TÜSİAD: "Son On Yılın En Kötü Dönemi"
TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan: Ekonomide son 10 yılın en sıkıntılı döneminden geçiyoruz
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, "Göstergeler ekonomimizin belki de son 10 yılın en zor döneminden geçtiğine işaret ediyor. Buna göre, cari açık artıyor, net rezervler eksiliyor, bütçe açığı büyüyor, hayat pahalılığı satın alma gücünü düşürüyor" dedi.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi toplantısı bugün İstanbul’da düzenleniyor.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Göstergeler ekonomimizin son 10 yılın en sıkıntılı döneminden geçtiğini gösteriyor. Buna göre ihracat geriliyor, cari açık artıyor, net rezervler eksiliyor, bütçe açığı büyüyor, hayat pahalılığı satın alma gücünü düşürüyor, yüksek enflasyon bilançoları bozuyor ve işlem maliyetlerini artırıyor, mevduat ve kredi faiz oranları yükseliyor, politika faiz oranının düşüklüğüne rağmen yatırımlar canlanmıyor, TL değer kaybediyor, yabancı yatırımcı gelmiyor ve uzun süredir ilk defa ikiz açık yaşıyoruz” dedi.
SEÇİM ELEŞTİRİSİ
Özilhan’ın konuşmasının satır başları şu şekilde:
* Türkiye bunca yıllık demokrasi kültürüyle seçim yarışını adil rekabet kurallarıyla yürüyecek olgunluğa sahip. Buna karşın geçtiğimiz seçim dönemini, iktidarın ve muhalefetin, ülkemizin sorunlarını çözmek için önerdikleri programları yapıcı bir ortamda tartışarak geçirdiğimizi söyleyemeyiz. Fakat seçimleri çok yüksek katılım oranlarıyla tamamladık.
* Her parti liderinin kendi tabanına rol model olmasını, diğerini ötekileştirecek bir üsluptan kaçınması gerekiyor.
* Bu parlamento döneminde, temel hak ve özgürlüklerin yükselebilmesi için yeni bir atılım yapabilmeyi umuyoruz.
* Temel değerler konusunda netleşmeli ve çoğulcu demokrasiyi, laikliği, piyasa ekonomisini ve kurallara dayalı liberal dünya düzeninin parçası olmayı artık tartışma dışına itmeliyiz.
*En önemli sorunların başında ekonomi geliyor.
ŞİMŞEK İLE GÖRÜŞTÜLER: İTİBARI YÜKSEK PROGRAM ÇAĞRISI
* İtibarı yüksek bir ekonomi programının hazırlanarak ilan edilmesi, kilit kurumlara liyakati ön planda tutan ve piyasalara güven veren atamaların yapılması, merkez bankası başta olmak üzere ekonomi politikalarının şekillenmesinde etkili olan kurumların esas görev tanımına uygun çalışma düzenine girmesi, bu içinde bulunduğumuz tablodan çıkışta yardımcı olacaktır.
* (Mehmet Şimşek ile bu saban yapılan toplantı için) Açık ve samimi bir toplantı oldu. Şimşek'e tespit ve önerilerimizi paylaştık.
* Sayın bakanın ortaya koyacağı ekonomi programının makro ekonomik istikrar yönünden katkı sağlamasını umuyoruz.
‘PİYASAYA YOĞUN MÜDAHALE SONUÇ VERMİYOR’
* Türkiye geçmişte hem piyasa ekonomisini hem de piyasaya devletçi müdahaleleri tecrübe etmişti. Ancak ta Osmanlı'dan beri, kısa süren kısmi uygulama dönemleri hariç, piyasaya öncelik veren model gündemde oldu.
* Türkiye'de hiçbir zaman Çin'de, Sovyetler Birliğinde veya başka Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sürekli ve ekonominin her alanına yayılan bir devletçi ekonomi geleneği görülmedi. Zamanında karma ekonomi modeli çerçevesinde piyasa müdahalesini benimsemiş olan başka ülkeler gibi biz de bu anlayışı, mahsurlarını görerek, terk ettik.
* Türkiye gibi girişimci sayısı çok, rekabet ortamı oldukça gelişkin, iş yapma kültürü zengin, üretim yapısı güçlü, sosyal ve sendikal haklar tarihi köklü bir ülkede, devletin piyasaya yoğun müdahale anlayışı sonuç vermiyor.
* Demek ki, ekonomi politikalarını, bizim gibi sosyalizm geçmişi olmayan liberal demokratik ülkelerin piyasa modeli doğrultusunda düzenlemek gerekiyor.
‘DEVLET MÜDAHALE ETMEZ, ÖZEL SEKTÖRE YOL GÖSTERİR’
* Piyasa modelinde devlet, piyasa dengelerini şekillendirmek için selektif olarak müdahale etmez ama özel sektöre yol göstermek üzere veri derler, yayınlar, araştırmalar yapar, analizler ve tahminler hazırlar.
