Paniğe Değil Bilime İhtiyaç Var
Öğrencilere ağız ve diş sağlığı konusunda önemli bilgiler aktaran diş hekimleri, öğrencilerle tek tek ilgilenerek diş taraması da yaptı. Çalışmalar hakkında bilgi veren İzmir Diş Hekimleri Odası (İZDO) Yönetim Kurulu Üyesi Melis Daraoğlu Gürel, “İZDO olarak geleceğin büyükleri çocuklarımıza yönelik ağız ve diş sağlığı taraması gerçekleştirdik. Onlara diş nedir? Çürük nasıl oluşur? Sağlıklı beslenme nasıl olur? ve Dişler nasıl fırçalanmalıdır? gibi farklı sorular sorarak ayrıntılı bilgiler verdik” dedi. DÜZENLİ DİŞ FIRÇALAMAK ÇOK ÖNEMLİ Gerçekleştirdiği sunumda öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Gürel, sözlerine şöyle devam etti: “Uzun süre biberon ve emzik kullanan çocukların ön dişlerinde çürük görülebiliyor. Çocuklar koşup oynarken ağızlarını çarparak dişleri kırılabiliyor veya diş, köküyle birlikte yerinden çıkabiliyor. Eğer küçük bir kırıksa dolguyla müdahale edilmesi gerekiyor. Fakat diş tamamen yerinden çıkarsa bir bardak sütün içine koyup en kısa sürede bir diş hekimine başvurulması gerekiy
Geçtiğimiz hafta İstanbul ve çevre illerde de hissedilen bir deprem meydana geldi. AFAD, merkez üssü Marmara Denizi Gemlik Körfezi olan depremin büyüklüğünü 5,1 olarak açıkladı. Paniğe sebep olan deprem, uzmanların yakın zamanda gerçekleşmesini muhtemel olarak gördüğü Büyük Marmara Depremi’ni akıllara getirdi. Depremin değil tedbirsizliğin ve yanlış yapılaşmanın asıl korkulması gereken şey olduğunu vurgulayan İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, “Adım adım yaklaşan büyük bir deprem tehlikesi varken panikle değil akıl ve bilimle hareket etmek gerekiyor. Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de kentsel dönüşümün hızlanması, herkesin su ve ısı yalıtımı ile güvenliği sağlanmış binalarda yaşamını sürdürmesi büyük önem taşıyor” dedi.
Türkiye dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinde bulunuyor. Deprem gerçeğini değiştiremeyiz ancak depremle yaşamayı öğrenip güvenli kentler inşa edebiliriz. Aklın ve bilimin yolu kurallara uygun, doğru yapılaşma ile bina yıkımlarına ve buna bağlı olarak deprem sebepli ölümlere son verilebileceğini gösteriyor. Özetle deprem değil yanlış yerde, standartlara uygun olmadan yapılan denetimsiz binalar öldürüyor.
Her deprem olduğunda “Büyük Marmara depremi yaklaşıyor mu?” paniği yaşamak yerine tedbirlerin hızla alınması gerektiğine dikkat çeken İZODER Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu şunları söyledi: “Ülkemizdeki yapı stokunun çok büyük bölümü betonerme binalardan oluşuyor. Önümüzdeki süreçte korozyonun betonarme binalardaki yıkıcı etkisini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde hiç vakit kaybetmeden mevcut bina stokumuzun incelenmesi lazım. Bu inceleme sonucunda binalar; “yeterli dayanıma sahip olan güvenli binalar”, “güçlendirilerek güvenli hale getirilebilecek binalar” ve “güvenli olmayan binalar” tespit edilmeli. Güvenli olmayan binaların, vakit kaybetmeden kentsel dönüşüme tabi tutulmaları ve yeniden inşa edilmeleri gerekiyor. Yeni binalarımızı ise ülkemizin deprem gerçeğini göz önüne alıp zemine uygun, kaliteli malzemelerle mevzuatlara uygun şekilde projelendirerek inşa etmeli ve inşa ettiğimiz bu binaları su ve ısı yalıtımıyla korozyona karşı korumalıyız.”
Korozyon 5 yıl gibi kısa sürede binaları çürütmeye başlıyor!
