Özgür Özel Muhalefet Dersi Veriyor
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'yi de sert sözlerle eleştirdi. CHP Genel Başkanı, iktidara yakın medyaya ise Gazze'yle ilgili anlaşma üzerinden "67 bin cenaze var orada. Siz İsrail'in düğün evinin defçisi gibi davranıyorsunuz. Yazıklar olsun hepinize!" diye seslendi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Erdoğan'ın son dönemde ABD Başkanı Trump'la yakın seyreden ilişkilerine ve buna sık sık vurgu yapan iktidar çevrelerine dikkat çeken Özel, "Erdoğan'ın ne arkasına diziliriz, ne yanına diziliriz. Ne zamanki bu zulüm sürer bunun için içeride mücadele eder, dışarıda anlatırız. Filistin'in dostuyuz. Zalimlerin karşısındayız. Trump'tan medet umanlara söylüyoruz. Mübarek olsun Trump'ınız. Onun da karşısındayız" dedi.
CHP Genel Başkanı, "Terörsüz Türkiye" adı altında devam eden sürece ilişkin ise "Komisyona girerken de söyledik. Bütün muhataplara söyledik. 'Anayasa tartışmalarına girmeyiz. Varsanız biz yokuz' dedik. Oradaki güvenceden sonra buradayız. 'Terörsüz Türkiye' ama 'demokratik Türkiye' dedik. Bir yandan ayların boşa gittiği, bir yandan farklı hesapların yapıldığı bir yerde değiliz" ifadelerini kullandı.
Özel'in konuşmalarından satır başları şöyle:
"ERDOĞAN, HİÇ KUSURA BAKMA O DEVİR KAPANDI"
"Avrupa'daki programlarımız yurtiçinden ve yurtdışından büyük bir ilgi gördü. Tabi ilgi gösterenlerin başında Sayın Erdoğan var. Çünkü Erdoğan öyle bir anlayışa sahip ki, geçmişte kendine helal olan şimdi onun yönettiği ülkede muhalefete haramdır. Onun sevabı bizim günahımız olacak. O bir çerçeve çizecek. Muhalefet onun içinde yapılacak. Çizdiği sınırların dışına çıkılmayacak. Her türlü zulüm sessizlikle karşılanacak o iktidarını sürdürecek. O devir kapandı. Hiç kusura bakmasın, o devir kapandı."
"DEVLETTEN TAZMİNAT ALACAKSIN, BU ŞİKAYET OLMAYACAK"
Ayrıca Türkiye'de üniversitelerde başörtüsü sorunu varken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceksin, dava açacaksın.
Dava kazanacaksın. Devletten tazminat alacaksın. Bu Avrupa'ya şikayet etmek olmayacak. O gün de yapılanın yanlış olduğunu, hak aramanın meşru olduğunu söylüyordum.
AK Parti'ye kapatma davası açılacak. Üçerli dörderli heyetler yapacaksın. Dünya başkentlerine gideceksin. Kendi ülkendeki bir yargı sürecini dünya başkentlerine anlatacaksın, bu meşru olacak. 15 Temmuz akşamı ne istediyse verdiklerin, etle tırnak oldukların, altına F16 çektiğin, tank verdiklerin demokrasiye karşı darbe girişimine girişecek.
"ERDOĞAN, 'YARDIM EDİN DÜNYAYA ANLATALIM' DEDİ"
Biz senin bize yaptığın husumetleri, haksızlıkları her şeyi bir kenara bırakıp demokrasinin yanında darbenin karşısında bulunacağız. Sabah ilk teşekkür telefonunu bize açacaksın. Sonra diyeceksin ki CHP'nin uluslararası bağlantıları çok güçlü. Yardım edin bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım. O zaman bunların hepsi olacak. Yani darbenin mağduruyken yurt dışına gidip anlatacaksın. Sonra yıllar önce ya bu demokrasi bizim anlayışımıza ne kadar uygun diyene bir trendir, tramvaydır. İşimize girdi geldi, bindik işimize gelmediğinde ineriz dediğin yaklaşımla uyumlu olarak yıllarca seçim kazanınca milli irade bir kere kaybedince kirli irade. Yıllarca mazbatayla fotoğraf verirken milletin mazbatasını iptal ettirmeler yıllarca seçim kazanınca yere göğe koyamadıklarını seçim kaybettiğinde bir anda başka bir tarafa koymak ve bir darbeye girişmek. Darbenin mağduruyken gidip dünyaya anlatanlar darbenin faili olunca susulsun istiyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak 2 yıldır dünyanın neresine gidersek gidelim."
