AKP'nin "Yeni Türkiyesi" Çocuklar Aç, Okullar Kirli
Milli Eğitim Bakanlığı, temizlik personeli için bütçeden asgari ücret dahi ayıramadığı için öğrenciler okullarda sağlıksız koşullarla karşı karşıya. Bunun yanında velilerin uzun süredir verdiği bir öğün beslenme mücadelesi de hâlâ karşılık bulabilmiş değil. Yoksulluk derinleştikçe düşen alım gücü, çocukların okullarda aç kalmaması için bir öğün beslenme hakkını mecburi hale getiriyor.
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
Devlet okullarında temizlik personeli istihdam edilememesi sebebiyle başlayan temizlik sorunu, eğitime erişim problemi haline geldi. Milli Eğitim Bakanlığı, temizlik personeli için bütçeden asgari ücret dahi ayıramadığı için öğrenciler okullarda sağlıksız koşullarla karşı karşıya. Bunun yanında velilerin uzun süredir verdiği bir öğün beslenme mücadelesi de hâlâ karşılık bulabilmiş değil. Yoksulluk derinleştikçe düşen alım gücü, çocukların okullarda aç kalmaması, bu sebeple okul terklerinin artmaması için bir öğün beslenme hakkını mecburi hale getiriyor. Bakanlık ise oralı değil. Devlet okulları bütçesizlik ve ilgisizlikle boğuşurken, iktidarın tüm odağı imam hatipler ve özel okullara kaymış durumda.
Bu hafta okullarda yaşanan gıda, temizlik krizini; veli ve eğitimcilerin taleplerini ve mücadele imkânlarını Veli-Der Genel Başkanı Ömer Yılmaz, İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat ve Eğitim-Sen 1. No.lu Şube Genel Sekreteri Sibel Evci ile konuştuk.
BAKANLIK ÇOCUKLARA BESLENME, TEMİZLİK VE İSTİHDAMI LÜKS BULUYOR
Necati Kalafat, Veli-Der İzmir Şube Başkanı
Ülkedeki ciddi ekonomik kriz ve derin yoksulluk en ağır şekilde çocukların üzerinde hissediliyor. Çocuklarına yemek veremediği, okul envanteri alamadığı ya da kayıt parası veremediği için gönderemeyen birçok veli var. Kamusal eğitimin hem müfredat açısından altını boşaltıp hem de ekonomik olarak zorlaştırarak örgün eğitimden uzaklaştırıyor, mecburen ekonomik imkânları sağlayabilenlere de özel okul kapısı gösteriliyor. Gizli bir özelleştirilme başlatıldı.
Eskiden 30 öğrenciden 1’i beslenme getiremediğinde bu sınıf içerisinde çözülebiliyordu. Artık bir simit ayranın 3 çocuklu bir aileye maliyeti 8 bin liraya geldi. Çocuklar için açlık çok ciddi bir sorun haline geldi. Taşımalı sistemin kaldırılması, pansiyonlu okullarda yemek ihalelerinin yapılamaması, ÇEDES vb dinselleştirmelerle berbat bir durumdayız.
3 milyon 400 bin çocuğun üniversite sınavına girebildiği yerde 50-100 bin çocuk ancak üniversiteye iş bulabilme imkânıyla gidiyor. Geri kalan çocukların geleceğini çöpe atıyorlar. Eğitim fakültelerinde 10 çocuktan 1’i öğretmen olabiliyor. Herkes taksici bile olabilmek için dil öğrenip yurtdışına gitmeye çalışıyorlar. Kapkaranlık bir eğitim sistemi var.
Buca’da Milli Eğitim temizlik görevlilerini 500 liralık yevmiye ve yarım sigorta ile çalıştırmak istediği için çok ciddi bir temizlik sorunu ile karşı karşıya kalındı. Bu temizlik sorunu, kış gelmesi, havalandırma sorunlarıyla yeni bir pandemiye dahi kapı açabilir. Buca belediyesi okullara temizlik personeli gönderdi, İlçe Milli Eğitim, okullara temizlik çalışanı göndermediği gibi belediyenin de göndermesini bürokratik engellerle durdurmaya çalışıyor, buradan bile siyasal bir rant sağlanıyor.
