
Amerika Birleşik Devletleri, ABD Sahil Güvenlik Komutanlığı için 11 yeni buzkıran inşa etmek üzere Finlandiya ile 6,1 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Bu, tarihi bir hamle olarak nitelendirilen ve doğrudan Amerika'nın Arktik'teki geri kalmış varlığını güçlendirmeyi amaçlayan bir hamle. Kutup ve Büyük Göller tipi gemilerden oluşan bu 11 gemi, operasyonel sezonlarını uzatacak, araştırmaları destekleyecek ve birçok oyuncunun artan faaliyetlerine rağmen varlıklarını sürdürecek.
Teslimatların 2028 yılında başlaması bekleniyor. Finlandiya tersaneleri, bir zamanlar öncülük ettiği (modern kutup sınıfı buz kırıcılar söz konusu olduğunda) ancak onlarca yıldır toz toplayan niş bir sektörde ABD endüstrisini canlandırmak için uzmanlıklarını sunacak.
Elbette bu sadece gemilerle ilgili değil; eriyen buzulların yeni nakliye yolları, kaynak gaspları ve stratejik darboğazlar açtığı, giderek yoğunlaşan Arktik yarışının son aşaması. ABD Sahil Güvenlik, şu anda en yenisi 1997'den kalma sadece üç kutup buzkıran gemisi işletiyor.
Yine de, Batı medyasının bu anlaşma hakkındaki abartılı söylemlerinin çoğu orantısız bir zafer havası içindeydi. Bazı yorumlar, anlaşmayı Rusya'nın uzun süredir devam eden Arktik filosu avantajıyla arasındaki farkı hızla kapatacak bir "oyun değiştirici" olarak nitelendirdi. İşler o kadar basit değil.
Rusya ise, geniş kuzey kıyı şeridine ve iki milyondan fazla Arktik sakinine uygun nükleer enerjili devler de dahil olmak üzere yaklaşık 50 kutup buzkıranına sahip.
"Buzkıran açığı"ndan bahsetmek yeterince abartılıyor, ancak asıl mesele Amerika'nın kabiliyetleri ile Arktik güvenliğinin artan talepleri arasında yatıyor. Kuzey rotaları her zamankinden daha yoğun. Çin, bu Ağustos ayında Alaska açıklarında ABD'nin iddia ettiği deniz tabanına araştırma amaçlı buzkıranlar gönderdi ve bu durum, Sahil Güvenlik'in eski Healy gemisini izleme amacıyla görevlendirmesine neden oldu.
Ancak buradaki asıl mesele Rusya ile sayısal eşitlik değil, Washington'ın Arktika'yı güvenlikleştirme ve bölgenin siyasi manzarasını Atlantik ekseni lehine yeniden şekillendirme niyetidir.
Bir Amerikan bakış açısından, Finlandiya burada kurtarıcı olarak devreye giriyor. Tersaneleri buz kırıcıları hızlı ve ucuza üretiyor; örneğin, üç yılda yaklaşık 125 milyon avroya (147 milyon dolar) mal olan Polaris; bu daha küçük bir gemi olsa da, ABD'nin gecikmelerini utandıracak bir verimlilik kanıtı.
Amerika'nın yeni ağır buz kırıcılar için kendi programı ise gemi başına 1,9 milyar dolara fırladı; sorunlu Polar Güvenlik Kesici programı gecikmeler ve artan bütçelerle boğuşuyor ve ilk program en iyi ihtimalle 2029'a ertelendi. Amerika'nın yerli gemi inşa sektörünün şimdiye kadar stratejik talebi karşılayamadığını söylemek yeterli. Washington'ın, 2023'te NATO'ya katılmış ve Batılı alıcıları hevesle bekleyen Helsinki'ye kuzeye bakması şaşırtıcı değil. Bu durum, başka bir yerde de belirttiğim gibi, NATO'nun İskandinavya ve ötesine doğru daha geniş bir şekilde genişlemesine uyuyor - Finlandiya ve İsveç'in katılımı, ABD'nin Grönland'a yeniden odaklanması - bunların hepsi önemli Arktik bölgelerini kuşatmanın bir parçası.
Etki açısından, anlaşma ABD Sahil Güvenlik'in Bering Boğazı trafiğinin yoğunlaşmasına ve olası provokasyonlara hazır olmasını sağlıyor. Her halükarda, Helsinki'deki eski ABD Deniz Ataşesi Peter Rybski durumu açıkça şöyle ifade ediyor: Arktika'daki nakliyenin seyrek olduğu dönemde Amerika, birkaç buzkıran gemisiyle idare ediyordu, ancak bu durum harekete geçilmesini gerektirecek kadar hızlı değişiyor.