"BAHÇELİ O YOĞURDUN BOLLUĞU HİÇBİR YERDE KALMADI"
Bahçeli açık açık söyledi. 'Kol kırılsın yel içinde kalsın istiyoruz...' Kırılan kol bizim. Haksızlığa uğrayanlar bizim arkadaşlarımız. Bu memlekette kol kırık, cep delik ama biz susalım istiyorsunuz. Bahçeli kusura bakma hiçbir yerde o yoğurdun bolluğu kalmamıştır.
"NETANYAHU'YU LAHEY'DE YARGILAMAMIZ GEREKİRKEN..."
Sumut filosuna saldıranları ayakta alkışladılar. Ve Trump döndü dedi ki 'sevinebilirsin mutlu olabilirsin. Savaşı sen kazandın' dedi Netanyahu'ya. 'Başardın' dedi. 'En iyi silahlarımı sana verdim. İyi iş çıkardın' dedi dakikalarca alkışlandı. Sonra oradan Mısır'a geçti ve herhalde Türkiye'yi yurt dışındaki birçok konuda Erdoğan'ı takip ediyoruz. İzliyoruz. Zaman zaman doğru tutum aldığında destekliyoruz diyoruz. Hiç çekinmeden bu kürsüden söyledim. Rusya Ukrayna arasında taraf olmamak, barışa alaycılık etmek, tahıl koridoruna çalışmak doğru iş. Biz de olsak aynısını yaparız dedik. Çoğu zaman yanlışlarını eleştirdik.
"HİÇ DÜNKÜ KADAR MİDEM BULANMAMIŞTI"
Ama hiç dünkü kadar utanmamıştım. Hiç dünkü kadar midem bulanmamıştı. İsrail parlamentosundaki o şov yetmezmiş gibi bir de güya Netanyahu da gelecekmiş de Erdoğan karşı çıkmış. Ya Netanyahu nereye geliyor? Nereye geliyor Netanyahu? Eli kanlı adam. Katliamların faili soykırımcı Netanyahu. Bizim onu Lahey'de yargılatmamız lazımken 67.000 kişinin kanının hesabını sormamız lazımken neredeyse bir araya geleceklermiş de karşı çıkılmış marşı çıkılmış. En büyük utancım şu. Dün iki yerde sevinç vardı. Birisi İsrail parlamentosunda İsrail basınında bile bu kadar değil. İkincisi AK Parti'nin yandaş basınında. Buradan dün yaşananları bir başarı, bir zafer, Hamas direndi, Erdoğan kazandı. Ya ne Erdoğan kazandı?
"İSRAİL'İN DÜĞÜN EVİNİN TEFÇİSİ GİBİ..."
Erdoğan yıllarca Trump'a sustu. Trump Netanyahu'yu övdü, önünü açtı. Ekmek kuyruğunda kadınlar tarandı. Gık demediniz. Gık demediniz. Parmağınızı oynatamadınız. Ne zamanki oradaki bölüşüm meselesinde anlaştılar, hidrokarbonlar Amerika'nın, Gazze'de Amerika'nın ilhakı olacak bütün 150 ülke Filistin'i tanımışken kendilerince manevra yaptılar. Bizim yandaş basın utanmadan, sıkılmadan İsrail parlamentosundaki o havayı görmeden bunu Erdoğan'a bir yurt içinde acaba iç siyasette faydası olur mu diye bir başarı gibi göstermeye çalışıyor. Beyler buradan hepinizin gözünün içine baka baka söylüyorum. Hey biz yaseviyiz. 67.000 tane cenaze var orada. Siz İsrail'in düğün evinin defçisi gibi davranıyorsunuz. Yazıklar olsun hepinize. Yazıklar olsun. Yarısı kadın, çocuk 67.000 Filistinli katledilmişken İsrail'in davuluyla zurnasıyla halaya duran yandaş basına diyorum ki sizde ne yerlilik var, ne millilik var. Şu kadar vicdan yok. Sadece yalakalık var. Sadece yalakalık var. İmzalanan şey barış anlaşması değil ateşkes mutabakatı.
