Aşırı Sağ İsrail’i Neden Destekliyor

Dünyadaki aşırı sağ ideolojilerin (milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, antisemitizm geçmişi vb.) ile İsrail’e verilen güçlü siyasi desteği çelişkili görünebilir. Ancak bu çelişkiyi anlamak için hem tarihsel hem de jeopolitik birkaç faktörü birlikte değerlendirmek gerekir.

18:52:43 | 2025-10-11

Ortak ideolojik zemin: “Batı uygarlığı” ve “İslam karşıtlığı”

Aşırı sağ partiler bugün artık klasik antisemitik çizgiden uzaklaşıp, “Batı değerlerini savunma” söylemi etrafında şekilleniyor. Bu çerçevede: İsrail’i “Batı’nın ileri karakolu” olarak görüyorlar. Ortadoğu’da “radikal İslam’a karşı duran tek demokratik ülke” imajını destekliyorlar. “Medeniyetler çatışması” paradigmasını benimseyip, İsrail’i “bizim taraf” olarak tanımlıyorlar.  İslam karşıtlığı, antisemitizmin yerini “İsrail dostu milliyetçilik” alarak dolduruyor.

Almanya

Tarihsel olarak Holokost’un sorumluluğu nedeniyle devlet düzeyinde güçlü bir İsrail desteği var. Aşırı sağ (AfD gibi) bu politikayı hem “Almanya’nın günah çıkarma refleksi” olarak eleştiriyor, hem de “İsrail, Müslüman göçmenlere karşı Batı’nın müttefiki” diyerek destekliyor. Yani AfD’nin İsrail sevgisi, Yahudi dostluğundan çok, İslam karşıtlığından besleniyor.

İtalya

Giorgia Meloni’nin partisi (Fratelli d’Italia) gibi oluşumlar, “Yahudi-Hıristiyan medeniyeti” vurgusu yapıyor. İsrail’i bu medeniyetin Doğu’daki temsilcisi sayıyorlar. Ayrıca ABD ve AB ile uyumlu görünmek için İsrail’e destek, pragmatik bir dış politika tercihi haline geliyor.

ABD

Aşırı sağ ve Evanjelik gruplar arasında İsrail desteği çok güçlü. Dini nedenlerle (Tevrat kehanetleri, “Tanrı’nın seçilmiş halkı” inancı) ve stratejik nedenlerle (Ortadoğu’da ABD çıkarlarının bekçisi) destekleniyor. Bu destek çoğu zaman Yahudilere sempati değil, Teolojik ve jeopolitik hesaplara dayanıyor.

Arjantin

Arjantin’de güçlü bir Yahudi diasporası var, ayrıca İsrail karşıtı hareketlerin (örneğin 1990’lardaki AMIA saldırısı) yarattığı toplumsal travma, aşırı sağın “İsrail yanlısı, terör karşıtı” söylemini güçlendirdi. Arjantinli aşırı sağ, İsrail’i “terörle mücadelede örnek ülke” olarak sunuyor.

Aşırı Sağın İsrail Desteği”nin Negatif Yüzü  Filistin Karşıtlığı

Çünkü bu iki tavır (İsrail’i desteklemek ↔ Filistin’i reddetmek) aslında aynı ideolojik paketin parçaları.

Aşırı Sağın Filistin karşıtlığı: “Medeniyet savaşı” bakışı

Aşırı sağ ideolojiler, dünyayı genellikle biz ve onlar olarak ayırır. Burada “biz” → Batı, Hıristiyanlık, modernite “onlar” → Müslüman dünya, göçmenler, “Doğu barbarlığı” olarak kodlanır.  Bu bakış açısında: Filistinliler “Müslüman Arap” kimliğiyle “öteki” kategorisindedir. İsrail ise “Batı’nın Doğu’daki karakolu”, yani “bizim medeniyetimizin ileri hattı” olarak görülür. Bu nedenle aşırı sağ söylemde Filistin yalnızca “bir halk” değil, “Batı’ya tehdit oluşturan İslam’ın uzantısı” şeklinde resmedilir.