Ancak riskler büyük. ABD gemi inşasında şimdiye kadar yaşanan gecikmeler can sıkıcı; maliyetler, iç programlarda olduğu gibi katlanarak artabilir. Bu yarışta jeopolitik gerilimlerin apaçık tırmandığını da söylemeye gerek yok; NATO'nun Norveç açıklarındaki tatbikatları sadece kuzeye değil, doğuya da sinyaller gönderiyor ve dünyanın en sessiz sınırı olan bir bölgede yanlış hesaplamalar yapma riski taşıyor. Bu durum çok yakında değişebilir.
Finlandiya'nın gemi yapımcıları da temkinli davranıyor: Anlaşma istihdam ve yatırım vaat ederken, Helsinki'yi daha önce pragmatik ekonomik ilişkiler sürdürdüğü Moskova'nın misillemelerine maruz bırakabilir. Bu düzenleme aynı zamanda Finlandiya'nın NATO askeri tedarik zincirlerine entegrasyonunu derinleştirerek, yüksek riskli diplomasideki gelecekteki tarafsızlığını sınırlayabilir.
Arktika'nın bu şekilde bir satranç tahtasına dönüşmesi, çok kutuplu bir yapıdan ziyade geçmiş dönemlere daha uygun ittifak reflekslerini yansıtıyor. Enerji yaptırımları veya deniz tabanı iddiaları konusunda çok fazla ısrarcı olursanız, Finlandiya Körfezi veya Asya'ya kayan LNG akışları gibi beklenmedik noktalarda misillemelerle karşılaşabilirsiniz.
Örneğin, Orta Doğu ve Ukrayna manşetlerinde yeterince yer almayan Norveç, NATO'nun İskandinavya genelinde istikrarlı bir şekilde genişlemesi ve ABD'nin "güvenlik" sloganıyla Arktik kaynaklarına erişim sağlamaya çalışmasıyla Batı'nın sessiz Arktik savaş alanı olarak da ortaya çıkıyor. Bu buz kırıcı anlaşma, ABD liderliğindeki Atlantik ekseni ile yükselen Avrasya çıkarları arasındaki çatışmayı körükleyerek kuzeye doğru yayılıyor.
Arktika'nın kontrolü, giderek daha fazla, gelişmekte olan ticaret yollarının, enerji koridorlarının ve hatta deniz altı veri kablolarının kontrolü anlamına geliyor; 21. yüzyılı tanımlaması muhtemel altyapı. ABD önderliğindeki Batı, Rusya'nın coğrafi avantajlarının gerçekliğiyle yüzleşmek istemiyor ve bu avantajları ittifaklar ve kilit darboğazları kuşatma yoluyla etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Moskova ise, anlaşılabilir bir şekilde, öz güvenini güçlendirerek ve Avrasya müttefikleriyle ortaklık kurarak karşılık veriyor.
Ana akım söylemde yeterince ele alınmayan bir boyut ise, bu anlaşmanın bir iş birliği bölgesi olarak kalması gereken bir bölgeyi daha da militarize ettiğidir. Washington'ın Arktika hedefleri yalnızca seyir güvenliği veya bilimsel araştırmayla ilgili değil; hem Rusya'yı hem de Çin'i hedef alan daha geniş bir kontrol politikasıyla da bağlantılı. Arktika iş birliği çökerse, özellikle NATO'nun Norveç sularında ve Barents Denizi'nde artan faaliyetleri göz önüne alındığında, yanlış hesaplamalar daha olası hale gelecektir. Bu hamleler, yalnızca Moskova'ya değil, aynı zamanda Kuzey Kutbu'nu ortak bir stratejik çıkar alanı olarak gören Pekin'e de sinyaller gönderiyor.
Bu bölge, savaş gemisi tarzı sinyallerden ziyade acilen diplomasiye ihtiyaç duyuyor. Her ne olursa olsun, 6,1 milyar dolarlık yatırım bir dönüm noktası teşkil ediyor. Finlandiya'nın hızlı hamleleriyle acil boşlukları kapatırken, ABD'nin uzun vadeli kapasitesini de artırıyor. Böylece Amerika, Arktika'da kalma yarışında olduğunun sinyalini veriyor. Asıl soru şu: Batı, Kuzey Kutbu'ndaki gerilimi tırmandırarak çıkarlarını mı güvence altına alıyor yoksa yeni bir alanda çatışma mı yaratıyor?

Yazar: Uriel Araujo, Antropoloji alanında doktora yapmış, etnik ve dini çatışmalar konusunda uzmanlaşmış, jeopolitik dinamikler ve kültürel etkileşimler üzerine kapsamlı araştırmalar yapan bir sosyal bilimcidir.
World Media Group (WMG) Haber Servisi
Dünya
Dünya
Dünya