"NİYET BEYANINDA FİLİSTİN YOK"
Erdoğan'ın imzasıyla poz verdiği belge bir niyet beyanı. İçinde bağımsız Filistin devleti yok. İki devletli çözüme atıf yok. Gazze'nin Filistin toprağı olduğu yok. Filistin'in seçilmiş Filistinliler tarafından yönetilmesine ilişkin irade yok. 70 bin kişiyi öldürenlere karşı bu insanlık suçuna karşı bir uluslararası hukuk hatırlatması yok. Ne var? İsrail'de düğün dernek var. Bizim utanmazlar da Türkiye'de konvoy yapıyorlar İsrail'in peşinden. Yazıklar olsun. Bu konuda bu konuda biraz önce söyledim. Nasıl efendim? 'Bizim çizdiğimiz alanda siyaset yapacaksınız. Biz lokomotif olduk. Katar gibi peşimize takılacaksınız vagon yapacaksınız çuf çuf ben başı çekeceğim. Muhalefet, arkama dizileceksiniz'.
"ERDOĞAN'IN NE ARKASINA NE YANINA DİZİLİRİZ"
Geç onları Erdoğan, geç onları. Çok geride kaldı onlar. Doğru bildiğimizi söyleriz, savunuruz. Erdoğan'ın ne arkasına diziliriz, ne yanına diziliriz. Ne zamanki bu zulüm sürer bunun için içeride mücadele eder, dışarıda anlatırız. Filistin'in dostuyuz. Zalimlerin karşısındayız. Trump'tan medet umanlara söylüyoruz. Mübarek olsun Trump'ınız. Onun da karşısındayız. Sizin de karşınızdayız. Amerika'nın başkanından çekilseydik Kıbrıs Barış Harekatı yapılamazdı. Dünyanın dünyanın devletlerinden, krallarından, liderlerinden çekinseydik Milli Mücadele başarılı olamazdı.
AMASRA MADEN FACİASI
Bugün 14 Ekim Amasra'da Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun madeninde 43 işçiyi yitirdiğimiz facianın 3. yıl dönümü. Soma'da 301 evladımızın kaybından ders çıkarmayanlar o madene dünyanın en güvenli madeni demişlerdi. Oysa o faciadan önce Soma'dan bugüne ölenlerin ailesine verilen sözler tutuldu. Kalan madencilere verilen sözler kısmen tutuldu. İş güvenliği ile ilgili taahhütlerde arpa boyu yol alınmadı. Türkiye'nin dört bir yanında madenciler günde 3 vardiya ölüme inip çıkıyorlar diye söylemiştim. Ardından dünyanın en güvenli madenidir diye etiketledikleri madende 2019 Sayıştay raporu yüksek risk var demesine karşın tedbir alınmadı ve o günden bugüne de yargılama safhası sürüyor. Ve katliamdan sonra sanıklara verilen cezalar yürekleri soğutmadı. 4 kişi hakkında olası kasıt suçu bilinçli taksire çevrildi. Yani cezalar indirildi. 2,5-3 yıla kalmaz salıverilecekler. Madenci ailelerinin itirazıyla eski TTK Genel Müdürü ve Enerji Bakanlığı müfettişlerine soruşturma izni verildi. Görevi ihmalden dava açıldı. Cezanın üst sınırı 2 yıl. Yani tabiri caizse halk arasındaki deyimle yatarı yok. Yani aileler istiyor diye tamam tamam dediler. En üst sınırdan ceza alsalar bir gün yatmayacaklar. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi bir facia, bir kaza olduğunda o gün ona ağlayan, manşetlerle bir yas tutan, manşetler susunca, kameralar gidince köşelerde yer bulmayınca unutan bir parti değil.
