Türkiye Tarımında Biyolojik Tehdit

Türkiye Tarımında Biyolojik Tehdit: İstilacı Böcekler Üzerinden Küresel Ekosistem Manipülasyonu ve Biyojeopolitik Bir Komplo Teorisi

Prof.Dr. İ. Hamit HANCI, Adli Bilimciler Derneği Başkanı 
 
Av.Dr. Alp ASLAN, ADBİD Adli Yöneylem Komisyonu Bşk.
 
Halyomorpha halys (kahverengi kokarca) ve Anoplophora chinensis (turunçgil uzun antenli böceği) türlerinin Türkiye ekosistemine sızdırılmasıyla başlayan ekolojik kriz, biyolojik silah potansiyeli ve uluslararası aktörlerin müdahalesi bağlamında analiz edilmektedir. 
 
Bulgular, bu istilacı türlerin sadece tarımsal üretimi değil, aynı zamanda Türkiye’nin gıda güvenliğini, kırsal ekonomisini ve ulusal güvenliğini tehdit eden çok katmanlı bir komplo planının parçası olduğunu ortaya koymaktadır. 
 
Özel biyoteknoloji şirketlerinin, istihbarat servislerinin ve ulke içi çıkar çatışmalarının bu süreçteki rolleri, biyopolitik yönetişimin karanlık yüzünü gözler önüne sermektedir.
 
Son on yılda Türkiye'nin tarım ekosisteminde, daha önce doğal yayılım alanı dışında kalan istilacı türlerin ani ve sistematik bir şekilde çoğaldığı gözlemlenmiştir. 
 
Özellikle Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgelerinde tespit edilen Halyomorpha halys ve Anoplophora chinensis türleri, sadece biyolojik bir tehdit değil, aynı zamanda biyojeopolitik bir manipülasyonun araçları haline gelmiştir. 
 
Sayılan neticeler, ekolojik veriler, devlet 
raporları, istihbarat belgeleri sızıntıları, akademik yayınlar ve tarım politikalarına ilişkin iç yazışmaların içerik analizine dayanmaktadır. Özellikle 2019–2024 dönemine ait Bitki Koruma Genel Müdürlüğü kayıtları, AB ve ABD biyogüvenlik ajanslarının raporları ile karşılaştırmalı değerlendirme yapılmıştır. 
 
1. Ekolojik Etki ve Tarımsal Yıkım
Halyomorpha halys’in özellikle fındık, elma ve armut üretimine; Anoplophora chinensis’in ise turunçgil ve zeytin ağaçlarına verdiği zarar, 2022–2024 arasında toplam 3,2 milyar dolarlık ürün kaybına yol açmıştır. 
Böceklerin yayılım hızının doğallaşmış bir türden beklenenin üzerinde olduğu, bu nedenle kontrollü bir sızdırma ihtimalini gündeme getirdiği görülmektedir.
 
2. Jeopolitik Vektörler ve Endüstriyel Manipülasyon
İlk çıkış noktası olarak Gürcistan sınırına yakın bölgelerde yani Artvin civarinda gözlenen yoğunlaşma, NATO biyolojik tehdit izleme ağının radarına takılmıştır. 
 
Ardından Türkiye’nin ithalat yoluyla aldığı “biyolojik gübre ve tarım destek ürünlerinin” bir kısmında, bu böceklerin yumurta formlarına rastlandığı belgelenmiştir.
 
 İncelenen ürünlerin büyük kısmı, Avrupadan bir ulke  merkezli bir biyoteknoloji firması tarafından tedarik edilmiştir; bu firma daha önce ABD Savunma Bakanlığı ile biyolojik tehdit programlarında yer almıştır.
 
Bu firmaya danışmanlik veren bazi burokratlarin erken emekli olduklari soylenmektedir.
 
Bu bulgular, böceklerin doğal yayılım değil, kontrollü bir biyolojik operasyon sonucunda Türkiye ekosistemine yerleştirildiği ihtimalini güçlendirmektedir. Gıda ve tarım altyapısına yönelik bu tür saldırılar, savaşsız işgal stratejileri kapsamında değerlendirilebilir. 
 
Ayrıca, bu süreçte Türkiye’nin daha fazla kullanmaya basladıgi  biyoteknolojik çözümler (örneğin böcek-sterilizasyon kitleri, genetik pestisit ürünleri), ülkenin tarımsal egemenliğini tehdit etme riski taşimaktadir.
 
Bir diğer tehlikeli unsur, bu istilacı türlerin sadece ekosistemi değil, halk sağlığını da tehdit etmesidir. ABD Çevre Koruma Ajansı’nın 2021 tarihli bir iç yazışmasına göre, Halyomorpha halys’in bazı virüslerin taşınmasına aracılık edebileceği yönünde laboratuvar verileri bulunmaktadır. Bu durum, biyolojik silah olarak kullanılma potansiyelini açıkça göstermektedir.
 
Türkiye’ye yönelik biyolojik manipülasyonların tarım sektörü üzerinden yapılabileceği ve görünürde zararsız böceklerin çok katmanlı bir küresel oyunun piyonları haline getirilme riski soz konusidir.
 
 Devletin bu tehdide karşı refleksi daha güçlü olmalidir.
 
Ozel çıkar ağlarınin ve uluslararası istihbarat servislerinin ekosistem üzerinde nüfuz kazanmalarinin önüne gecilmelidir. 
 
Türkiye'nin bu biyopolitik saldırıya karşı direnebilmesi için ulusal biyoegemenlik stratejilerini geliştirmesi, yerli tarım teknolojilerine yatırım yapması ve  hayati önem taşımaktadır.