Veli-Der olarak okul yemeği koalisyonu kurduk, bir çalıştay da gerçekleştirdik. Türkiye’de 20 milyon çocuğun okulda beslenmesi problem. O zaman bizden vergi alan devletin,12 yıl zorunlu denilen eğitimde karınlarının doyurulması da bir eğitim gerekliliğidir. ÇYDD, mühendislik odaları ile birlikte bu talebi kamuya ilettik. Bu talebimize kamunun cevabı, “devletin asli görevi çocukları beslemek değildir” oldu. Hatta “Bir vermeye başlarsak bunun sonu gelmez” dedi bakan. Velilerin maaşlarından kesilen vergilerle kamusal giderlerinin karşılanması gerekirken, tekrar velilerin maddi gücü çözüm olamaz ki. Bizim önerimiz vergilerimizle çocuklarımızın karnının doyurulması, eğitimin niteliğinin geliştirilmesi, üniversite mezunlarına istihdam sağlanması.
Eğer yapamıyorsanız yetkiyi bize verin, biz bunu yapabilecek akla sahibiz. Çünkü adil ve iyi niyetli insanlarız. Holdinglerin vergilerini sıfırlamak ya da 13 uçakla gezmek gibi isteklerimiz yok. Çocuklarımıza bir kap yemek ve iş imkânı istiyoruz. Bunun karşılığı zaten maaşlarımızdan kesiliyor. Bizim talebimiz kamusal eğitimin nitelikli ve bugünün yoksulluğunu önleyebilecek bir şekilde gerçekleşmesi, gizli özelleştirilmesinin önüne geçilmesi. İtibarın çocuklar olduğunun görülmesi. Son olarak, hiçbir imam hatipte yemek sorunu yok, bir şekilde karşılanıyor. Bu bir tercih demek ki. Bu tercihten vazgeçilip, tüm çocukların bizim çocuklarımız olduğunun fark edilmesi gerekiyor.
GIDA VE HİJYEN SORUNU OKUL TERKİNE YOL AÇIYOR
Sibel Evci, Eğitim-Sen Ankara 1 No.lu Şube Sekreteri
100 yıllık Cumhuriyet tarihinin en problemli eğitim-öğretim dönemi yaşanıyor okullarda. Milyonlarca öğrenci, veli ve eğitim emekçisi bu problemleri kendi çabalarıyla aşmaya çalışıyor. Okulların açılmasının üzerinden üç hafta geçmesine rağmen hâlâ en olmazsa olmaz denebilecek niteliklerden yoksun okullar. Tasarruf adı altında yarı zamanlı temizlik hizmeti ile binlerce okul; sağlıklı yaşam alanı niteliğini kaybetmiş, milyonlarca öğrenci ve eğitim emekçisi hastalıklara açık hale gelmiş ve hijyenden yoksun koşullara mecbur bırakılmıştır. Aslında İUP kapsamında yarı zamanlı ve üç gün personel çalıştırma fikrini hayata geçirmeye çalışanların bu tutumu ya okulları hiç tanımadıklarından ya devlet okullarında eğitim alan öğrencilere, velilerine ve eğitim emekçilerine bir değer atfetmediklerinden, ya da okullar arası eşitsizlikleri derinleştirerek kamusal eğitimi yok etme amacı taşıdıklarından kaynaklanıyor. Bakanın açıklamasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen bahsedilen 30 bin temizlik emekçisi henüz okullarda görünmüyor. Bu sürecin daha ne kadar böyle süreceği ise bir muamma olarak duruyor. Bu eğitim-öğretim dönemi, o kadar çok problemle iç içe ki devasa nitelikteki problemleri aşıp da niteliğe dair bir tartışma yürütmeye neredeyse sıra gelmiyor. Sadece temizliğe indirgenmiş problemler de değil halihazırda; güvenlikle, taşımalı eğitimin kaldırılmasıyla, hâlâ okullara ulaşmayan eksik kitaplarla, birleştirilmiş sınıflarla ilgili daha pek çok problem ülkenin önünde öylece duruyor. Bunların yanında çocuk yoksulluğunda herkesi huzursuz edecek nitelikte bir artış gözleniyor. Okullara aç gelen, temiz içme suyuna ulaşamayan azımsanmayacak sayıda çocuk, derin yoksulluğa bağlı olarak okulları terk ediyor.