"GÜN GELECEK BİR DAHA YARGILANACAKLAR"
Soma davasını her bir davasını ilk günden son ana kadar nasıl takip ettiysek Amasra'yı nasıl takip ettiysek toplumdaki toplumsal yara toplum vicdanında yara açan ve adaletin tecelli ettiğine toplumun vicdanının ikna olmadığı tüm davaları tüm süreçleriyle takip etmeye devam ediyoruz. Gün gelecek o gün bu grup burada olmayacak. Daha büyük olan bir salon var. Orada olacağız. Ama o gün çıkacağım. O günkü grup toplantımızda partinin genel başkanı olarak hepinizin gözünün içine baka baka ve o localarda birilerini getirilip de alkışlattırılan, slogan attırılan birileri değil Soma aileleri, Amasra aileleri, Ermenek aileleri, Çorlu aileleri, Lokumcu'nun ailesi, Gezi'de katledilen kardeşlerimizin aileleri, Berkin Elvan'ın annesine diyeceğiz ki bu davaların hepsini tekrar açıyoruz. Bir daha yargılanacaklar.
AKP VE MHP SEÇMENİNE MESAJ
Buradan AK Parti ve MHP'li seçmene söylüyorum. AK Parti'ye üye olmuş olmak, oy vermiş olmak, bir dönem AK Parti'de siyaset yapmış olmak bunların hiçbir tanesi bizim için husumet meselesi değil. İyi olsun diye yapılmıştır. Şüphesiz. Ya da nüfus cüzdanı alınmıştır. Mahalle başkanı tarafından kayıt yapılmıştır. Partiye üye kaydediyoruz. Her yeni kaydettiğimiz beş üyenin bir ya da iki tanesi daha önceden AK Parti'ye üye çıkıyor. Çoğunun haberi yok. O yüzden kimse şu endişeye kapılmasın. Yarın Cumhuriyet Halk Partisi gelince acaba bize bir şey olur mu? Oy verene, üye olana, siyaset yapana bir şey olmaz. Ama elinde Berkin Elvan'ın kanı olan, Soma'nın kanı olan, Amasra'nın kanı olanlar yargılanacaksınız kardeşim. Bir daha yargılanacaksınız.
"TÜRKİYE'DE EMEKLİ 19 KİLO , BELÇİKA'DAKİ 108 KİLO KIYMA ALIYOR"
Bu ülkenin menfaatlerini korumak için taviz verenlerden değiliz biz. Milletin huzurunu ve refahını savunmak da böyle olmaz zaten. Bakın Belçika'daydık. Dünya kadar soydaşımızla birlikteydik. Avrupa'dan gelenlerle. Ama onlarla konuştuk. 3 gün öncesinden giden arkadaşlarımız dolaştı, not aldılar. Bana orada getirdiler. Orada söyledim. Doğru mu doğru? Bir de burada bakalım. Bazıları diyor ya 'efendim biz söylüyoruz. Bir tarafta hukukun üstünlüğü olan ülkelerde demokrasi iyi. Demokrasi olduğu için ekonomi iyi, ekonomi olduğu için ücretler iyi, fiyatlar düşük. Bir yandan da iktidarın borozanları efendim enflasyon bütün dünyada var. Avrupa ortalaması yüzde 2, Türkiye'de eylül ayı yüzde 3,5. 'Efendim enflasyon her yerde sorun. Satın alma gücü her yerde düşük'. Ki Belçika asgari ücrette en iyi ülkelerden değil. Ortalarda bir yerde. Belçika'da emekli aylığı 1619 Euro. Bu Avrupa'da 3.000, 3.500 Euro olan ülkeler var. 1619 Euro. Türkiye'de emekli aylığı 348 Euro. 1619, 348. Satın alma gücüne bakalım. Bir emekli aylığı ile gittiğinde Türkiye'de 19 kilo dana kıyma alabiliyorsun. Belçika'daki emekli 108 kilo dana kıyma alabiliyor. Kıyma üzerinden satın alma gücü 6 kat fazla. Türkiye'de 218 litre süt alabiliyor bir emekli maaşı. Belçika'da 1819 litre. Yani hem maaştan fark ediyor hem de satın alma gücünden misliyle fark ediyor. 200 litreye 1.800, 9 kat fark ediyor süt üzerinden satın alma gücü. Asgari ücret işi sorarsanız Belçika'da 1.919 Euro Türk parasıyla 93.000 lira. Hani diyoruz ya yoksulluk sınırı 91.000 lira. Daha işe girmiş bir yıllık asgari ücretli o yoksulluk sınırının üstünde. Yani asgari ücretli zengin kabul ediliyor. Türkiye'de ise 456 Euro. Belçikalı asgari ücretli 128 kilo dana kıyma alırken Türkiye'deki asgari ücretli sadece 30 kilo alabiliyor. Yani emeklide 108'e 9 19 kilo. Asgari ücretli de 128'e 30 kilo.
