Almanya Tarikatları Destekliyor
Türkiye’de seküler çevreler tarafından uzun zamandır tartışılan bir konu var. “Almanya tarikatları destekliyor mu?” Bu soruyu iki farklı boyutta ele almak gerekiyor: Resmî Devlet Politikası Açısından (Almanya’nın anayasası (Grundgesetz) din ve inanç özgürlüğünü güvence altına alır. Bu nedenle Almanya, tarikatları doğrudan “destekleyen” bir devlet politikası yürütmez.) Ancak dernekleşme ve dini cemaat statüsü sayesinde tarikat benzeri yapılar (örneğin bazı İslami cemaatler, Hristiyan kökenli küçük topluluklar, spiritüel akımlar) hukuken faaliyet gösterebilir. Devlet, herhangi bir dini grubun “anayasal düzene veya kamu güvenliğine tehdit oluşturmadığı” sürece faaliyetlerine müdahale etmez. Almanya, özellikle Türk ve Müslüman diasporasının dini örgütlenmelerine (örneğin DİTİB, Milli Görüş, Süleymancılar, Nurcular) uzun yıllardır izin vermektedir. Bu, bazı çevrelerce “destek” olarak yorumlanır.
Almanya’nın göçmen politikaları çerçevesinde bu yapılar, hem dini hizmet sunmuş hem de göçmenlerin toplumsal entegrasyonunu bazen kolaylaştırmış, bazen de zorlaştırmıştır. Alman istihbarat teşkilatı Verfassungsschutz, bazı cemaatleri ve tarikatları “anayasal düzene tehdit” olarak izlemektedir. Bu da Almanya’nın aslında temkinli olduğunu gösterir. Almanya’da aynı zamanda Hristiyan tarikatları (örneğin Evangelikal hareketler, küçük mistik topluluklar) ve doğu kökenli spiritüel gruplar (Yoga, Sai Baba, Hare Krishna gibi) de serbestçe faaliyet gösterir.
Türkiye’de sıkça gündeme gelen “Almanya tarikatları destekliyor” iddiası, genellikle Türk-İslam cemaatlerinin burada rahat çalışabilmesinden kaynaklanır. Bazı yorumculara göre Almanya, Türkiye’de laiklik ve devlet otoritesiyle sorunlu dini yapıları serbest bırakarak “Türkiye’nin iç siyasetinde denge unsuru” yaratmayı amaçlıyor. Ancak bu daha çok spekülatif ve politik bir yorumdur; belgelenmiş resmî bir “destek programı” yoktur.
Almanya, tarikatlara doğrudan destek vermez. Ama din özgürlüğü ve dernekleşme hakkı nedeniyle birçok tarikat burada rahatça örgütlenebilir. Devlet, yalnızca güvenlik ve anayasal düzene tehdit varsa müdahale eder. Ancak Alman menşeili şirketlerin Türkiye ayaklarında birçok tarikat mensubunun kontenjandan çalıştırıldığı da bilinen bir gerçek.
Almanya’daki Türk kökenli tarikat ve cemaatleri tek tek ele alalım. Burada hem örgütlenme biçimlerini, hem de Alman devletiyle ilişkilerini analiz edelim:
Süleymancılar
En köklü ve yaygın Türk tarikatı Almanya’da Süleymancılardır. 1960’lardan itibaren işçi göçüyle beraber cami ve yurtlar kurmuşlardır. Yatılı Kuran kursları, öğrenci evleri, camiler. Almanya genelinde yüzlerce merkezleri vardır. Hukuken dernek olarak faaliyet gösterirler. Bazı eyaletlerde denetim altındadırlar çünkü çocuklara kapalı eğitim vermeleri tartışma yaratmıştır. Daha çok muhafazakâr Türk ailelerinin çocuklarını kontrol eder, Türkiye siyasetine mesafeli ama dinî hayat üzerinde baskın bir etkiye sahiptir. Alman siyasetine doğrudan etki etmezler. Daha çok eğitim ve yurtlar üzerinden “kapalı bir cemaat” gibi yaşarlar. Çocukları “ailelerinden koparıp yurtlarda tutuyorlar” eleştirisi vardır. Alman basınında sık sık “paralel eğitim sistemi” olarak gündeme gelir. Alman devletinde siyasi destekleri yok ama “çocukların dini eğitimi” üzerinden bazı eyaletlerde toleranslı muamele görüyorlar.