TÜİK ve UNICEF Türkiye tarafından “İstatistiklerle Çocuk 2023” raporu yayınlandı. Rapora göre Türkiye’deki toplam çocuk nüfusu 22 milyon 206 bin 34. Bu sayı içerisinde maddi yoksulluk yaşayan çocukların sayısı ise 7 milyon 34 bin, yani neredeyse her üç çocuktan biri yoksul. 2023 yılında 1-17 yaş arası toplam 17 bin 889 çocuk öldü. Bu çocukların büyük bir kısmı yeterli sağlık hizmetlerine ulaşamamaya, yetersiz beslenmeye bir kısmı da iş cinayetlerine, intiharlara, şüpheli ölümlere, aile yükümlülüklerini yerine getirmemeye bağlı olarak yaşamlarını yitirdi. Yine “İstatistiklerle Çocuk 2023” raporuna göre yetersiz beslenmekten kaynaklı 0-4 yaş arası çocuklarda bodurluk oranı %6 görünmekte. Özellikle lise eğitimini tamamlamayan çocuk sayısı rapora göre yüzde 19,7 civarında yani her beş çocuktan biri lise eğitimini tamamlayamıyor. Resmî Gazete’de 25 Aralık 2021'de yayımlanan ve tüm meslek liselerinde açılan MESEM’ler de dahil edildiğinde bu oran daha da artıyor. Hanehalkı İşgücü Araştırması 2023 yılı sonuçları bu oranın daha da fazla olduğunu gözler önüne seriyor. Zira araştırmaya göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı %22,1 olarak görünüyor.
Bütün bu veriler gösteriyor ki derin yoksulluk en çok çocukları etkiliyor ve okul terklerinde ciddi artışlara neden oluyor. Okul terkleri oranlarına bakıldığında ise kız çocuklarında erken yaşta evlenme, erkek çocuklarında ise yetişkin sorumluluğu alma gibi durumlar ortaya çıkıyor. Bunların yanında istismar, madde bağımlılığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden inşası en önemlisi de kalıcı yoksulluğun nesilden nesle aktarılması gibi sonuçlar ortaya çıkıyor. Oysa “Ücretsiz Okul Yemeği” uygulayan dünya pratiklerine bakıldığında özellikle okullaşmada ciddi artışların ortaya çıktığı görülüyor. Örneğin, Pakistan’da 1998-2004 döneminde her ay, en az 20 gün okula gelen kız öğrencilere kumanya (4 litre yağ) verilmesiyle okullaşma oranında yüzde 135 artış gözlemleniyor. Özetle “Ücretsiz Okul Yemeği” çocukların okullaşma oranını etkiliyor; bunun yanında okul başarısını artırıyor, çünkü öğrenme kapasitesini artırıyor, yetersiz beslenme kaynaklı sağlık sorunlarını, öğrenme bozukluklarını ve konsantrasyon düşüklüğünü azaltıyor.
Bu çerçevede bakıldığında okullarda temiz içme suyu ve ücretsiz okul yemeği sadece ihtiyaç sahiplerine verilen bir lütuf, bir bahşetme olarak değerlendirmenin de yanlış olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü aynı zamanda okulda verilen besinin vitamin ve mineraller açısından güçlü olması nesiller açısından obezitenin ve sağlıksız beslenmenin de önüne geçiyor. Bu yanıyla da ücretsiz okul yemeğini bir ihtiyaç sahipliği değil “hak sahipliği” olarak değerlendirmek ve anayasal düzenlemeyle de garanti altına almak gerekiyor.
