Dünyanın Enerjisi
Fosil Yakıtlar mı? Elektrik mi ? Hidrojen mi ?
Enerji tüm dünyanın ortak sorunu ve sorumluluğu olarak varlığını – önemini- arttırıyor. Eski Dünyanın ve Yeni Dünyanın süper güçleri küresel eksende bu sorunun ve sorumluluğun çözümü geliştirilmesi için tüm “kartlarını” masaya sürmüş durumda.
Dünya endüstrisinin lokomotifi Almanya Endüstri 4.0 kavramını literatürümüze soktuğu oniki yıl öncesinden günümüze enerji sorunsalı da yakıcı gündemimiz olmaya devam ediyor. NATO’nun Rusya’yı çevreleme harekatı ve Rusya’nın buna karşı geliştirdiği tepki sonrasında; Almanya ve kıta Avrupası ile ABD’nin öncülük ettiği 34 ülke 1950’de “carbon zero” hedefini daha geriye çekmenin telaşı ve hareketi içerisinde. Fosil yakıtlara bağımlı olmanın “Rusya’ya bağımlı olmak” anlamına geldiğini gören Kıta Avrupası ve Almanya bunu anlamakta geç kalmış görünüyor.
Endüstri 4.0 sürecinin enerji ihtiyacını yenilenebilir enerji kaynakları -daha çok elektirikle- çözmeye çalışan Almanya on yılı aşkın süredir bu şekilde süreci devam ettirdikten sonra Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu süreçte lider konum aldığını görünce; hidrojen yoğunluklu çalışmalara yöneldi.
Yenilenebilir enerji sektöründe dünyanın en büyük gücü Çin Halk Cumhuriyeti. Uluslararası Enerji Ajansının Verilerine göre; bu sektörün yüzde 70’ini domine ediyor. Kara Avrupası yakında bu sürece dahil olacak. Ancak geç kalındığını görmek gerekiyor. Dünyada yenilenebilir enerji pazarı 700 milyar dolar. 2035 senesinde bu rakamın 2 Trilyon doları bulması bekleniyor. Bu rakam şu anda; petrol ve fosil yakıtların toplam pazar payına eşit. Yine Uluslarası Enerji Ajansının verilerine göre; dünyanın kullandığı elektriğin yüzde 85’i yenilenebilir enerji kaynakları tarafından üretiliyor.
Bu süreçte, tarihsel başarıların etkisini yitirdiğini gözlemliyoruz. Avrupa Birliği, açık ekonomisi, yüksek düzeyde piyasa rekabeti ve güçlü yasal çerçevesine rağmen, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’in başı çektiği küresel rekabette geride kalma riskiyle karşı karşıya. AB Merkez Bankası Eski Başkanı Mario Draghi’nin oldukça ses getiren Raporu’na göre, amacına uygun bir rekabet gündemi, yıllık 750 – 800 milyar avro arasında bir finansman gerektirecek. Dijitalleşme ve ileri teknolojilerde inovasyon farkını kapatmak AB rekabetçiliğinin geleceği için kritik. Dikkat çekici bir diğer nokta ise sürdürülebilir ve güçlü büyüme için karbonsuzlaşma ve rekabetçiliği birleştiren plan vurgusu.