Nurcular / Işıkçılar
Örgütlenme: Fethullah Gülen hareketi de başlangıçta Nurculuk kökenlidir, ancak farklı kollara ayrılmıştır. Almanya’da Risale-i Nur dershaneleri ve dernekleriyle bilinirler. Gülen Cemaati (FETÖ): 2016 darbe girişiminden sonra Türkiye ile ilişkilerde ciddi kriz yarattı. Almanya, bu yapıyı kapatmadı; dernek ve okul faaliyetlerine izin veriyor. Bu da Ankara tarafından “koruma ve destek” olarak yorumlanıyor. Alman Devleti ile İlişki: Resmi yasak yok, sadece izleme söz konusu. Eğitim kurumları ve medya organları üzerinden aktifler.
Gülen yapılanması, 2016 sonrası Türkiye ile Almanya arasında büyük kriz yarattı. Alman siyasetinde özellikle Yeşiller ve liberal çevreler (FDP, SPD içindeki bazı kanatlar) bu hareketi “Türkiye’de Erdoğan’a muhalif” olduğu için korumacı bir tavırla ele alıyor. Bazı Alman medya organları onları “ılımlı, modern eğitim ağı” olarak tanıtırken; bazı güvenlik raporlarında “örgütlü, kapalı ve gizli hiyerarşik yapı” diye eleştiriliyor. Almanya, Gülen yapılanmasına doğrudan “destek” vermiyor ama Türkiye’ye iade etmiyor, kurumlarını kapatmıyor. Bu da dolaylı bir koruma etkisi yaratıyor.
Milli Görüş (IGMG – İslam Toplumu Milli Görüş)
Örgütlenme: 1970’lerde Necmettin Erbakan’ın hareketinden doğan, Avrupa’daki en büyük Türk-İslam örgütüdür. Almanya merkezli olup yüzlerce camisi vardır. Faaliyetler: Camiler, gençlik kolları, sosyal hizmetler, siyasi lobi çalışmaları. Alman Devleti ile İlişki: Uzun yıllar Verfassungsschutz tarafından “İslamcı” diye izlenmiştir. Ancak son 15 yılda daha ılımlı ve “Almanya’da kalıcı” bir çizgiye kaydılar. Artık daha çok “Alman toplumunda kabul edilme” stratejisi yürütüyorlar. Etkisi: Türkiye’deki İslamcı siyasetle bağlantılı görülür, diaspora Türklerinin siyasal kimliğinde önemli bir rol oynar.
1980–90’larda Alman devleti için “radikal İslamcı” olarak izleniyorlardı. 2000’lerden sonra çizgilerini yumuşattılar ve bazı Alman siyasetçilerle işbirliği kurmaya başladılar. Özellikle yerel düzeyde SPD (sosyal demokratlar) ve Yeşiller ile diyalog kanalları açık. En büyük Türk-İslam örgütü olduğu için hem “entegrasyona katkı” hem de “Türkiye’ye bağlılık” eleştirileriyle gündemde. Bu gün Alman devleti onları daha çok “partner” gibi görüyor ama radikalleşme riski açısından izlemeye devam ediyor.
DİTİB (Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği)
Örgütlenme: Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlıdır. Camilerdeki imamlar Türkiye’den gönderilir. Alman Devleti ile İlişki: Çok uzun süre “Almanya’daki Türklerin resmi temsilcisi” gibi kabul edildi. Ama 2016 sonrası Ankara’nın etkisi nedeniyle güven zedelendi. Etkisi: Daha çok devlet destekli bir yapı gibi görülür, diaspora Türklerini doğrudan Türkiye siyasetine bağlı tutar.
DİTİB uzun süre Alman siyaseti için “Türklerin resmi dini temsilcisi” konumundaydı. 2016 sonrası Ankara ile bağı çok tartışıldı. İmamların Türkiye adına “casusluk” yaptığı iddiaları gündeme geldi. Alman siyasetinde özellikle CDU/CSU (Hristiyan Demokratlar) ve AfD (aşırı sağ) DİTİB’e karşı sert tutum alıyor. SPD ve Yeşiller ise daha temkinli ama onlar da “bağımsızlık” talep ediyor. Alman kamuoyunda DİTİB genelde “Erdoğan’ın Almanya’daki uzantısı” gibi görülüyor. Devletle ilişkileri zayıfladı; bazı eyaletlerde okul din derslerinden çıkarıldılar. Ama toplumsal tabanda hâlâ güçlü.
