'Hukuk, öfke ve kinle hareket etmez'
Yargıtay'ın Pınar Gültekin kararına Ümit Kocasakal'dan flaş yorum: 'Hukuk, öfke ve kinle hareket etmez'
2020 yılında Pınar Gültekin'i katleden Cemal Metin Avcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Peki, korkunç cinayet sonrası verilen bu bozma kararının hukuki gerekçesi ne? Cemal Metin Avcı ne kadar süre hapiste kalabilir? "Canavarca hisle ve tasarlayarak" öldürme ve haksız tahrik unsurlarının detayları neler? Eski İstanbul Baro Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal, kararı ve tartışmalı noktaları CGTN Türk’e değerlendirdi.
2020 yılında 27 yaşındaki Pınar Gültekin'i katleden Cemal Metin Avcı hakkında verilen son karar, 'tasarlayarak ve canavarca hisle kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıydı.
Ancak, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, bu kararı bozdu. . Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 1. Ceza Dairesi’nin bozma kararına itiraz etti.
Yargıtay, Cemal Metin Avcı’nın "canavarca hisle ve tasarlayarak" öldürmediğine ve aynı zamanda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğine hükmetti.
Pınar Gültekin’in korkunç şekilde öldürülme biçimine bakıldığında, genç kadının önce boğulduğu, ardından bir varile konup yakıldığı ve üzerine beton döküldüğü anlaşılmıştı. Peki tüm bu vahşet karşısında Yargıtay, kararı neden bozdu? Bozma kararının hukuki gerekçesi ne? Tüm bu tartışmalı noktaları eski İstanbul Baro Başkanı ve Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Kocasakal hukuki boyutuyla CGTN Türk’e değerlendirdi.
Cemal Metin Avcı cezaevinde ne kadar kalacak?
Pınar Gültekin davasında hukuki sürecin henüz tamamlanmadığını vurgulayan Eski Baro Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal, sanığın alabileceği ceza ve cezaevinde geçireceği süreyi şöyle değerlendirdi:
"Yapılan değerlendirmelere göre 12 ila 18 yıl arasında bir ceza tayini söz konusu olabilir. Şartlı salıverme hükümleri uygulandığında ise bu sürenin 7 ila 11 yıl arasında cezaevinde kalmayı gerektireceği ifade ediliyor.
Ancak belirtmek isterim ki hukuki süreç henüz tamamlanmış değil. Cumhuriyet savcısının yaptığı itirazı, içeriğinden ve yerindeliğinden bağımsız olarak değerlendirirsek, sürecin hukuki açıdan titizlikle yürütülmesi adına önemli buluyorum. Çünkü ben bu konuda herhangi bir taraf değilim, yalnızca akademik bir bakış açısıyla değerlendiriyorum.
Bu itirazın faydası şu olabilir: Kamuoyundaki tartışmalar ve farklı görüşler göz önüne alındığında, dosyanın Ceza Genel Kurulu gibi daha üst bir yargı organı tarafından ele alınması önemlidir. Ceza Genel Kurulu, yargı sistemimizde çok önemli bir konuma sahiptir. Çok sayıda hâkim tarafından farklı hukuki yaklaşımlar masaya yatırılarak, dosyadaki deliller, olayın "canavarca hisle işlenmesi", "tasarlama", "haksız tahrik" gibi unsurlar dikkate alınarak kapsamlı bir değerlendirme yapılacaktır. Bu sürecin, toplumun vicdanını rahatlatıcı bir etkisi olacağını düşünüyorum.
Yaklaşık 1 yıl içinde sonuç alınabilir
Kocasakal, dava sürecinin ne kadar süreceğiyle ilgili şu tahminde bulundu:
"Bu süreç kısa sürmeyebilir. Kesin bir süre vermek zor ancak Ceza Genel Kurulu'na giden dosya sayısı, Yargıtay daireleri veya istinaf mahkemelerine giden dosya sayısından daha azdır. Çünkü Ceza Genel Kurulu'na gitmesi için ya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan bir itiraz ya da bir bozma kararına karşı direnç gösterilmiş olması gerekir.
Dolayısıyla, iş yükünün görece daha az olması nedeniyle sürecin çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Şu anki tahminime göre, yaklaşık bir yıl içinde bir sonuç alınabilir."