* Devlet denetim yapar, piyasaların rekabetçi biçimde işleyişini sağlayacak önlemleri alır, piyasa aksaklıklarının önüne geçer ama fiyatlar arz ve talep tarafından belirlenir. Devlet vergi toplar ve kamusal mal ve hizmetleri tedarik eder.
* Devlet ayrıca piyasa aksaklıklarının olduğu durumlarda toplumsal sonucu iyileştirmek için de müdahale eder. Örneğin çevre, bölgesel kalkınma, gelir adaletsizliği, istihdam yaratma gibi alanlar için maliye politikaları, sosyal politikalar, üretim ve dış ticaret politikaları kullanılır.
‘ÜÇ AYAKLI POLİTİKA’ ÖNERİSİ
* Türkiye ekonomisinin sorunlarının çözümü için üç ayaklı bir program gerekiyor. Bu üç ayağı makroekonomik istikrar, yapısal reformlar ve hukuk devleti oluşturuyor. Bu başlıkların üçüne de eş zamanlı başlamak gerekiyor.
* Bu durumda her birisi diğerlerinin etkinliğini artıracak ve sorunların daha kısa sürede ve daha az maliyetle çözülmesi mümkün olacak.
* İşe, her şeyden önce makroekonomik istikrarı sağlayarak başlamak gerekiyor. Enflasyon şeytanıyla mücadele ve TL'ye güveni yeniden sağlamak birinci önceliğimiz. Ancak enflasyonla mücadelenin yolu TL'ye değe kazandırmaktan geçmiyor. Çünkü TL değer kazanınca, bu durum ister istemez ithalatı ucuzlatıyor, ihracatı pahalandırıyor ve dış açık yükseliyor.
* 2001 krizi sonrasında yaşadığımız süreç bize bu dersi iyi öğretti. Bu nedenle yurtdışından para girişi yaşanması halinde TL'de ortaya çıkması muhtemel değerlenmenin önünü almak ve döviz akışını piyasada bırakmak yerine zaten zayıflamış olan Merkez Bankası rezervlerini tahkim etmek gerekiyor.
‘ENFLASYONLA MÜCADELE EDERKEN…’
* Ana hedef enflasyonla mücadele olurken, sıkı para politikası tercihleri büyümede arzu edilmeyen bir yavaşlamaya ve yaşam standartlarında bozulmaya yol açmamalı. Burada maliye politikası devreye girmeli.
* EYT uygulaması, vatandaşın hayat pahalılığı karşısında ezilmemesi için doğru olarak yapılan harcamalar, deprem felaketinin yol açtığı hasarın telafisi için tabii ki yapılması gereken ilave harcamalar gibi nedenlerle bütçe açığında ister istemez bir artış ortaya çıkıyor.
TÜSİAD BAŞKANI TURAN: İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNÜLMELİ
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ise şunları söyledi:
* Önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi olabilir. Çünkü ülkemizin potansiyelinin güçlü olduğuna inanıyoruz. Dinamik, genç nüfusumuz ve bilim insanlarımız var. Demokrasi kültürümüz köklü. Dünyaya entegre bir iş dünyamız var. Bürokratik kadrolarımızın sorunları çözme kapasitesi yüksek.
* Uluslararası rekabet gücümüzü artırmamız gerekir. Bilim, teknoloji ve sanattaki sıralamamızı üst sıralara taşıyabiliriz. Bunun için de konuşmak, söyleşmek gerekiyor.
* Cumhuriyet yönetimi toplumun tüm vatandaşlarının eşit katılımı üzerine kuruludur. Temel beklentimiz eşit vatandaşlık konusunda ileriye gitmek. Toplumun farklı kesimleriyle inanç, etnik kimlik, sınıf farkı gözetmeden Türkiye hayalimizi konuşmaya başladık.
* Toplumun yarısını oluşturan kadınların hala şiddet görmesi, Türkiye’nin ikinci yüzyılına yakışmıyor. Beklentilerimizden biri de İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesidir.
* Kadınların ve erkeklerin toplumsal hayata eşit katılımı olması gerektiğine inanıyoruz, parlamentodaki kadın oranının yüzde 20’ye yükselmesine rağmen toplumun yarısının temsiline göre yetersiz olması, sorumluluğumuzu artırıyor.
‘DİĞER TALEBİMİZ, EĞİTİM REFORMU’
* Yeni döneme ilişin bir diğer talebimiz de, eğitim reformu.
