Elektromekanik Sanayinin İhracat Hedefi
Global pazarda savunma, beyaz eşya ve elektronik sektörlerinden daha güçlü Elektromekanik sanayinin ihracat hedefi 2030’a kadar 15 milyar dolara ulaşmak.
Geçen yılı yaklaşık 8,5 milyar dolarlık ihracatla kapatan elektromekanik sanayi sektörünün hedefi bu rakamı 5 yıl içinde 15 milyar dolara çıkarmak. Türkiye’de ortalama 1,5 dolar olan ortalama ihracat birim değerinin elektromekanik sanayi sektöründe yaklaşık altı kat fazla olduğuna dikkat çeken EMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Güngör, “Ülke ekonomisine büyük katkı sunan sektörümüzün ihracatı; savunma sanayi, beyaz eşya ve elektronik sektöründen daha fazla, gerekli adımların atılması halinde gelecek 5 yıl içinde 15 milyar dolara rahatlıkla çıkabilir” dedi.
Türk elektromekanik sanayi sektörü, 2023 yılında gerçekleştirdiği yaklaşık 8,5 milyar dolarlık ihracatla pek çok sektörü geride bıraktı. Sektörün kilogram başına ihracat birim değeri ise Türkiye ortalamasının yaklaşık 6 katına ulaşarak 9,73 dolar oldu. Elektromekanik Sanayicileri Derneği (EMSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Güngör, sektörün yüksek katma değerli ihracatla Türkiye ekonomisine büyük katkı sunduğunu belirterek gerekli adımların atılması halinde sektör ihracatının gelecek 5 yıl içinde 15 milyar dolara çıkarabileceğini söyledi.
Yıllık artış yüzde 15…
2024 yılında sektör ihracatının 9 milyar doları aşacağı tahminini dile getiren Güngör, “Elektromekanik sektöründeki ihracat artışı ülke genelinin oldukça üzerinde gerçekleşiyor. 2022-2023 yılları arasındaki Türkiye geneli ihracat artış oranı yüzde 0,4 iken elektromekanik sektöründe bu artış, yüzde 15 olarak gerçekleşti” dedi.
“Son yıllarda miktar olarak artmıyor”
İhracattaki artışın değer bazında olduğunu ifade eden Güngör, miktar bazında ise son birkaç yılda çok fazla bir artış olmadığını anlattı. 2024’ün ilk 3 ayında da benzer bir seyir gözlediklerini dile getiren Güngör, “Bunun başlıca nedeninin ihracat kalemlerinde yeşil dönüşüme destek verecek, akıllı şebekelere yönelik yeni ürünlerin dünya pazarlarına sunulamaması olduğunu düşünüyoruz. Her sektör gibi elektromekanik sanayi sektörünün de gelişmesini, kamudan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Sektörümüzde kural koyucu konumunda olan kamu kurum ve kuruluşlarının, enerjide değişime ayak uyduracak kararları almakta gecikmesi sektörümüzün uluslararası pazardaki rekabet gücünü azaltıyor. Çünkü elektromekanik sektöründe özel sektör yatırımları, uluslararası firmalar hariç, kural koyucunun taleplerine göre yönleniyor” diye konuştu. Bu kapsamda teknoloji transferi de sağlayan yabancı yatırımlara da ihtiyaç olduğunu belirten Güngör, yabancı yatırımın teknolojisi ile birlikte ülkemizde yatırım yapabilmesine olanak sağlayan yatırım ikliminin küresel uygulamalara uygun rekabetçi, performansa dayalı, hak, hukuk ve adalet çerçevesinde düzenlemelerle mutlaka iyileştirilmesi gerektiğini anlattı. Ar-Ge teşviklerinin birbirinin tekrarı projelere değil yüksek katma değer sağlayan ve cari açık veren sektör ve teçhizatlara yönlendirilmesi gerektiğini söyleyen Güngör, Ar-Ge’si yapılan ürünlerin sertifikasyonu için yurt içinde veya yurt dışında yapılması gereken deneylere destek verilmesinin, yeni ürünlerin geliştirilmesinde imalatçı firmalara destek olacağını belirtti.
