PKK Silah Bıraktı Peki Şimdi Ne Olacak?
Neden Devlet Kuramadılar…? Geç Uluslaşma Süreci Örgütleri Neden Başarısız Oldu? Neden devlet kuramadılar…?
20. Yüzyılın ikinci yarısında; Emperyalizmin Afrika’daki sömürgelerini terk ederek kıtada bağımsız devletlerin ortaya çıkmasına yol açması; dünyanın değişik coğrafyalarında farklı etnisitler ve dinler için, kendi kimliklerini gündeme getirerek silahlı mücadeleye yönelmelerine sahne oldu.
Ancak yine 1960’larda dünyada önemli başka değişimler ortaya çıktı. Modernite ve ulus devlet kavramları arasındaki ilişki ve geç uluslaşan ülkelerin modernist, üniter - ulus – devletler olarak ortaya çıkışı da bu tarih itibariyle zayıflamaya başladı.
1960'larda Mc Luhan'ın "küresel köy" kavramını ortaya attığı tarihten günümüze ise; modern anlamda ulus-devlet kavramı aşınmaya uğradı ve geç uluslaşan toplulukların mücadelesi "tam bağımsızlık"tan uzaklaşarak farklı boyutlara evrildi.
Öcalan'ın özellikle son yıllardaki yazılarında ve savunmalarında postmodernizm, demokratik konfederalizm ve ekolojik toplum gibi kavramlara yer verdiği görülmektedir. Michel Foucault, Immanuel Wallerstein ve Murray Bookchin gibi düşünürlerden etkilenerek; devlet, iktidar, modernite ve ulus-devlet eleştirileri yapan Öcalan'ın geldiği son nokta postmodernizmdir.
PKK Kurucusu Abdullah Öcalan uzun zamandır ulus – devlet sosyalizminin bittiğini; demokratik ulus sosyalizminin Türkiye Cumhuriyeti içinde (ortak vatanda) hayata geçirilebileceği tezinin savunuyordu. Dünya konjonktürünün geldiği küresel sistem aşamasında; geç uluslaşan etnisitelerin devletleşebilme şansı yok denecek kadar az. Öcalan ve PKK bunun farkında; ancak bizi yönetenlerin çok farkında olduklarını söyleyemeyiz.
Konunun felsefi ard planı dışında; siyasal ve sosyal somut gelişmeleri de aşağıdaki gibi
IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu), Tamil Kaplanları (LTTE), ETA (Bask Yurdu ve Özgürlük), FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ve PKK (Kürdistan İşçi Partisi)—devlet kuramamış olmasının sebepleri hem iç dinamiklerle hem de uluslararası faktörlerle ilgilidir. Her biri farklı coğrafya ve tarihsel bağlama sahip olsa da, devlet kuramamış olmalarının ortak bazı nedenleri şunlardır:
* Askerî Başarıda Sınırlılıklar
Bu grupların bazıları (örneğin Tamil Kaplanları) geçici olarak geniş toprakları kontrol etmiş olsa da, bu kontrol hiçbir zaman sürdürülebilir, uluslararası tanınan bir egemenlik düzeyine ulaşamadı. Askerî başarı, bir devleti kurmak için yeterli değildi.
* Uluslararası Tanınma Eksikliği
Devlet kurmak için sadece fiilî kontrol yeterli değildir; diplomatik tanınma şarttır. Bu grupların hiçbiri geniş çapta uluslararası meşruiyet sağlayamadı. Örneğin FKÖ, Filistin’i temsil etse de BM’de gözlemci devlettir; tam egemen bir devlet statüsünde değildir.
* Merkez Devletlerin Direnci
İngiltere (IRA), Sri Lanka (LTTE), İspanya (ETA), Türkiye (PKK) gibi merkez devletler bu grupların bağımsızlık taleplerine sert şekilde karşı koydu. Bu ülkeler, kendi toprak bütünlüklerini korumak adına hem askerî hem siyasi olarak büyük önlemler aldı.