Güvenlik devleti ideali: İsrail bir model

Aşırı sağ partiler “güçlü devlet”, “sert sınır kontrolü” ve “göçmen karşıtı güvenlik politikaları” savunur.
İsrail bu konularda:

Yüksek güvenlik teknolojileri (duvarlar, sınır kontrol sistemleri),

“Teröre sıfır tolerans” politikası,

Ulusal kimliği etnik/dini temelde tanımlaması
nedeniyle örnek ülke sayılır.

Bu nedenle aşırı sağ, İsrail’in “sertlik politikasını” model alınacak bir ulusal refleks olarak yüceltir.

Hıristiyan–Siyonist etkisi (özellikle ABD ve Avrupa’da) Birçok aşırı sağcı lider evanjelik veya katı Hıristiyan-milliyetçi tabana yaslanır. Bu taban, Tevrat kehanetlerine göre İsrail’in varlığını “Tanrı’nın planı” olarak görür.
Bu yüzden: İsrail’in genişlemesini kutsal sayarlar. Filistinlilerin direnişini “Tanrı’nın planına karşı çıkmak” olarak yorumlarlar. Yani dinsel teoloji, politik tutuma dönüşür.

Medya ve güvenlik söylemi: “Filistin = terör” çerçevesi

Batı medyasında yıllardır süren bir anlatı:

“Filistin direnişi = terör” “İsrail = demokrasi ve güvenlik devleti”

Bu çerçeve, aşırı sağın “göçmen = potansiyel tehdit” fikriyle uyum sağlar. Dolayısıyla İsrail’in sert politikaları, aşırı sağın gözünde “teröre karşı ulusal savunma” olarak meşrulaşır.

ABD–İsrail ekseninde güç devşirme

Aşırı sağ liderler (örneğin Trump, Meloni, AfD yöneticileri, Le Pen vb.), İsrail’e destek vererek: ABD’nin muhafazakâr çevrelerinden destek alıyor, AB’nin merkez sağıyla köprü kuruyor, “terör karşıtı” uluslararası ittifaklara dahil olabiliyor. Bu, ideolojik olduğu kadar stratejik bir pozisyon alma biçimi.

Filistin halkının sembolleştirilmesi

Filistin, küresel solun gözünde “mazlum halk” sembolüdür. Bu da aşırı sağın hoşuna gitmez, çünkü:

Solun “küresel adalet” söylemine karşıdırlar, Filistin’e destek veren hareketleri “komünist”, “anti-Batı”, “İslamcı” olarak etiketlerler.  Yani Filistin karşıtlığı, sol karşıtlığının da bir uzantısıdır.

???? Sonuç: “İsrail dostu – Filistin düşmanı” duruşun derin anlamı

Aşırı Sağ Değeri

İsrail’de Gördüğü Karşılığı

Milliyetçilik

Etnik-ulusal kimlik üzerine kurulu devlet modeli

Güvenlikçilik

Sert sınır kontrolü, terörle mücadele

İslam karşıtlığı

Filistin’e mesafeli duruş

Dini referans

Yahudi-Hıristiyan ortak kimliği

Anti-sol duruş

Filistin dayanışmasını “solcu ajanda” olarak görme

 

 

Tel Aviv neden aşırı sağdan gelen bu desteği kabul ediyor, hatta zaman zaman teşvik ediyor?  

“Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı

İsrail, özellikle 2000’lerden itibaren, dış politikada pragmatik ittifaklar kurma yolunu seçti.
Bu çerçevede: Aşırı sağ partiler çoğunlukla İslam karşıtı, İsrail de İslamcı örgütlerle (Hamas, Hizbullah, İran ekseni) mücadele halinde. Dolayısıyla İsrail, ideolojik farklılıklara rağmen bu partileri “doğal müttefik” olarak görüyor. 

