Muhalefet Atlantikçi Değil İktidar da Avrasyacı Değil...
Küresel siyasal arenada ülkeler arasındaki dengeleri analiz ederken; yalnızca pragmatik ilişkilerden yola çıkılırsa yanılsamalar yaşanması kaçınılmazdır. Ülkeler arasındaki ilişkileri; yöneticilerinin – siyasetçilerinin- kendi içlerindeki dayandıkları sosyolojik yapılar üzerinden kavramanın yanı sıra, bu sosyolojik yapıların; ülkeler bazında, stratejik, ekonomik ve kültürel çıkarlarının çakışması da belirleyen olabilmektedir.
Rusya – Türkiye ilişkilerini de yukarıda bahsettiğimiz paragraf üzerinden değerlendirdiğimizde; ‘atlantikçi’ olarak yaftalanan şu andaki muhalefetle daha kurumsal ve sistematik ilişkiler kurulmasının yolu açılabilir. World Media Group istatistik birimi olarak son bir ay içerisinde gerçekleştirilen 12 anketin genel ortalaması ve 2018 genel - 2019 yerel seçimlerinden bu yana Türkiye’deki seçmen eğilimlerindeki değişimleri analiz ettiğimizde Şu andaki Muhalefet Kemalist - Sosyal Demokrat (Millet İttifakı) Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 54,3 toplum desteğine sahip olduğu sonucuna ulaştık. Mevcut Partili Cumhurbaşkanı Muhafazakar – Siyasal İslamcı (Cumhur İttifakı) Adayı R.Tayyip Erdoğan’ın ise Yüzde 41,3 toplumsal desteğe sahip olduğunu gördük. Diğer iki Kemalist adaydan daha merkeze hitap eden Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin Yüzde 2,9; Aşırı Sağ Ata İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın ise Yüzde 1,5 desteğe sahip olduğu görülüyor. Son iki adayın seçmen kitlesinin de ‘son tahilde’ Kemal Kılıçdaroğlu’na doğru eğilim göstermesi sürpriz olmaz.
Burada bir parantez açarak Emek ve Özgürlük İttifakına da değinmekte fayda var. Şu anda mecliste grubu bulunan Halkın Demokrasi Partisi; Yeşil Sol Parti adı altında seçimlere giriyor. Aynı şekilde mecliste 4 milletvekili ile temsil edilen Türkiye İşçi Partisi de Emek ve Özgürlük İttifakı ile birlikte ama ayrı listelerden seçimlere katılıyor. Kürt ve sosyalist seçmen kitlesi de bu partilerde kümelenmiş görünüyor. Bu ittifakın toplam oy oranı ise yüzde 11,5 civarında ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayarak; Sosyal Demokrat Kemal Kılıçdaroğlu’na dışarıdan destek veriyorlar.
Finlandiya Nato Üyeliği Oylaması
Geçtiğimiz hafta mevcut TBMM’deki oylamada; AKP - MHP’nin başını çektiği iktidar blogu ile Muhalefetin başını çektiği CHP – İYİ Parti Finlandiya’nın NATO Üyeliğine onay verirken yukarıdaki paragrafta bahsettiğimiz Emek ve Özgürlük ittifakı Bileşenleri HDP – TİP milletvekilleri ‘NATO gibi bir savaş örgütüne destek vermeyeceğiz’ diyerek oylamaya katılmadı. Buradan çıkarılacak sonuç son anketlerde toplumun yüzde 90’ının onaylamadığı NATO’yu toplumun yüzde 90’ını temsil eden siyasilerin, “müesses nizamın” sürmesi için desteklemeleridir. Bu oylama ile iktidarla muhalefetin arasında Atlantik Bloğunun gücü de ortaya çıkmış oldu. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen ABD konsolosuna ‘sert çıkışı’nın uluslar arası siyaset açısından hiçbir önemi yoktur. Gün sonunda Finlandiya’nın NATO üyeliğine ‘evet’ demiştir.
Şimdi gelelim AKP iktidarı ile Rusya ilişkilerinin çakıştığı ve çatıştığı noktalara…
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kurguladığı dünya ile Rusya Yönetiminin kurguladığı dünya arasında büyük bir makas olduğunu görmek gerekiyor. Azerbaycan, Suriye, Irak, Libya ve dünyanın değişik bölgelerinde Avrasya / Rusya’ya karşı; NATO / ABD politikalarına daha yakın bir dış politika izleyen AKP – RTE iktidarı Türkiye’nin; başta mülteci sorunu olmak üzere bir çok konuda zarara uğramasına sebep oldu. Bu sorunlar; ekonomik, sosyolojik ve siyasal bir dizi başlık altında irdelenebilir. Türkiye’de siyasal İslamcıların emperyal güçlerle ilişkileri çok daha derindir. Önce Birleşik Krallık ile 1850 – 1920 arasında… Sonra ABD ile 1950 – 2020 arasında muhafazakar sağ iktidarlar güçlerini hep bu emperyal güçlere dayandırırlar.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya ile olumlu ilişkileri; S400 füze savunma sistemlerinin alınması, nükleer santral yapımları ve turizm – ticaret olarak ekonomik bir takım başlıklar altında değerlendirebiliriz. Ancak bu ilişkilerde de belirli rezervlerin olduğunu görmek gerekiyor.
Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu; geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada Rusya ile kişiler üzerinden değil kurumsal devletler arası daha sağlıklı ilişkiler kurulacağını belirtti. Olması gereken de bu…Aynı tarihlerde ABD ile sıkı ilişkileri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ABD’de temaslarda bulundu. Rusya’nın Ukrayna operasyonuna şiddetle karşı çıkan Lindsay Graham gibi bir çok senatör ile de görüştü. Türkiye’de bu durum seçimler kaybedilirse AKP ve yöneticiler ABD’de kendilerine yer ayarlıyorlar şeklinde yorumlandı.
Özetle Brezilya’dan sonra Türkiye’de de bir Bolsanoro vakası daha yaşanabilir. Rusya’nın yöneticileri de; Türkiye’de iktidara gelmek üzere olanların da kendilerini bu duruma göre hazırlaması gerekiyor.