* İç Bölünmeler ve Zayıf Yönetim
Bazı örgütler içinde ideolojik, etnik veya liderlik çatışmaları yaşandı. Bu durum, güçlü bir merkezi yönetim kurmalarını zorlaştırdı. Örneğin FKÖ içinde Hamas-Fetih ayrılığı Filistin yönetimini zayıflattı.
* Uluslararası Güç Dengeleri ve Çıkarlar
ABD, Rusya, AB gibi büyük güçlerin çıkarları bu grupların lehine şekillenmedi. Bu devletlerin çoğu, bu grupları “terör örgütü” olarak tanıdı ve devletleşme süreçlerine karşı çıktı.
* Halk Desteğinin Sınırlılığı
Bazı bölgelerde bu örgütlerin uyguladığı şiddet, kendi halklarının bile desteğini azaltmıştır. Bu da kitle tabanlı bir devletleşme projesi yürütmelerini zorlaştırmıştır.
Bu yapıların devlet kuramama sebepleri genel geçer olarak bu şekilde açıklanabilir. Ancak biz yazının girizgah kısmından sonra asıl meseleye gelebiliriz. Ülkenin büyük çoğunluğunun PKK – Terör Sorunu olarak nitlendirdiği, bir kısmının ise kürt sorunu olarak kavramlaştırdığı yarım asırdır ülkeyi meşgul eden sorun bugün örgütün kendini feshetme kararını açıklaması ile yeni bir aşamaya evrildi.
Peki devlet kurmak için yola çıkan PKK yukarıda bahsedilen şartların hangilerini yerine getirebildi ve neden bu hedefinden vazgeçti?
PKK; Halk Desteğini sınırlı olsa da sağladı. Kürtlerin demokratik hakları ve bağımsızlığı için mücadele ettiği algısını iyi yönetti ve kitlesinin bir bölümünü peşinden sürükledi.
Ortadoğu’da çıkarları olan, Uluslararası Güçlerin desteğini aldığını söyleyebiliriz. Özellikle ABD ve AB ülkeleri PKK’yı terör örgütü olarak görürken, Suriye uzantısı PYD / YPG’yi, IŞID’a karşı mücadeleleri sebebiyle kahraman ilan ettiler.
PKK açısından diğer koşullar çok olumlu değildi. Örneğin, Askerî Başarı sağlayamadı, Türkiye Cumhuriyeti NATO’nun ikinci büyük gücüydü ve bu yüzyılın ilk çeyreği dışında merkezi üniter devlet direnci – refleksleri oldukça gelişmişti. Uluslararası anlamda terör yapılanması olarak görülmesi ve iç bölünmeleri de örgütün diğer handikaplarıydı.
PKK açısından dünyanın ve ortadoğu’nun geldiği noktada silah bırakma çıkış yolu olarak görülebilir.
PKK’nın Silah Bırakma Kararında ABD Etkisi
ABD’nin bölgeye ilgisi Geçtiğimiz yüzyılın başında Wilson Prensipleri ile başlar. Bunlar; Amerika Birleşik Devletleri başkanı Woodrow Wilson'ın 8 Ocak 1918 günü ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmada bahsettiği ilkelerdir. Bu ilkelerde; Osmanlı İmparatorluğu'nu doğrudan ilgilendiren 12. madde nüfus çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölgelerde Türk egemenliğini güvence altına alırken diğer ulusların güvenlikleri ve özerk olarak gelişimlerinin sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Yaklaşık yüz yılı aşkın süredir ABD bölge ile ilgilidir. İngiliz Emperyalizminden devraldığı bölge hedeflerini sürdürmektedir. Bu hedefler Türkiye’nin çıkarlarıyla çatışırken; kürtlerin çıkarlarıyla çakışmaktadır.