Avrupa kamuoyunda “meşruiyet inşası”

Avrupa’da İsrail’e yönelik eleştiriler genelde sol ve liberal çevrelerden geliyor (örneğin Filistin yanlısı insan hakları hareketleri). İsrail bu nedenle: Solun karşısında duran aşırı sağla ittifak kurarak denge yaratıyor, “Bizi eleştirenler solcu, bizi destekleyenler Batı’yı savunan milliyetçiler” argümanını kuruyor. Bu, özellikle Netanyahu döneminde açık biçimde izlendi: İsrail diplomatik olarak sol hükümetlerle değil, Avrupa’daki sağ hükümetlerle yakınlaştı.

Ekonomik ve güvenlik çıkarları

Aşırı sağ partiler iktidara geldiğinde (örneğin İtalya’da Meloni, ABD’de Trump, Macaristan’da Orbán):

İsrail ile savunma sanayi işbirlikleri, İstihbarat paylaşımı, Güvenlik teknolojisi ihracatı artıyor. Bu ilişkiler hem askeri hem ekonomik kazanç sağlıyor. İsrail bu gruplarla çalışarak kendi savunma sanayisini Avrupa pazarlarına taşıyor.

Teolojik destek (özellikle ABD’de)

İsrail açısından Evanjelik Hristiyanların desteği paha biçilmez. Bu kitle: ABD’de milyonlarca seçmeni etkiliyor, İsrail’in her askeri operasyonunda “Tanrı’nın planı” diyerek destek veriyor. İsrail devleti bu desteği bilinçli biçimde teşvik ediyor: Evanjelik liderlerle ortak konferanslar, Kudüs’te Hristiyan medya organizasyonları, ABD’li aşırı sağcı siyasetçilerle yakın ilişkiler (örneğin Trump, Pence, Pompeo).  Yani teolojik destek, İsrail için jeopolitik bir sermaye.

 “Küresel sol”a karşı stratejik konumlanma

İsrail yönetimi, kendisini sık sık şu iki grup arasında konumlandırıyor: “Batı değerlerini savunan devlet” (bizim taraf), “Sol-liberal eleştirilerle bizi zayıflatmak isteyenler” (karşı taraf). Bu çerçevede:

Aşırı sağ desteği, sol eleştirileri dengeleyen bir “karşı blok” olarak işlev görüyor.  Özellikle  Üniversitelerdeki BDS (İsrail boykotu) hareketlerine karşı, aşırı sağdan gelen “anti-boykot yasaları” büyük önem taşıyor.

İsrail, aşırı sağ desteğini “politik kalkan” gibi kullanıyor. Netanyahu doktrini: “Dostum kim olursa olsun destek al”  Benjamin Netanyahu’nun diplomatik yaklaşımı çok netti: “Kim İsrail’in güvenliğini destekliyorsa, onun ideolojisine bakmam.”

Bu nedenle:

Trump’la çok yakın çalıştı, Orbán, Bolsonaro, Meloni, Modi gibi aşırı sağ liderlerle iyi ilişkiler kurdu,

AB’nin merkez soluna mesafeli durdu. Bu, İsrail’i kısa vadede güçlendirdi; ama uzun vadede Batı içinde sağ blokla aşırı özdeşleşme riski yarattı.

 Riskli tarafı: Antisemitizmin “yeni versiyonu”

İsrail bu ilişkilerden fayda sağlasa da, tehlike şu:  Aşırı sağın “İsrail sevgisi”, genellikle Yahudi dostluğu değil; “Yahudiler orada kalsın, buraya gelmesin” anlayışına dayanıyor. Yani bu destek, antisemitizmin coğrafi dışsallaştırılmış hâli olabilir. İsrail bunu biliyor ama kısa vadeli çıkarlar uğruna çoğu zaman görmezden geliyor.

