetmek için kaygılanıyorlar, itirazı bastırmak içinse korkutmaya çalışarak zorbalığa başvuruyorlar. Adeta baskısı yapılmamış ama hepsinin elinde, başucunda Otoritelerin El Kitabı bulunuyor. Biraz önce söylediğim gibi birbirlerinden öğreniyor, birbirlerine öğretiyor, birbirlerine destek veriyorlar. Böyle bir süreçte bir ülkede yaşanan baskıları, yapılan yanlışları, dünyaya anlatmaya çalıştığında o ülkenin demokratları ‘Ülkeni dışarıda şikayet edemezsin’ deyip bir psikolojik baskı ve bariyer oluşturmaya çalışıyorlar. Türkiye’de durum farklı değil. Bu iktidara 15 Temmuz’da darbe yapıldığında ertesi sabah Erdoğan kapımızı çaldı, ‘Dünyayla ilişkileriniz çok iyi. Bunun bir demokrasiye darbe olduğunu dünyaya anlatmamıza yardım edin’ dedi. O yardımı esirgemedik. Partisi kapatılırken kurduğu heyetlerle her birinizin kapısını çaldı ve partisine kapatma davası açılmasının ne kadar anti-demokratik olduğunu anlattı. Destek gördü. Biz de parti kapatmalara her zaman karşı olduk. Erdoğan’ın partisinin ilk yola çıktığı zamanlar, yaşadıkları zorluklar karşısında gidip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptıkları başvurularda sonuç aldılar. AİHM kararlarının uygulanmasını hep birlikte savunduk. Bugün Türkiye’de AİHM kararlarını uygulamayan, seçilmiş milletvekillerini Anayasa Mahkemesi kararına rağmen içeride tutan, kendisine darbe yapıldığında ona sahip çıkan, kapalı Meclis’i açtırıp tankların önünde direnen Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçilmiş belediye başkanına darbe, gelecek cumhurbaşkanı adayımıza darbe, ülkenin gelecek iktidarına darbe yapıp sonra ‘Bunu hiçbir yerde anlatamazsın’ diyecek kadar pişkinler. Japonya’nın trende basılan yüksek tirajlı gazetesine de İngiliz İşçi Partisi’nin yaptıklarına karşılık The Guardian’a da dünyadaki 40’ın üzerinde basın - yayın organına olanlara hiç çekinmeden büyük bir cesaretle anlattım, anlatmaya da devam edeceğim. Bunlara karşı, bunların yarattığı vasata teslim olmak, bunların yarattığı iklimin içinde kalmak, bunların ördüğü duvarın arkasında kalmak onları güçlendiriyor. Duvarlar yıkılmalı, iklim terk edilmeli, diktatörlerin dayattığı vasata teslim olunmamalı. Reçetenin ilk ilacı budur.”

“Seçimle göreve gelen, ancak seçimle gitmek istemeyen Sayın Erdoğan en büyük rakibine karşı darbe yapmıştır. İşte Türkiye 19 Mart’ta sabahleyin bir sivil darbeye uyanmıştır. Sayın İmamoğlu, cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladıktan sonra siyasi talimatla yargı eliyle hedef alınmıştır. Bulunduğumuz şehrin, İstanbul’un üç kez seçilmiş Belediye Başkanı ve partimizin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu 19 Mart’ta yüzlerce polis tarafından evi basılarak gözaltına almıştır. Bunun yanında İstanbul’daki beş belediye başkanımız daha tutukludur. İki belediyemize kayyum atanmıştır. Bizimle birlikte bu salonda bulunan DEM Parti’nin Sayın Eş Genel Başkanı da var. Birazdan kendisini de dinleyeceğiz. Onların geçen dönem çok yüksek oylarla seçtirdikleri 49 belediye başkanına terör gerekçesiyle kayyum atanmıştı. Bu dönemde halen daha 10’un üzerinde belediye başkanlarına kayyum atandı. O süreçte de hep dayanışma içinde olduk. Bu süreçte de olacağız. Türkiye’de de şu anda ‘Terörsüz Türkiye’ sloganı altında ancak bizim ‘Terörsüz ve demokratik Türkiye’ diye destek vereceğimizi açıkladığımız bir süreç var. Bu sürecin Türkiye’de terörü bitirmesi, çatışmaların olmaması, bundan sonra Kürt - Türk hiçbir annenin gözünün yaşının akmaması umudu var. Yaşadığımız bütün zorluklara, gördüğümüz bütün baskılara rağmen bu sürece sosyal demokratlara yakışır, en olumlu katkıyı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Bunu da kayda geçirmek isterim.”

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   sosyalist-enternasyonel-istanbul

Tümü