Şimdi gelelim günümüze; PKK’nın silah bırakma ya da bırakmama kararında ABD’nin dolaylı bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu etki yönlendirici düzeydedir. ABD doğrudan PKK’yla resmi ilişki kurmaz, ancak onun uzantısı olarak görülen Suriye’deki YPG/SDG ile olan ilişkileri nedeniyle PKK’nın stratejik kararlarında etkili bir aktördür.
ABD, 1997’den beri PKK’yı resmî olarak “terör örgütü” olarak tanımaktadır. Dolayısıyla doğrudan bir destek veya müzakere söz konusu değildir.
ABD –YPG/SDG İlişkisi: Dolaylı Etki
ABD, 2014’ten itibaren IŞİD'e karşı mücadelede Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş birliği yaptı. SDG’nin belkemiğini oluşturan YPG, ideolojik ve kadrosal olarak PKK ile bağlantılıdır. Bu ilişki PKK’nın bölgesel güç kazanımı ve uluslararası meşruiyet beklentisini artırmıştır. Bu durum PKK’nın silah bırakma yerine bekle-gör veya pozisyon güçlendirme stratejilerine yönelmesine neden olmuştur.
ABD'nin Rolü: Zaman Zaman Baskı Unsuru
ABD, özellikle I. Açılım Süreci döneminde (2013–2015), Türkiye ile ilişkileri düzeltme amacıyla PKK’nın pasifleştirilmesini dolaylı olarak desteklemiştir. Ancak sahada etkili olabilecek bir baskı mekanizması oluşturmamıştır. Zira PKK'nın ana karar alıcıları üzerindeki ABD etkisi sınırlıdır. Öte yandan ABD, Türkiye’ye karşı PKK kartını dolaylı diplomatik baskı unsuru olarak zaman zaman elinde tutar. ABD, PKK’ya doğrudan “silah bırak” demez ama bölgedeki politikaları PKK'nın stratejik kararlarını etkiler. YPG/SDG üzerinden sağlanan destek, PKK’nın kendini daha güçlü hissetmesine neden olabilir. Buna karşılık, ABD-Türkiye ilişkilerinde gerilim yaşandığında, PKK da buna göre pozisyon alır.
***
Bu güne kadar bazı demokrat çevreler; kürt sorununun çözümünün Türkiye’yi demokratik bir ülke haline getireceği yanılsamasına düştüler. Yaşanan süreç göstermektedir ki; ülkemiz her geçen gün otoriterleşirken AKP – MHP – PKK Ekseni ülkeyi barışa götürdüğünü iddia etmektedir.
PKK’nın silah bırakması, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini tek başına sağlamaz, ancak bazı önemli koşullar yerine getirilirse demokratikleşmeye ciddi bir katkı sağlayabilir. Bu soruya gerçekçi bir çerçeveden bakmak gerekir.
Silah Bırakmanın Olumlu Etkileri Şiddetin Bitmesi ve Güvenlik Alanının Normalleşmesi: Silahlı çatışmanın bitmesi, özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde sivil yaşamın normalleşmesini, yatırımların artmasını ve demokratik ortamın gelişmesini kolaylaştırır.
Kürt Sorununun Sivil Zeminlere Taşınması: Şiddet ortamı ortadan kalktığında, Kürt sorunu daha rahat bir şekilde parlamento, medya, akademi gibi demokratik platformlarda tartışılabilir.
İfade ve Örgütlenme Özgürlüğünün Genişlemesi: AKP – MHP İktidarının güvenlik bahanesiyle uyguladığı baskıcı politikalar (özellikle medya, STK’lar ve siyasi partiler üzerindeki) yumuşayabilir.
Siyasi Temsilin Güçlenmesi: DEM ve benzeri legal Kürt partileri daha etkin rol oynayabilir, bu da temsil krizini azaltabilir.
AKP – MHP’nin Güvenlikçi Politikaları Devam Ederse: PKK silah bıraksa bile AKP - MHP, otoriter reflekslerini devam ettirirse (örneğin siyasi tutuklamalar, kayyum atamaları), demokratikleşme sağlanamaz.