Sonuç: İsrail–Aşırı Sağ İttifakı

Unsur

İsrail Açısından Kazanç

Aşırı Sağ Açısından Kazanç

Ortak düşman

“Radikal İslam” tehdidi

Aynı söylemle taban mobilizasyonu

Güvenlik işbirliği

Savunma sanayii kazancı

Teknoloji ve istihbarat paylaşımı

Dış politika

Solun eleştirilerine karşı denge

ABD-İsrail eksenine yakınlaşma

Dini faktör

Evanjelik destek, Kudüs meşruiyeti

Teolojik tabanına sembolik zafer

İmaj yönetimi

“Batı’nın parçası” imajı

“Batı’nın savunucusu” retoriği

 

****
İsrail–aşırı sağ ittifakı nereye kadar sürdürülebilir?

Bu  ilişki bugün fayda sağlasa da, içinde ciddi çatlak potansiyelleri barındırıyor. Aşağıda bu ittifakın beş büyük kırılma noktası üzerinden analizini yapalım:

Aşırı sağın “maskelenmiş antisemitizmi”

Bugün birçok aşırı sağ parti İsrail’e destek verirken, kendi iç tabanında hâlâ Yahudi karşıtı komplo anlatılarını barındırıyor.
Örneğin:

Almanya’da AfD üyelerinin bazıları “Soros komplosu” veya “küresel Yahudi sermayesi” gibi klasik antisemit söylemleri sürdürüyor.

Macaristan’da Orbán yönetimi “Soros karşıtlığı” üzerinden hem iç politik kazanç elde ediyor hem de İsrail’le diplomatik ilişki kuruyor.

Bu çelişki, yüzeyde dostluk görünse de ideolojik olarak kırılgan bir ilişki yaratıyor.
Bir kriz anında (örneğin ekonomik çöküş, göç dalgası), antisemit refleksler tekrar devreye girebilir.

Gazze savaşları ve sivil ölümleri

İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonları, Batı kamuoyunda giderek daha fazla tepki çekiyor.
Bu durum:

Liberal sol kesimlerde ahlaki eleştirilere yol açarken,

Aşırı sağ için bile zaman zaman “savunulamaz görüntüler” yaratıyor.

Bazı sağcı liderler, iç kamuoyunun baskısıyla “İsrail destekçisi görünme” çizgisini yumuşatmak zorunda kalabiliyor.

 Dolayısıyla “koşulsuz destek” uzun vadede sürdürülebilir değil; insani kriz görüntüleri ittifakı zedeliyor.

ABD siyasetinde yön değişimi

ABD’deki aşırı sağ (özellikle Trumpçı hareket) İsrail’e destek veriyor ama bu destek cumhuriyetçi tabanın evanjelik kesimiyle sınırlı. Yeni nesil muhafazakârlar (özellikle “America First” akımı) artık diyor ki: “Neden sürekli dış ülkelere destek veriyoruz?”

Yani İsrail bile bu “yorgunluk” söyleminden payını almaya başladı. Eğer ABD’de bu izolasyonist çizgi güçlenirse, İsrail’in aşırı sağ desteği stratejik değil, duygusal bir nostaljiye dönüşür.


Avrupa’da sağın iç farklılaşması

Aşırı sağ artık tek bir blok değil:

Bir kısmı (örneğin Meloni, Orbán) İsrail’le yakın;

Diğer kısmı (örneğin Le Pen, AfD’nin bazı kanatları) ABD-İsrail ekseninden uzaklaşıp Rusya’ya veya Avrasyacılığa yaklaşıyor.

Bu iç bölünme, İsrail için yeni bir risk: Destekçi sağ blok parçalanırsa, Tel Aviv’in diplomatik “yedek ittifakları” da dağılır.


İsrail iç siyasetindeki dönüşüm

İsrail’in iç politikası da giderek aşırı sağa kayıyor (örneğin Ben-Gvir, Smotrich gibi radikal yerleşimci figürlerin yükselişi).  Bu durum, Batı’daki geleneksel sağ partileri bile rahatsız ediyor. Bir noktada Batı’daki sağ liderler şunu diyebilir: “Biz İsrail devletini değil, Netanyahu’nun ideolojisini destekliyoruz.” Bu ayrım ortaya çıktığında, İsrail’in uluslararası meşruiyeti daralabilir.