Yani ister asgari ücretli de ister emeklide böyle. Sonra birisi geldi yanıma dedi ki 'altın hesabına kızıyor'. Kıyma hesabına da kızar. Ama dedi 'ona bir sor bakalım' dedi. Arabanın markasını o söyledi ben söylemeyeyim. Bunu almak için Türkiye'de ne kadar çalışılıyor burada ne kadar? Araba aynı araba. Asgari ücretli bu arabayı almak için bu arada şöyle bu araba aynı araba ama Avrupa'da 18.300 Euro. Türkiye'de 31.000 Euro'ya satılıyor. Aradaki fark bizimkilerin fazladan aldığı vergi. Araba Türkiye'de üretilmiyor. Yurt dışında 18.300 liraya satılıyor. Türkiye'de neredeyse iki katına.
"TÜRKİYE'DEKİ ALINTERİNİN KARŞILIĞI BELÇİKA'DAKİNİN 7'DE BİRİ DEĞİL"
Belçikalı asgari ücretli bu arabayı almak için 10 ay çalışıyor. 10 aylık asgari ücretini koyduğunda bu arabayı alıyor. Türkiye'de 6 yıl hatta 70 ay. 70 ay çalışarak, 72 ay çalışarak. 10 ay bir yerde 72 ay bir yerde 7 kat. Yani Türkiye'de alın terinin karşılığı Belçika'dakinin alın terinin karşılığının 7'de biri kadar değil. Şimdi bana diyorlar ki ya 'Avrupa eski gücünde değil'. Şu kadarını söyleyeyim. Doğuyla Batı iki farklı yön değil. Zaten eğer Batı'da, Doğu'da demokrasi varsa Doğu'ya gidelim. Kuzeyde varsa kuzeye gidelim. Ama demokrasi neredeyse o yöne gidelim. Onlar gibi yönetelim. Onlar gibi yönetilelim diyoruz. Batıya gittikçe liderlerin arabaları mütevazileşir. Hatırlayın Merkel kendisi Volkswagen transporter minibüse biniyordu. Dünyanın en pahallı Mercedes'ini o dönemde ürettiler limuzin Mercedes. İki tanesi yarın grup yaparsa meclise gelecek Sayın Erdoğan'da. Yola gelince yol ayrımına biri buradan gidiyor biri buradan gidiyor güvenlik gerekçesiyle.
"DÜNYANIN EN PAHALI10 LİMUZİNİNİN İKİSİ BİZDE"
Dünyanın en pahallı 10 limuzin Mercedes'inin ikisi bizde. İkisi Katar'da. Birisi Birleşik Arap Emirliklerinde. Öbür birisi Suudi Arabistan'da. İkisi bizde. Ama Merkel bu arabayı bu taraftaki otoriter liderlere satıp kendisi mütevazi bir minibüse biniyordu. Merkel Türkiye'de uçan saraylar varken 14 bir uçan saray, 14 tane lüks uçak tarifeli uçuyordu. Ama Almanya'daki asgari ücretin Türkiye'dekine göre satın alma gücü 8 kat da o günlerde. Şimdi daha da fazla olmuş olabilir. Demokratik ülkelere gittikçe evler küçülüyor. Mütevazileşiyor, konvoylar kısalıyor. Arabalar basitleşiyor. Ama halk zengin. Doğu'ya doğru gittikçe 1000 odalı saraylar. Elhamdülillah bizimkisinde 1500 oda var. Uzun uzun konvoylar uçan saraylar yüzen saraylar hepsi var. Yüzen sarayımız var. Uçan sarayımız var. Yazlık sarayımız var. Ahlat'ta Sarayımız, Oltuk'ta yazlık sarayımız var. 1500 odalı saray burada var. Ama millet sürünüyor. İşte Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan sonra Türkiye'nin önüne koyduğu en büyük hedef şudur. Biz Erdoğan'ın konvoyuna limuzin Mercedes'ine uçan yüzen kaçan yazlık kışlık saraylarına değil Türkiye'dekilerin geleceği, karnının doyulmasına, Avrupa'daki gibi satın alma gücü olmasına talibiz.