“İthalata dayalı üretim rekabet gücümüzü azaltıyor”
Sektörün ihracat pazarındaki rekabet gücünü azaltan bir diğer önemli faktörün de dış ticaret fazlası olan kalemlerde ithalata dayalı üretim olduğunu söyleyen Güngör, şunları söyledi:
“Örneğin güç trafolarından yaklaşık 1,5 milyar dolar dış ticaret fazlası varken üretim için ara hammaddelerin büyük bir kısmı ithal ediliyor. Aynı durum ne yazık ki kablo sektörü için de geçerli Ülkemiz dünyada en çok transformatör üreten ve ihraç eden ilk 5 ülke içinde yer alıyor. Türkiye’de üretilen transformatörler, dünyanın dört bir yanında 120’yi aşan ülkede her türlü coğrafi koşullarda başarı ile hizmet veriyor. Ayrıca 400 kV, 250 MVA üzerinde trafo üretebilen 5 ülke içindeyiz. Ancak trafo üretiminde maliyetin yaklaşık yüzde 30’nu oluşturan taneleri yönlendirilmiş silisli manyetik çelik, dünya pazarındaki bazı rakiplerimiz tarafından üretilirken Türkiye’de üretilemiyor. 2023 yılında ülkemizin toplam trafo ihracatı yaklaşık 1 milyar 400 milyon dolarken, bu imalatı yapabilmek için ithal edilen taneleri yönlendirilmiş silisli manyetik çelik ithalatı yaklaşık 700-750 milyon dolar oldu. Bu nedenle silisli manyetik çelik üretiminin Türkiye’de yapılabilmesine yönelik tüm idari ve teknik düzenlemelerin yapılmasının stratejik hale geldiğini düşünüyoruz. Öte yandan bu ürün grubunun ülkemizde üretilmesine kadar tüm gümrük vergilerinin sıfırlanmasını öneriyoruz.”
“Yüksek gerilim güç laboratuvarı kurulmalı”
Sektörün dışa bağımlı olduğu konulardan birinin de yüksek gerilim güç laboratuvarları olduğunu kaydeden EMSAD Başkanı Güngör, “Elektromekanik sektöründe üretilen ya da araştırması-geliştirmesi yapılan ürünlerin ilgili ulusal ve uluslararası standartları karşılayıp karşılayamadığını belirlemek için kullanılan akredite yüksek gerilim güç laboratuvarlarının ülkemizde bulunmaması maliyetlerimizi artırarak, rekabet gücümüzü azaltıyor” dedi. Yüksek gerilim güç laboratuvarlarının eksikliği nedeniyle sektörün Ar-Ge ve inovasyonda gerektiği kadar çevik olamadığını belirten Güngör, “Bu konuda da maalesef dışa bağımlıyız ve yurtdışındaki laboratuvarlarla çalışmak ciddi zaman kayıplarına neden oluyor. Bu yüzden gerek ulusal gerekse uluslararası müşterilerimizin ihtiyaç duyduğu yeni ürünleri geliştirip pazara sunma konusunda yeterince hızlı ve rasyonel olamıyoruz. Sektör bugüne kadar bu sorunu kendi dinamikleriyle çözmeye çalıştı. Ancak bu durum artık sürdürülebilir olmaktan çıktı. Stratejik ve maliyeti yüksek bir yatırım olan test laboratuvarı konusunda kamunun, daha rasyonel adımlar atmasını, 1987 yılında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından gündeme getirilmiş olan bu eksikliğin artık giderilmesini bekliyoruz” açıklamasında bulundu.
Söz konusu testler için sektörün, her yıl yaklaşık 6-7 milyon dolar civarında bir harcama yapmak zorunda olduğu ifade eden Güngör, 1987 yılından 2024 yılına kadar bu alanda yapılan harcamanın yaklaşık 250 milyon dolara ulaştığını, buna karşılık 1990’lı yıllarda AG ve OG ekipmanların test edilebileceği bir test laboratuvarının yaklaşık 20 milyon dolara kurulabildiğini vurguladı.
Tüm dünyada talep artıyor
Tüm dünyada enerjiye olan talebin her geçen gün büyüdüğüne dikkat çeken Güngör, şöyle devam etti:
“Artan talebin karşılanması ile birlikte şebekeyi güvenilir tutmak, artan müşteri sayısını karşılayabilmek ve yenilenebilir kaynaklarını sisteme entegre edebilmek için yeni trafo merkezlerine, enerji nakil hatlarına ihtiyaç duyulacak. NET SIFIR 2050 hedefleri doğrultunda temiz elektrik enerjine geçiş çalışmaları da talebi artıran bir diğer unsur. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından belirlenmiş politikalarla (STEPS) hazırlanan senaryolara göre, elektrik iletim ve dağıtım şebekelerine dünyada 2030'a kadar yıllık ortalama 550 milyar dolar, 2030–2050 arası ise yıllık ortalama 580 milyar dolar yatırım yapılması gerekli. GRID4Speed raporuna göre ise 2050 yılına kadar elektrik iletim ve dağıtım şebekelerine AB+NORVEÇ bölgesinde yıllık 67 milyar Euro değerinde yatırımın yapılması gerekli. Küresel pazarın bu kadar canlı ve hareketli olduğu bir dönemde, gerekli tedbirlerin alınmasıyla sektörümüzün önümüzdeki 5 yıl içinde ihracatını 15 milyar dolara çıkarması zor değil.”