* Gençlerimizin iyi yabancı dil konuşmasını sağlamalıyız. Dünyadaki gelişmeleri takip edebilmeli, eğitim sistemimiz tüm çocuklarımıza fırsat eşitliği sağlamalı. Tüm çocuklarımıza kreşlerden başlayarak kaliteli eğitim vermeliyiz. Büyümenin nimetlerinden sadece iyi bir eğitimi finanse edebilenler yararlanmamalı. Bu unsurları hayata geçirecek bir eğitim reformunu hızla gündeme almalıyız.
* Demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği gündemimizin önemli konuları.
‘FAİZ DÜŞÜRÜLMESİNE RAĞMEN KREDİYE ERİŞİM ZORLAŞTI’
* Göstergeler ekonomide ciddi bir tabloya işaret ediyor. Hem cari açık hem bütçe açığı veriyoruz. Çifte açık, çözülmesi zor bir denklem yaratıyor.
* Gösterge faiz oranının sürekli olarak düşürülmesine rağmen reel sektörün kredi erişimi giderek zorlaştı, ticari kredilerin artış hızı enflasyonun bir hayli altına indi, finansmana erişim sorunu yatırımları baskıladığı fiyatların ekonominin gerçeği yansıtmaz hale gelmesi özel sektörün risk ve getiri hesaplamalarını güçleştirdi. Bu da yatırım kararlarının ertelenmesi ne yeni istihdam yaratma kapasitelerinin azalmasına ve büyümenin de zayıflamasını yol açtı.
‘ŞİMŞEK İLE YAPICI BİR TOPLANTI GERÇEKLEŞTİRDİK’
* Sayın bakanın da ifade etmiş olduğu gibi (Şimşek) kolay çözümler ya da hızlı sonuç verecek yöntemler bulunmuyor olsa da şeffaflık, hesap verebilirlik ve öngörülebilirlik prensipleri doğrultusunda kural temelli politika yapımına bağlı kalınması, ekonomideki bu zor durumun aşılmasını sağlayacaktır.
* Sayın bakanla son derece faydalı ve yapıcı bir toplantı gerçekleştirdik. Önerilerimizi paylaştık. Ekonomik ve sosyal konseyin toplumun çeşitli temsilcilerinin katılımıyla ekonomik ve sosyal sorunları ile bunlara ilişkin çözüm üretilmesi konusunda önemli katkısı olacağını değerlendirmekteyiz.
‘ENFLASYON SORUNU BİR SÜRE DAHA DEVAM EDECEK’
* Enflasyon gerilemiş gözüküyor ancak TL’deki hızlı değer kaybı bir süre daha bu sorunun bizimle kalacağını gösteriyor. Oysa ki sağlıklı büyümenin ilk şartı fiyat istikrarı. Parasal istikrarı sağlamanın görevi merkez bankasına verilmiştir.
* Önümüzdeki dönemde merkez bankasının bağımsızlıkla birlikte bu misyonu yerine getireceğini görmek en büyük dileğimiz.
‘PİYASA ENGELLERİNİ KALDIRMALIYIZ’
* Türkiye ekonomisinin tek sorunu enflasyon ve faiz değil. Umuyorum ki para politikalarında başarıyı yakalarız, artık para politikasını konuşmaktan vazgeçeriz. Böylece asıl konuşmamız gereken konuya odaklanabiliriz. Gelir dağılımının iyileştirilmesi, büyümenin kapsayıcı olması ilkelerini unutmamalıyız. Vergi sistemini daha adil hale getirmeliyiz. Sosyal koruma yardımlarını daha etkin yapmalıyız. Mevcut üretim yapımızı güncellemeliyiz. Daha fazla katma değer yaratmalıyız.
* Finansmana erişimi iyileştirmeliyiz. Son 2 ayda sanayi, verimlilik raporları yayımladık. Verimliliği artırmalıyız, bu artış sınırlı. Her firmanın verimli olmasını sağlamamız gerektiği gibi kaynakların eşit dağılımını da sağlamalıyız. Rekabet koşullarını daha adil hale getirmeliyiz. Piyasa engellerini kaldırmalıyız.
‘AB İLE İLİŞKİLERİN CANLADIRILMASI TALEBİ’
* Beyin göçünü durdurmalıyız.
* Seçimler sonrası dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılması hem bizim hem Avrupa’nın ortak menfaatinedir.
‘GERÇEK BEKA SORUNU DEPREM’
* Gerçek beka sorunu deprem.
* Kurumlarımızı güçlendirerek afet yönetiminde planlı ve katılımcı bir süreci hayata geçirmeliyiz. Siyasi kutuplaşmanın ve kısa vadeli önceliklerin, bu gerçek beka sorunun gölgesine izin vermeyelim. Marmara Bölgesi için çalışmalarımızı süratle tamamlayalım. Deprem deyince aklıma Voltaire’in Candide ya da İyimserlik başlıklı kitabı geliyor.