"ERDOĞAN KALIRSA KIYMA 18 KİLO KIYMA ALIYORSAK 8 KİLOYA DÜŞER"
Önümüzdeki seçimden sonra Erdoğan iktidarda kalmaya devam ederse 18 kilo kıyma alıyorsak 9 kiloya düşer. Kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü bu düzen bir asgari ücretin 8 çeyrek altın aldığı 2002 yılından 3 çeyrek altın alabildiği bugüne geldi. 8,5 çeyrek altın alınan emekli maaşından 2 çeyrek altın alınan bu günlere geldik.
Ve bu düzen bu şekilde devam ediyor. Bir gün meydanın birinde sordum izliyorsunuz, katılıyorsunuz zaten eylemlere. Erdoğan sizi seviyor mu? Dediler 'hayır'. 'Niye' dedim? Birisi bağırdı oradan 'fakiriz' diye. O gün bugün kaldı 'biz niye fakiriz?' diye soruyoruz. Bakın neden fakiriz? 19 Mart darbesinin maliyeti 160 milyar dolar. Bunu ben söylemiyorum. Bunu devletin kayıtları söylüyor. Sattıkları rezerv, faize binen yük, faiz artışının getirdiği dış borç yükü ve her şey. Her şey. 19 Mart darbesinde harcanan bu para bu milyar ama yeni milyar yani bunun üstüne 6 tane daha 0 ekleyeceksin eski parayla. Eski milyar gibi değil. Yeni paranın milyarı bu. Emekliye yapılan zammın 150 katını 19 Mart darbesi için harcadılar. Asgari ücretliye verilmeyen zammı yani 22.000 liraya biz 30.000 lira yapın dedik. O paranın yok dedikleri paranın 120 katını harcadılar. Çiftçiye destek veriyorlar. Biz diyoruz ki kanuna göre alması gereken gayrisafi milli hasılanın yüzde 1'i sizin verdiğiniz yüzde 0.2 binde 2 5 katını vermelisiniz. 'Vermeyiz' diyorlar. 100 katını bu darbeye harcıyorlar. Bakın Türkiye'deki bütün çiftçilerin aldığının 5 katını verseler kanuna uygun şekilde nefes alacak oraya vermeyen buraya veriyor.
"DOLAYLI VERGİ DÜNYANIN EN ALÇAK VERGİSİ"
Türkiye'de verginin yüzde 89'unu siz ödüyorsunuz yüzde 11'ini zenginler ödüyor. Bakın bu rakam bu rakam bu oran tam da zurnanın zırt dediği yerdir. Bir ülkede dolaylı vergi alınır mı? Alınır. OECD ülkelerinde de yüzde 20'lerde dolaylı vergi var. Dolaylı vergi dünyanın en alçak vergisidir. En haksız vergisidir. Niye? Bir fabrikatörle çok para kazanan o fabrikanın kapısındaki bekçi aynı vergiyi verir. Neye? Elektriğe, suya, cep telefonu görüşmesine, süte, zeytinyağına, yumurtaya çocuğunun okul servisine aynı parayı aynı vergiyi verir dolaylı vergi. Bu dolaylı verginin oranı Türkiye'de yüzde 66. Yani fakir zengin ayırmadan herkesten alınan vergi yüzde 66 bütün vergilerin. Sonra bir de yüzde 23'lük bir vergi var. Maaşlardan kesilen vergi. Yani bütün çalışanların aldıkları maaştan ve emeklilerin aldıkları maaştan sadece asgari ücret kadarki payı muaf. Türkiye'de ödenen bütün maaşlardan para çekilmeden kesilen vergi var ya eline değmeden cebe çantaya girmeden bordroda kesilen vergi yüzde 23 etti mi yüzde 89. Geriye ne kalıyor yüzde 11. Bu ne? Kurumlar vergisi. Türkiye'nin dört bir yanında çalışılan üretilen, ticaret yapılan hizmet sektörü bütün alanlarda şirketlerin kazandıklarından ödediği vergi toplam verginin yüzde 11'i. Yüzde 89 bu salonda oturanlardan. Yüzde 11 başımızda parayı kazanıp göbeğini kaşıyanlardan alınan vergi var. Eğer bu ülkede iktidar değişip de Tayyip Erdoğan'ın yerine emeklinin çalışanın işçinin, memurun, çiftçinin ve esnafın dostu bir iktidar gelmezse bu vergi düzenini alaşağı tepe taklak değiştirmezse bu ülkede kimsenin sorunu çözülmez. Biz bu haksız ve namussuz düzeni değiştirmeye talibiz. Başka bir şeye değil."