İklim krizi çağımızın en büyük risklerinden biri olmaya devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında yaşanan iklim kaynaklı felaketler, krizin etkilerinin her geçen gün daha da derinleştiğini gösteriyor. Farklı kurum ve kuruluşlar tarafından sık sık yinelendiği üzere 1,5 °C hedefiyle uyumlu yoldan oldukça uzakta. Hatta, mevcut politikaların devam ettirilmesi durumunda, yüzyılın sonunda küresel sıcaklık artışının Paris Anlaşması ile belirlenen hedefin yaklaşık iki katına ulaşacağı öngörülüyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın çalışmasına göre yeni Ulusal Katkı Beyanları bu on yılda hızlandırılmış azaltım eylemi ve bu eylemleri gerçekleştirme azmi konusunda kuantum sıçraması gerçekleştirmeli. AB, ABD ve Çin başta olmak üzere, birçok ekonomide fosil yakıtlardan çıkışı, yenilenebilir enerjiyi, enerji verimliliğini, ikiz dönüşümü, temiz enerji teknolojilerini ve inovasyonu önceleyen planlar devreye alınıyor. AB’nin uygulamaya soktuğu, İngiltere’nin 2027 yılında başlatmayı öngördüğü Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması örneğinde olduğu gibi karbonsuzlaşma politikalarının şekillendirdiği yeni ticari ve ekonomik dinamikler yaygınlaşıyor. İklim hedeflerini ve karbonsuz bir ekonomiyi hayata geçirme yolculuğu, rekabet gücünün devamlılığı, üretimin ve tedarik zincirlerinin sürekliliği konuları birbirlerinden ayrı ele alınamıyor. Bu süreçte enerji yoğun sektörlerin dönüşümü çabaları, ekonomi ve istihdam politikaları ile doğrudan etkileşim içinde. Tüm bu yapıda çözümün anahtar unsuru; arz tarafında güvenli, uygun maliyetli ve temiz enerji sistemi olarak ortaya çıkıyor.
Enerji arz güvenliği gerek toplumsal refah gerek ekonomilerin dirençliliği açılarından her daim kritik önemdedir. Jeopolitik gerilimler ekseninde dışa bağımlılığın yarattığı enerji kaynaklarına erişim riskleri, enerji sistemlerinin ve ekonomilerin kırılgan yapısını daha da perçinliyor. İklim krizi de enerji arz güvenliği bağlamında bize tek bir çözüm sunuyor: Temiz enerjiye geçiş.
Bu amaçlara yönelik politika çerçevesi Ulusal Enerji Planı’nda belirlenmişti. Ulusal Enerji Verimliliği Stratejisi ve Eylem Planı potansiyelimizi hayata geçirme açısından kararlılıkla izlememiz gereken birçok tedbiri barındırıyor. Geçtiğimiz hafta açıklanan 2035 Yenilenebilir Enerji Stratejisi ile de enerji dönüşümü öngörümüz daha da sağlamlaştı. Gerek rüzgar ve güneş enerjisi kapasite hedeflerinin dört katına çıkarılması gerek altyapı ve şebekelerin güçlendirilmesi gerek yenilenebilir enerji projelerinin hayata geçişini hızlandıracak izin süreçleri alanlarında öngörülen adımlar kritik önemde. Bunlara ilave olarak, piyasaların etkin işleyişine yönelik reform adımlarının da sektörün sürdürülebilirliğine önemli katkılar sağlayacak.
Kamu kurumlarımızca yeşil dönüşüm uygulama süreçlerine yönelik yol haritalarının ve destek mekanizmalarının açıklanması da kıymetli adımlar. 2030 yılına kadar yüksek teknoloji üretiminde küresel bir merkez olmayı hedefleyen HIT-30 Programı yanı sıra yeşil ve dijital dönüşüm odaklı destek programları önemli fırsatlar. Öte yandan, Düşük Karbonlu Yol Haritaları ve Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritaları da hazırlandı. Bu kapsamda çelik, çimento, alüminyum ve gübre sektörlerinin karbonsuzlaştırılmasına yönelik 70 milyar dolar yatırım ihtiyacı öngörüsü yeşil dönüşümün finansmanının kritik boyutunu da ortaya koyuyor.
Küresel trendleri ve ihtiyaçları takip ederek, inovasyon açığına ve yeni çözümlere yönelerek değer zincirinde yeşil dönüşüm çıpası ile önemli bir yer edinme zorlu ancak kararlı bir süreci gerektiriyor.
Tüm bu süreci değerlendirdiğimizde Almanya’nın; Fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için; rüzgar ve güneşi devreye alması kadar, bilim teknoloji üretim merkezi Fraunhofer’de birkaç yıldır hidrojen üzerine yapılan çalışmaların da önemli aşamalar kaydettiğini görüyoruz. Önümüzdeki dönemde hidrojen enerjisi üzerine birçok çalışmanın daha gündeme geleceğini söyleyebiliriz.