Stratejik özet: sürdürülebilirlik dengesi

Boyut

Kısa Vadede Durum

Uzun Vadede Risk

Jeopolitik çıkar

Güçlü (İran, Hamas karşıtı cephe)

ABD’de izolasyonist sağın yükselişi

Medeniyetçi söylem

İslam karşıtlığı üzerinden ortak zemin

Antisemitizmin yeniden canlanması

Ekonomik işbirliği

Güvenlik ve savunma sanayii kazancı

Kamuoyu tepkisi, etik baskı

Diplomatik destek

BM ve AB’de oylarda avantaj

Avrupa’da sağ blok bölünmesi

İmaj yönetimi

Batı’da “terör karşıtı” imaj

Gazze görüntüleriyle zedelenme

 

İsrail–aşırı sağ ittifakı:

Kısa vadede: Her iki taraf için kazançlı bir “çıkar ortaklığı” Orta vadede: İdeolojik çelişkileri büyüyen, kamuoyu baskısına açık bir ilişki, Uzun vadede: Yeni bir antisemitizm dalgası veya Batı içi kırılma ile sarsılabilecek bir yapı.

İsrail–aşırı sağ yakınlaşmasının Ortadoğu dengelerine etkisini hem kriz hem fırsat kanallarından, somut aktörlere göre inceleyip üç olası senaryo ile bitireyim. Web kaynaklarını en kritik noktalarda gösterdim; alttaki satırlarda hangi iddiayı hangi kaynağa dayandırdığımı hemen görebilirsin.

Nereden geldik, neden önemli

Aşırı sağın İsrail’e verdiği destek Tel Aviv için kısa vadeli güvenlik, diplomatik ve ekonomik faydalar üretiyor. Ancak bu yakınlaşma bölgedeki normalleşme dinamiklerini ve aktörlerin dengelenme stratejilerini karmaşıklaştırıyor. 2024–2025’te yaşanan şiddet ve bölgesel çatışmalar, bu ittifakın hem güç hem de kırılganlık kaynağı olduğunu gösterdi.  

 İran — daha izole ama daha tehlikeli bir rakip

İsrail’in aşırı sağla yakınlaşması, Tahran nezdinde stratejik izolasyonu kırmaktan çok, karşısında birleşik bir Batı-blok algısı oluşturarak ertelenmiş çatışma riskini artırıyor. Haziran 2025’te yaşanan kısa savaştan sonra (12 günlük çatışma) bölge daha kırılgan bir duruma geçti; taraflar misilleme ve “gösteri güç” taktikleri kullandılar. Bu nedenle küçük bir hata bile yeniden tırmanmaya yol açabilir.

Körfez devletleri (Suudi Arabistan, BAE, Katar, vb.) — normalleşme  

Ekonomik ve güvenlik ilişkileri nedeniyle bazı Körfez devletleri İsrail’le bağlarını güçlendirdi (Abraham Accords sonrası somut işbirlikleri). Ancak Gazze savaşı ve sivil kayıplarının kamuoyu etkisi, Körfez’in normalleşme adımlarını yavaşlatıp dengeleme (hedging) politikasına itiyor. Bazı Körfez liderleri, İsrail’den “Filistin’e ilişkin ilerleme” beklentisi koyuyor; aksi hâlde Riyad gibi aktörler farklı ittifak arayışlarına (ör. Pakistan, daha bağımsız güvenlik ilişkileri) yönelebilir.  

Türkiye — pragmatizm + propaganda

Türkiye ile ilişkiler inişli çıkışlı. Resmi düzeyde ticaret/irtibat devam etse de siyasi söylem sertleşebiliyor; Ankara hem bölgesel nüfuzunu korumak hem de iç politik tabanına hitap etmek için İsrail’e karşı eleştiriyi sürdürüyor. Bununla birlikte ticari/stratejik kanallar tamamen kopmuş değil; Ankara, gerektiğinde yeniden normalleşmeyi seçenek olarak tutuyor.

 Filistin politik aktörleri (Hamas / PA)

Aşırı sağ destekli İsrail politikaları, Filistin tarafında radikalleşme/sertleşme riskini artırıyor. Hamas gibi aktörler sokak desteğini korurken, Gazze’deki baskılar örgütlenmeyi sınırlayamıyor; uzun vadede hem yerel hem bölgesel istikrarı bozuyor. Bu da İsrail’in güvenliğini kısa vadede sağlamlaştırsa da orta/uzun vadede daha fazla güvenlik maliyeti üretiyor.