"DEMOKRASİ, EŞİTLİK İSTEMENİN NE ZAMANDAN BERİ MAKSİMALİST TALEP"
Biz komisyona girerken de söyledik. Bütün muhataplara da söyledik. 'Anayasa tartışmalarına girmeyiz. Varsanız biz yokuz' dedik. Oradaki güvenceden sonra buradayız. 'Terörsüz Türkiye' ama 'demokratik Türkiye' dedik. Bir yandan ayların boşa gittiği, bir yandan farklı hesapların yapıldığı bir yerde değiliz. Devlet Bey kendi söylediklerine kendi yaptıklarına bakmaz.
Efendim maksimalist talepler olmasın. Hangisi maksimalist talep? Demokrasi istemek, kardeşlik istemek, eşitlik istemek ne zamandan beri maksimalist talep oldu? Bir maksimalizm varsa dünkü söylemiyle bugünkü söylemi arasında yaşadığı farktan onu Sayın Devlet Bahçeli bir yıl önceki promptır konuşmasıyla bugünkünü karşılaştırarak hatta promptırdan çıkıp da kullandığı ifadelere bakarak bakacak önce.
Ama diğer taraftan bu ülkenin gençlerinin birlikte yaşama iradesi var. Kürtüyle Türküyle Laz'ıyla Çerkeziyle, Alevisiyle Sünnisiyle bu ülkenin gençlerinin çağı yakalaması lazım.
"40'Lİ YAŞLARIMI YENİ DOLDURMUŞ BİRİSİYİM, BEN DE YAŞLIYIM"
Barış, kardeşlik, kalkınma, iş, aşk, ortak bir gelecek için ben 40'lı yaşlarını yeni doldurmuş birisiyim. Hem vallahi hem billahi ben de yaşlıyım. Dünyada böyle bir şey kalmadı. Bugün dünyayı 20'li yaşlarını tamamlayan iyi eğitimli 30'lu yaşlarının başında cayır cayır beyinler ülkelerini şaha kaldırıyor. Demokraside de şaha kaldırıyor kalkınmada da kaldırıyor. Bakmayın Amerika'nın başındaki soruna, bakmayın dünyayı yöneten otoriterlerin yaşına. Bu iş 80 yaş üstülerin akran dayanışmasıyla değil Cumhuriyetin tanımlamasıyla her yaştan gençlerin omuz omuza mücadelesiyle olacak.
"MANSUR BAŞKAN NE TANIK NE SANIK"
Ankara 6,5 yıldır Mansur başkana emanet. bundan rahatsızlar. Nasıl? İstanbul'da Ekrem İmamoğlu yıllar sonra hiç seçim kaybetmeyen Erdoğan'a bir beylikdüzü'nde 3'ü İstanbul Büyükşehir'de seçim kaybettirdiyse Mansur Yavaş da burada hem de artık Ankara'yı parsel parsel sattıklarını kendi Cumhurbaşkanı Yardımcı Başbakan Yardımcıları, meclis başkanları, AKP'nin kurucu kadroları kabul etmişken Ankara'yı onlardan alan temiz yöneten az laf çok işleyen yavaş yavaş ama büyük bir azimle Ankara'yı içinde bulunduğu rezaletten kurtaran birisine şimdi tek bir kuruşa el uzatmadığını bildikleri halde bayram kutlamaları ve konserlerden yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar. Mansur Başkan iç denetim yaptırmıştı, sorumluluğunu yerine getirmişti. Oradan bir şey çıkmadı. Sayıştay geldi denetledi, tertemiz. Mülkiye müfettişleri aylarca araştırdı, hiçbir şey yok. Çıkan iddianamede Mansur Başkanın adı yok. Ne sanık, ne tanık. Ama Başsavcılık bakanlıktan soruşturma isteği istiyor. Neden? Devlet memurluğu kanunu acaba etkili soruşturma yürüttü mü diye soracak ama bunun üzerinde tepinen bir anlayış bir algı yönetimi yaratmaya çalışıyor.
