Ülkenin taşımacılığının geleceği demiryollarına bağlı

Ülkemiz ulaşım altyapıları açısından net bir şekilde genişlemektedir. Lehimize birçok avantajın olduğu tam bir genişleme ülkesinden ve döneminde yaşıyoruz. Bizi yakın gelecekte ayrıcalıklı bir konuma getiren avantajlar. Goldman Sachs, Türkiye’nin 2050 yılına kadar dünyanın en güçlü dokuzuncu ekonomisi olacağını öngörüyor.

Jeostratejik konumumuzu hatırlarsak bu tahminlerin anlaşılması kolaydır. Gerçekten de, birçok yönden ayrıcalıklı bir yerdeyiz. Doğu ile Batı arasında; Avrupa ile Asya arasında; sınırımız kuzeydeki eski Sovyet Cumhuriyetleriyle ve güneydeki Orta Doğu ülkeleriyle sınır komşusuyuz. Birçok yerin ortasındayız. Birçok rota için merkezi bir noktayız.

Öte yandan, son yıllardaki ileri yönlü hareketimiz de bizim lehimize işliyor. Kendimizi gelişmekte olan bir ülkeden modern bir ülkeye dönüştürmeye olan büyük ilgimiz de buna katkı sunuyor. Bu amaçla, taahhütlerimizden biri hiç şüphesiz altyapıların modernizasyonu ile doğrudan bağlantılıdır. Özellikle, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Kuruluşu (TCDD) ile birlikte Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı sayesinde devam eden bir proje olan demiryolunda 20 yıldır yoğun bir şekilde çalışıyoruz. 2003 ve 2023 yılları arasında demiryolu ağımız 13.000 kilometreyi geçen bugünkü haline getirildi. Bu yirmi yılın en önemli kilometre taşı, ilk hattı (Ankara-Eskişehir) 2009 yılında açılan yüksek hızlı ağın ortaya çıkmasıdır.

Demiryolu taşımacılığının ülkeye çevik, güvenilir, hızlı, verimli ve sürdürülebilir hareketlilik açısından sunduğu olanaklar, bu taahhüdün geçmişte olduğundan daha fazla ivme ile bugün de devam etmesi anlamına gelmiştir. Bunun kanıtı, Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından Aralık 2022’de kamuoyuna açıklanan ulaştırma ve lojistik ana planıdır. O tarihte, önümüzdeki yirmi yılda yaklaşık 200 milyar dolarlık (183,7 milyar avro) bir yatırım açıklandı.

Bu planda demiryolu ağını 2053 yılına kadar 28.590 kilometreye çıkarmak amaçlanmaktadır. Yüksek hızlı demiryoluna gelince, bu sistemle bağlanan illerin sayısının 8’den 52’ye çıkarılması hedefleniyor. Bu, yolcu taşımacılığında demiryolunun kullanımının yüzde 6,2’ye çıkarılması anlamına gelirken, şu anda ancak yüzde 1’e ulaşıyor. Dünya Bankası ve Avrupa Birliği'nin paha biçilmez desteğine sahip olduğumuz doğrudur. Bu, önemli finansal yardıma dönüşen bir destek.

Kağıt üzerindeki tüm bu verilerle, ülkemizin son 20 yılda altyapı ve ulaşım teknolojisi şirketleri için artan önemini anlamak zor değil. Bu anlamda TCDD’nin 20 yılı aşkın süredir birlikte çalıştığı en eski ortaklarımızdan biri olan Thales’i unutamayız. Birlikte yakın bir ilişki kurmayı başardık. Thales, 1987’de Türkiye'de ilk ofisini açtığından beri daha da yakın.

O zamandan bu yana, Ankara ve İstanbul’daki iş yerlerinde 300’den fazla çalışanıyla, projelerin ülkenin taşımacılığında ve dolayısıyla vatandaşlarımızın yaşamındaki önemi nedeniyle bazıları büyük ölçekli olmak üzere bir dizi sözleşme imzalandı.

Türkiye, Thales için önemli bir ülke haline geldi. Öyle ki, 2009 yılında kurulum, yazılım testi, bakım, proje yönetimi ve yerinde eğitim sağlamak için yerel bir şirket olan Thales Transportation Systems kuruldu. Tüm bu çaba ve bağlılığın meyvesini verdiği, Ankara ve İstanbul'u birbirine bağlayan yüksek hızlı hattın Eskişehir-Sincan kesimine, Kayaş-Yerköy yüksek hızlı tren hattı için imzalanan sözleşmeye veya M10 veya M4 gibi İstanbul metro hatlarına katılımında görülmektedir.

Thales’te teknolojinin, Türk demiryollarının ülkenin omurgasını sağlamasına yardımcı olacak, güvenilir, güvenli, konforlu ve sürdürülebilir bir ulaşım aracı oluşturacak bir kaldıraç olacağına eminiz.