  ABD ve Batı — bölünmüş destek, risk transferi

ABD içinde aşırı sağın desteği İsrail için güçlü fakat değişken bir dayanak. “America First” ve izolasyonist eğilimler ile evanjelik destek arasındaki gerilim, ABD dış politikasının tutarlılığını zayıflatıyor. Bu da bölgesel aktörlerin daha fazla “hedging” yapmasına yol açıyor.

Üç olası senaryo  

Senaryo A — Kısmi normalleşme sürdürülebilir (en iyimser)

Koşullar: Bölgesel aktörler ekonomik ve güvenlik faydalarını önceler; İsrail sınırlı tavizler verir; ABD diplomatik baskı/garanti sunar.

Sonuçlar: BAE, BAE-tipi ticari bağlar sürer; sınırlı işbirliği ile istikrar sağlanır; Filistin tarafı izole kalmaya devam eder fakat büyük bir tırmanma olmaz. Ancak bu senaryo kırılgan ve kamuoyu tepkilerine açık.  

Senaryo B — Hedging ve yeni güvenlik mimarileri (en olası)

Koşullar: Körfez aktörleri, Türkiye ve Mısır gibi güçler ABD ile birlikte ama bağımsız güvenlik düzenlemeleri geliştirir; bölge aktörleri İran’a karşı caydırıcılık kurarken aynı zamanda Filistin meselesini dışlamamaya çalışır.

Sonuçlar: Çok kutuplu bir denge; daha fazla arabuluculuk ve bölgesel güvenlik forumları; çatışma riski halen yüksek ama kapsamlı bir bölgesel savaş önlenir.  

Senaryo C — Çatışmanın yayılması (en kötümser)

Koşullar: İsrail’in sert askeri politikaları yeni büyük tırmanmalara yol açar; İran, vekillerini daha agresif kullanır veya doğrudan müdahale olur.

Sonuçlar: Normalleşme çöker, bölgesel ticaret ve enerji akışları zarar görür, küresel tedarik zincirleri ve güvenlik maliyetleri artar. Bu senaryo aynı zamanda Avrupa ve ABD iç politikalarında da geri tepme yaratır.

Politika çıkarımları — İsrail, bölge devletleri ve dış aktörler için kısa öneriler

İsrail: Kısa vadeli güvenlik politikalarını orta vadeli siyasi çözümlerle bağlamalı; aksine yatırım (sadece askeri) orta-uzun vadede maliyetli olur.

Körfez: Ekonomik bağları sürdürürken Filistin’e ilişkin somut siyasi adımlar için kolektif baskı mekanizmaları kurmalı (normalleşmeyi “ödül” olarak kullanmak).

Türkiye/Mısır: Arabulucu rolü korunmalı; bölgesel güvenlik mimarilerinde aktif katılımla hem görünürlük hem etki artırılabilir.

ABD/Avrupa: İsrail ile stratejik işbirliğini sürdürürken sivil kayıplar ve insan hakları konularında açık standartlar koymazlarsa bölgedeki meşruiyetlerini kaybedebilirler.

Neye dikkat etmeliyiz?

Kamuoyunun algısı (özellikle Avrupa ve Körfez halkları) normalleşme süreçlerini hızla tersine çevirebilir. Kısa, lokal tırmanışlar (denizde veya hava sahasında hata/misilleme) bölgeyi hızla yeni bir kriz döngüsüne sokabilir. Bu yüzden aktörler için en önemli şey: kriz yönetme kanalları (de-confliction/ateşkes hatları), uluslararası arabulucular ve ekonomik bağların sürdürülebilirliği.

İlker Kaplan 

World Media Group 

Genel Yayın Yönetmeni

World Media Group (WMG) Haber Servisi




ETİKET :   israil-dunya-sagi

Tümü
G-E326TP51F5