"GÖKÇEK DIŞINDA İKİNCİ BİR İSİM SÖYLEYEBİLECEK VAR MI?"
AK Parti'nin yani örneği çoktur ama hani kirlenmekte birinciliği beyaza vermişler. AK Parti'de kirlenmekte birinciliği birine verecek olsan Melih Gökçek dışında ikinci bir isim söyleyebilecek biri var mı? Melih Gökçe'ye dokunmayacaksın. Dönüşünde 97 dosyasıyla her şeyi ispatlayan tek suçu bu millete hizmet etmek olan 5 yıl sonra kamplara çıkınca yüzde 60 basan, yüzde 60 Ankara'da yaşayan herkes yüzde 60'la Mansur Yavaş'ı seçmiş. Sen ona karşı kumpas kuracaksın. Ekrem başkanımızın da bütün arkadaşlarımızın da burada yapmaya çalıştıkları algı yönetimine inat Mansur başkanımızın da sonuna kadar yanlarındayız, arkalarındayız.
"BU MEMLEKET SİZE FEDA EDECEK KADAR KOLAY KAZANILMADI"
Bugün Türkiye'de yapılanlar sadece Cumhuriyet Halk Partisi'ne yapılan bir iş değil. Siyaset kurumuna yapılıyor. Sandığa yapılıyor. Fikir özgürlüğüne yapılıyor. Bugün hedef CHP'dir. Bakın dün DEM'di bugün CHP yarın işine gelmediğinde bir başka siyasi parti. Bu ülkede hem DEM'in hem Zafer Partisi'nin genel başkanları aynı anda hapis yattı. Aynı yerde yan yana düşmeyecek isimler. Ama ortak yönleri bu iktidarın karşısında olan isimler. Bunun için buradan büyük bir samimiyetle söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi verdiği mücadeleyle kendisini, partisini, belediye başkanlarını, üyelerini koruyor değildir. Koruduğumuz bu ülkeye getirdiğimiz demokrasidir. Fikir özgürlüğüdür. Bugün yaptığımız bu yürüyüş Türkiye'yi 100 yıl sonra 100 yıl öncekine götürmemeleri içindir. Biz bu ülkeyi hata yapmaya müsait. Yaşı kaç olursa olsun, dimağı ne hale gelmiş olursa olsun kararı tek başına veren ya da etrafının etkisiyle veren tek adamların yaptığı hatalardan dolayı uğramış işgalden kurtardık. Savaşı kazanıp geldiğinde 40 yaşında değildi. Amerikan tipi başkanlık vardı Amerika'da örnek. Reddetti. Yıldız Sarayı'nda padişahlık mı reddetti? İngiliz tipi krallık mı reddetti? Dedi ki 'biz bir meclis kurduk neye vazife verilirse onu yaparız'. Hesabı da millete sorarız. Hesabı da millete veririz. 'Kalıcı Cumhurbaşkanı ol dediler. İktidarımın kalıcılığını değil Türkiye'de millet iradesinin kalıcılığını istiyorum' diyen birinin kurduğu ülkede yaşıyoruz. Onun yüzünden 80 yaş üstü akran dayanışmasıyla düşecekken biri onu omzundan tutanları birbirine meşruiyet verenleri Türkiye'nin geleceğini ve gençlerinin geleceğini kendi ihtiraslarına, kendi yorgunluklarına, kendi tükenmişliklerine feda edenleri buradan uyarıyoruz. Bu memleket size feda edilecek kadar kolay kazanılmadı. Bu memleketin yarınları size değil bu memleketin evlatlarına, tüm gençlerine emanettir. Hep birlikte kurtulacağız. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!"