Kürtlerin Demokratik Talepleri Göz Ardı Edilirse: Anadilde eğitim, yerel yönetim yetkileri, kültürel haklar gibi talepler karşılık bulmazsa, silahsız ortam olsa bile siyasi gerilim devam eder.
Toplumsal Barışın İnşası İhmal Edilirse: Yıllarca süren çatışmanın yarattığı travmalar, ötekileştirme ve kutuplaşma giderilmeden sadece “silah bırakma” ile demokrasi gelmez.
PKK’nın silah bırakması, demokratikleşme için bir fırsat yaratır; ama bunu değerlendirmek, AKP – MHP’nin ve genel anlamda toplumun atacağı adımlara bağlıdır. Silahların susması barışın ön koşulu olabilir ama barış = demokrasi değildir. Demokrasi, ancak kurumların güçlenmesi, özgürlüklerin garanti altına alınması ve adaletin herkese eşit işlemesiyle mümkün olur. PKK’nın silah bırakması, tek başına Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamaz; ancak önemli bir katkı sağlayabilir. Bu konuyu daha net anlamak için birkaç boyutuyla ele almak gerekir:
* Şiddetin Bitmesi, Sivil Alanın Genişlemesi
Silahlı çatışma ortamı, genellikle güvenlikçi politikaları meşrulaştırır. İktidar, olağanüstü önlemler alır; basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, siyasi katılım gibi alanlarda baskılar artar. PKK silah bırakırsa:
Devletin güvenlikçi refleksleri azalabilir, Sivil siyasetin önü açılabilir, Kürt meselesi daha çok demokratik siyasetle çözülmeye çalışılabilir.
* Kürt Sorununun Demokratik Zeminlere Çekilmesi
Silahlı mücadele sürdükçe, Kürtlerin talepleri çoğu zaman terörle ilişkilendirilerek bastırılabiliyor. PKK’nın silah bırakması durumunda: Kürt siyasi hareketleri (örneğin DEM Parti) meşru aktör olarak daha fazla alan bulabilir, Yerel yönetim reformları, dil hakları, kültürel özerklik gibi talepler tartışılabilir hale gelir, Parlamento zemini güçlenebilir.
* Demokratikleşme İçin Gerekli Ama Yeterli Değil
PKK'nın silah bırakması bir fırsat yaratır ama: Hukukun üstünlüğü, Yargı bağımsızlığı, Medya özgürlüğü, Kuvvetler ayrılığı gibi yapısal reformlar olmadan gerçek demokratikleşme sağlanamaz. Yani silahsızlanma ortamı bu reformlar için zemini iyileştirir ama garantilemez.
*İktidarın Tutumu Belirleyici Olur
Geçmişte (özellikle 2013-2015 açılım süreci döneminde) görüldüğü gibi, silahlı çatışmalar dursa bile İktidarın: Kürt sorununu demokratik yollardan çözmeye niyeti yoksa, Muhalefet partileri üzerinde baskıcı politikalar devam ediyorsa, o zaman demokratikleşme de sınırlı kalır.
PKK’nın silah bırakması, demokratikleşme için olumlu ve önemli bir adım olur, ancak bunu takip eden hükümet politikaları ve yapısal reformlar belirleyici olacaktır. Türkiye'nin demokratikleşmesi için bu sadece bir başlangıç noktası olabilir.
Bu ülkenin tüm yurttaşları barıştan ve demokrasiden yanadır. Ancak AKP – MHP hükümeti kendi otoriter iktidarlarını sürdürmek için PKK ile görüşüyorsa; ülkemiz için daha zor günler yaşanacak anlamına gelir. Bunu hiçbirimiz istemez. Ayrıca geçen 50 yılda kaybettiğimiz insanlarımızın – şehitlerimizin – yakınlarının da hassasiyetlerine de dikkat etmek gerekir.