"Hukuk, öfke ve kinle hareket etmez"
Eski Baro Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal, sosyal medya ve geleneksel medyanın yargılamaya dahil olmasının tehlikelerine dikkat çekti:
Sosyal medyayı veya geleneksel medyayı bir jüri haline getirirseniz, bugün bu durum hoşunuza gidebilir ve doğru bulabilirsiniz. Ancak yarın, eğer bir suç faili ya da sanık olursanız, meseleye farklı bir gözle bakarsınız.
Şunu vurgulamak istiyorum: Soruşturmalar ve yargılamalar sosyal medyada ya da medyada değil, mahkemelerde yapılmalıdır. Örneğin, "Narin" olayıyla ilgili de gördüğüm kadarıyla, hukukçu olmayan kişilerin ellerinde bir takım sopalarla bazı ifadeleri alıp kendi bakış açılarına göre yorumlayarak yargılama yapmaları ve hüküm kurmaları son derece tehlikelidir. Bu tür yaklaşımlar, hukuk güvenliğini ortadan kaldırır.
Türkiye’nin son dönemdeki sorunlarından biri de budur. Kimlerin tutuklanacağına ya da kimlerin serbest bırakılacağına sanki sosyal medya veya medya karar veriyormuş gibi bir algı oluştu. Bu da büyük çelişkiler yaratıyor.
Örneğin, size yakın birinin tutuklanmasına karşı çıktığınızda, “Tutuklama en son çaredir, tutuksuz yargılanabilir” diyorsunuz. Ancak, sizin karşıt görüşte olduğunuz bir olayda ise “Neden tutuklanmıyorlar?” diye tepki gösteriyorsunuz. Bu çelişkili bir tutumdur ve hukukun sağlıklı işlemesini engeller.
Hukuk, öfke ve kinle hareket etmez. Kendi objektif kuralları içinde, sükûnetle ve teknik bir yaklaşımla ilerler. Ancak, sonunda faturayı da doğru bir biçimde keser. Bu nedenle, sosyal medya “mahkemelerini” ya da medya yargılamalarını son derece sağlıksız buluyorum.
“Bugün yapılan hukuksuzluklar, yarın sizi de vurur"
Eski Baro Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal, bir davanın yalnızca duygusal ve toplumsal hassasiyetler üzerinden ele alınmasının, hukuk güvenliğini tehlikeye atacağını şu sözlerle belirtti:
"Teknik ve hukuki özellikleri olan bir kararı, bu özelliklerinden tamamen sıyırarak ele almak ve tartışmak, herkese zarar verir. Bu durum, hukuk güvenliğini de ciddi şekilde zedeler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, elbette bu kadar kadın cinayetinin yaşandığı bir ülkede toplumun hassasiyet göstermesi doğaldır. Ancak, bu hassasiyetleri dile getirirken adil yargılanma hakkına, hukuk güvenliğine ve benzeri önemli değerlere zarar vermemek gerekir.
Ben daha önce, Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde de şunu söylemiştim: “Bugün yapılan hukuksuzluklar, yarın sizi de vurur.” Bu yüzden yargının her zaman çok dikkatli olması gerekir. Hukuk uygulanırken titizlikle hareket edilmeli ve her açıdan adaletin sağlanması gözetilmelidir. Dosyanın özellikleri dikkate alınarak karar verilmeli, ancak bu kararlar hukuk çerçevesinde ele alınıp tartışılmalıdır.
“Yargı kararları tartışılamaz” demek doğru değildir. Ancak bu tartışmalar, yargının bağımsızlığına zarar vermeyecek ölçüde ve hukuk çerçevesinde yapılmalıdır. Bu, hepimiz için gereklidir ve hukuk güvenliği açısından en doğru yaklaşımdır.
Hukuku, kendi teknik kuralları içinde çalışmasına bırakmak ve mahkemelerin işini yapmasına imkân tanımak gerekir. Eğer mahkemelerin işini yapmadığına dair ciddi şüpheler varsa, elbette bu konuda konuşulacak çok şey olur, özellikle de hukukçular tarafından."