Nakşibendî Tarikatı (Menzilciler, İsmailağa vs.)
Örgütlenme: 1980’lerden sonra Almanya’ya yayıldılar. Menzil kolu özellikle gençler arasında örgütlü. Faaliyetler: Sohbet toplantıları, camiler, yardım dernekleri. Alman Devleti ile İlişki: Çok da göz önünde olmayan, ama “içe kapalı” dini gruplar olarak değerlendiriliyor. Özellikle sağlık ve sosyal yardım dernekleri üzerinden örgütleniyorlar.
Alman siyasetiyle doğrudan bağlantıları yok. Sessiz çalışıyorlar. Alman medyasında bazen “radikal ve kadınlara baskıcı” yapılar olarak gösteriliyor. Ancak Süleymancılar gibi fazla görünür değiller. Siyasi lobi güçleri yok ama özellikle sağlık ve sosyal yardım dernekleri üzerinden toplumda taban buluyorlar.
Diğer Cemaatler
Kaplan Cemaati (Hilafet Devleti): 1980–90’larda Almanya merkezliydi. Cemalettin Kaplan’ın örgütü “anayasal düzene tehdit” gerekçesiyle yasaklandı. Bugün hâlâ küçük kolları var ama güçleri zayıfladı.
Radikal Selefi Gruplar: 2000’lerden itibaren “Selefist” hareketler de Alman güvenlik kurumlarının öncelikli takibi altında. Özellikle gençleri radikalleştirme riski nedeniyle sıkı izleniyorlar.
2001’de Almanya tarafından yasaklandı. Dolayısıyla siyasetle ilişkisi sıfır. Radikal İslam tehdidi örneği olarak hâlâ ders kitaplarında anılır. Devlet tarafından bastırıldığı için etkisizleşti.
Genel Değerlendirme
Almanya’nın politikasında tarikatlara doğrudan destek yok; hukuki çerçevede dernekleşmelerine izin veriliyor. Destek algısının sebebi, Türkiye’de laiklik hassasiyeti yüksek olduğu için, Almanya’da bu yapıların rahat faaliyet göstermesi “destek” gibi algılanıyor. Almanya için asıl mesele “entegrasyon” ve “güvenlik.” Devlet, dini grupları hem göçmenleri organize ettikleri için işlevsel görüyor, hem de aşırılığa kaydıklarında sert şekilde denetliyor.
Almanya’daki Türk kökenli tarikat/cemaatlerin Alman siyaseti ve kamuoyu ile ilişkilerini analiz edelim. Bu, işin asıl “destekleniyor mu?” tartışmasının merkezini açığa çıkarır:
SPD ve Yeşiller: Cemaatlerle daha çok “diyalog ve entegrasyon” politikası yürütüyor. Yerel siyasette camilerle işbirliği yapıyorlar. CDU/CSU: Daha mesafeli, özellikle DİTİB ve Milli Görüş’ü sık sık eleştiriyor. AfD (aşırı sağ): Tüm tarikat ve İslami cemaatlere karşı düşman bir söylem kullanıyor. Genel olarak “Türk tarikatları Türkiye’nin uzantısı, entegrasyonu zorlaştırıyor” görüşü baskın. Ama “camiler sosyal hizmet sağlıyor, göçmenleri organize ediyor” diyen bir kesim de var. Almanya, tarikatları doğrudan desteklemiyor ama demokratik haklar çerçevesinde serbest bırakıyor. Bu durum bazı Alman partilerinde “diyalog ve işbirliği”, bazılarında ise “güvenlik tehdidi” olarak görülüyor. Bu tarikatlar Almanya’daki Türk gençleri üzerinde nasıl bir etki kuruyor? Yani entegrasyon mu kolaylaştırıyor, yoksa tam tersine toplumu kutuplaştırıyor mu? Bu da ayrıca tartışılması gereken bir konu.
Ayrıca Türkiye’deki seküler çevreler; Almanya’da kendi düşüncelerine yakın SPD ve Yeşillerin kendilerinden çok bu çevrelere (tarikatlara) destek vermelerini ciddi şekilde eleştiriyor ve bu eleştiriler her geçen gün şiddetlenerek devam ediyor.