Korozyonun depremlerin yol açtığı büyük yıkımların en önemli nedenlerinden biri olduğuna dikkat çeken İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, “Suyun taşıyıcı yapı elemanlarına nüfuz etmesi, betonun içindeki demirin paslanmasına yani korozyona neden oluyor. Korozyon ise yapının yük taşıma kapasitesini azaltıyor. Betonarme yapıların sağlıklı bir şekilde, tasarım ömürleri süresince işlevlerini sürdürebilmesi için yapının tamamının standartlara uygun şekilde ısı ve su yalıtımı ile korozyondan korunması gerekiyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Erdoğdu’nun araştırmasına göre; suya maruz kalan bir donatının, 5 yılın sonunda taşıma kapasitesinin yüzde 50’sini, 15 yılın sonunda yüzde 90’ını, 24 yılın sonunda ise tamamını kaybettiğini ortaya koyuyor. Yani herhangi bir deprem ya da dış etken olmadan bile sadece donatı korozyonu ile bir yapının çökmesi söz konusu. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, yüzde 79’u hasarlı bulunan 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 64’ünde korozyon tespit edilmişti” dedi.
Türkiye’de toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’si su yalıtımlı
Hayati öneme sahip olmasına rağmen Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliğinin sadece 5 yıl önce yürürlüğe girdiğini dile getiren Emrullah Eruslu, “Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2018’den itibaren inşa edilen ve zorunlu olarak su yalıtımı yapılan bina sayısı toplam yapı stokunun sadece yüzde 1,5-2’sini oluşturuyor. Yaklaşık 10 milyon bina, 22 milyonun üzerinde konutun bulunduğu ülkemizde, böylesine yıkıcı depremler yaşanırken bu oranlar hem üzücü hem kabul edilebilir değil. Artık önümüze bakmalı ve bundan sonra inşa edilecek tüm binalar için su yalıtımı ile güçlendirilmiş, en az 100 yıl kullanım ömrü olacak güvenli, enerji verimli, sağlıklı ve konforlu yapılar inşa etmeliyiz. Bunun için de zemin etüdünün doğru yapılması, yapının tekniğine uygun olarak tasarlanması, iç ve dış etkenlerden yalıtım ile korunması ve denetlenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Kiralayacağınız ya da satın alacağını evlerde mutlaka su ve ısı yalıtımı olmalı
Son olarak ev satın alacak veya kiralayacaklara hayati önemde önerilerde bulunan Eruslu, açıklamalarını şu sözlerle bitirdi: “İlk aşamada binanızın ruhsat durumunu ve tarihini sorgulayın. Ülkemizde yapı ruhsatı alabilmek için 14 Haziran 2000 tarihinden itibaren ısı yalıtımı yapılmasının, 01 Haziran 2018’den itibaren ise su yalıtımı yapılmasının zorunlu olduğunu bilerek binanın yalıtım durumunu sorgulayabilirsiniz. Binanın ara katlarındaki dış duvarlarındaki su izleri, sıva kabarıklıkları, mantar ve küf oluşumları yapıda ısı yalıtımı eksikliğini gösterir. Kiralayacağınız veya satın alacağınız konutun içini gezerken başta kuzey cepheleri olmak üzere tüm duvarlarını kontrol edin. Eğer çatı katında oturacaksanız tavanları ve tavan ve dış duvar birleşimlerindeki köşeleri aynı şekilde su izleri, sıva kabarıklıkları ve yapısal çatlak olup olmadığına bakın. Bu problemler ile karşılaşırsanız yapıda ısı yalıtımı ve/veya su yalıtımı eksikliğine işaret eder. Sadece oturacağınız daireyi kontrol etmeniz yeterli değil. Yapıya gelecek suyu uzaklaştıracak olan bir drenaj sistemi olup olmadığını sorun. Yapısal çatlakların olup olmadığı ve demirleri açığa çıkıp çıkmadığını mutlaka takip edin. Kolon kiriş gibi taşıyıcı elemanlara zarar verilmediğinden emin olun. Yapının temelinde su yalıtımı yapılıp yapılmadığını sorgulayın. Binanın bodrumunda perde duvar, kiriş ya da kolonlarda su izleri, çatlaklar, su ve nemden kaynaklanan siyah lekeler ya da pamukçuklar yapının temelinde su yalıtım problemi olduğunu gösterir. Sonradan binanın çatısına, tuvalet, banyo gibi suyun kullanıldığı ıslak hacimlerine su yalıtımı, dış cephelerine ise dıştan ısı yalıtımı yapılması mümkündür. Ancak binanın temellerine sonradan su yalıtımı yapılarak binanın suyun zararlı etkilerinden korunmasının mümkün olmadığı unutulmamalıdır.”