"Mesele yalnızca ceza değil"
"Kim hangi suçu işlemişse bunun faturası hukuka uygun şekilde, ne eksik ne de fazla, tam olarak kesilmelidir" diyen Kocasakal sözlerini şöyle bitirdi:
"Bu şekilde hayatını kaybeden tüm kadınlarımızı ve yurttaşlarımızı rahmetle anıyorum. Gönül ister ki böyle acı olaylar hiç yaşanmasın ve biz bunları konuşmak zorunda kalmayalım. Ancak, az önce de belirttiğim gibi, hukuk bir yandan işlesin ama aynı zamanda sadece verilen cezalarla ilgilenmeyelim. Bu suçların ortaya çıkmasına neden olan sebeplerle de mücadele edelim ve bunları ortadan kaldırmaya çalışalım. İşte o zaman herkes için daha iyi bir şey yapmış oluruz.
Dar bir bakış açısına sıkışmadan, insan hayatının değerini bilelim; kadınların da değerini bilelim ve buna uygun davranalım. Bugün kadınlar hakkında söylenen anlamsız ve olumsuz sözler, onları sanki ikinci sınıf bir bireymiş gibi gören yaklaşımlar, bu tür cinayetlerin ve benzeri suçların zihinsel altyapısını oluşturabiliyor.
Bu yüzden mesele yalnızca ceza değil. Ancak, hukuk devletiyseniz, kim hangi suçu işlemişse bunun faturası hukuka uygun şekilde, ne eksik ne de fazla, tam olarak kesilmelidir."
Ne olmuştu?
Muğla'nın Ula ilçesindeki Akyaka Mahallesi'nde yaşayan Pınar Gültekin, 16 Temmuz günü evinden ayrıldı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. İstanbul'da yaşayan ablası Sibel Gültekin, telefonla görüştüğü kardeşinden bir daha ses alamayınca büyük bir endişe duymaya başladı.
Kardeşinin kaybolmasından şüphelenen Sibel Gültekin, annesi Şefika Gültekin ile birlikte Muğla'ya giderek durumu yetkililere bildirdi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi olan Pınar'ın kaybolduğu bildirilince, Akyaka Karakol Komutanlığı ve jandarma ekipleri hemen arama çalışmaları başlattı.
Sibel Gültekin, kardeşiyle son görüşmesini "Geçen perşembe günü saat 15:00 civarlarında telefonda konuştum, kendisi Menteşe ilçesindeki alışveriş merkezindeydi. Ancak telefonunu kapattıktan sonra bir daha ona ulaşamadık." şeklinde aktardı. Ailesi, Akyaka'da ertesi gün Pınar'ın görüldüğünü öğrendi.
Cinayet şüphelisi Cemal Metin Avcı, ilk başta suçlamaları reddetse de, polis tarafından sunulan deliller karşısında suçunu itiraf etti. Avcı'nın ifadesi, olayın ardından yapılan keşifte tüm detaylarıyla kameraya kaydedildi ve bu kayıtlar soruşturma dosyasına eklendi. Avcı, daha sonra "canavarca hisle insan öldürmek" suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Dava süreci
Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, Cemal Metin Avcı'nın "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması talep edilmişti. Ayrıca, Avcı'nın kardeşi Mertcan Avcı'nın da "suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme" suçundan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti. Yargılama süreci boyunca Mertcan Avcı, tutuksuz olarak yargılanmasına karar verilmişti.
Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı, sanık Cemal Metin Avcı'nın anne ve babası ile eski eşinin de aralarında bulunduğu bazı yakınlarının suç delillerini yok edip gizlediklerini belirterek, bu kişiler hakkında yeterli şüphe olduğu kanaatine varmış ve ayrı ayrı cezalandırılmalarını talep etmişti.
Yargılama sırasında, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı, Mertcan Avcı hakkında "canavarca hisle eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme suçuna iştirak" suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle ek iddianame hazırlamıştı. Ancak, Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi bu iddianameyi savcılığa geri göndermişti.
Başsavcılığın itirazını kabul eden üst mahkeme, Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesinin "iddianamenin iadesi" kararını kaldırarak evrakın gereğinin yapılması için yeniden Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesine iade edilmesine karar verdi. Üst mahkeme, verilen kararın kesin olduğuna ve kanun yollarına başvurma olanağının bulunmadığına oy birliğiyle hükmetti.
Ayrıca, Pınar Gültekin’in annesi Şefika Gültekin hakkında da duruşmalarda yaptığı açıklamalar nedeniyle tehdit ve hakaret suçlamasıyla 4 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle ayrı bir iddianame düzenlenmişti.