Bütün bunlara bakıldığında eğitimdeki sessiz devrimi anlamak da güçleşiyor. Bu haliyle de büyük iddialarla hayata geçirilmeye çalışılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, ironik bir hal alıyor.
DEVLET OKULLARINA DEĞİL, ÖZEL OKULLARA BÜTÇE AYRILIYOR
Ömer Yılmaz, Veli-Der Genel Başkanı
Özellikle beslenme sorunu geçmişte de vardı ancak ülke koşulları bu sorunları daha da kötüleştirdi. Pandemi sonrasında açıkça görüldü ki okullardaki beslenme koşulları ve suya erişim zorlaştı. Gelirler daralırken ücretlerin artması çocukların doğru düzgün beslenememesine sebep oldu. İlkokullarda veliler beslenme çantaları hazırlayabiliyordu ancak bu çantaların içeriği dahi nitelik olarak düştü, veliler çocukların beslenme çantasına yumurta dahi koyamaz oldu. Veliler bu yüzden okullarda bir öğün yemeği talep ediyor.
Çocukların bedensel, ruhsal gelişimleri açısından beslenme hayati yer tutuyor. Veli-Der olarak okul yemeği koalisyonuna öncülük yaptık. Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da toplantılarımızın bir ayağını tamamladık. Okullarda bir öğün yemeğin hak olduğu ve bunun somutlanması açısından talepler oluşturduk. Aslında mesele genel bir yoksullaştırma politikasının sonucu. Ancak öbür yandan da bir hak meselesi. Bu hakkın verilmemesine veliler uzun yıllardır kayıtsızdı. Beslenme sağlanmasa dahi çocuklara süt, fındık verilebiliyordu. AKP döneminde bu da sonlandı. Şimdi yoksulluğun gelişmesiyle yemek programı talebi yeniden ortaya çıktı.
Hindistan’da 120 milyon çocuğa okul yemeği veriliyor. Şili’de yeni başlandı. Japonya’da 1954’ten beri tüm çocuklara okul yemeği desteği veriliyor. Finlandiya’da 1960’lardan beri. Uluslararası okul yemeği diye bir program var. Ülkeler okullarda kademeli olarak yemek vermeyi taahhüt ediyor. Türkiye de bu koalisyona girmeli, bunu da talep ediyoruz. Dünya ölçeğinde BM gibi kuruluşların desteklediği kurumların destek ve gözetimi altında da bu programlar gerçekleştirilebiliyor.
Ancak bu talebin hayata geçirilmesini isterken başka hakları kaybediyoruz. Taşımalı eğitim sistem kaldırıldıkça öğle yemekleri de kaldırılmaya başlandı. Okulsuz köylerde yaşayan çocukların eğitim hakları ellerinden alındı. MEB’in ilk aklına gelen çocuklardan tasarruf etmek, bu yanlıştan dönülmesi lazım. Ulaşımı velilerin sırtına yükleyerek okul terklerini teşvik ediyorlar.
Deprem bölgelerinde yalnızca STK’lar eliyle okullarda yemek veriliyor, MEB kendisi yapıyor gibi gösteriyor, bu da çok büyük bir sorun. Türkiye okul yemeği koalisyonu olarak yemek programlarının hayata geçirilmesi, 19 milyon çocuğun gıdaya ve temiz suya erişiminin sağlanmasını talep ediyoruz.
TEMİZLİK KRİZİNİ GÜVENCESİZ İSTİHDAM YARATTI
Okullardaki temizlik sorunu geçmişten beri vardı, eğitimin niteliği açısından değerlendirdiğimizde kamusal temizliğin, güvenliğin, sağlık-teknik elemanların yokluğu geçmişte de vardı ancak şu anki koşullar o kadar sorunlu hale geldi ki… Özellikle okullardaki temizlik hijyen sorunu içinden çıkılamaz bir hale geldi. Velilerden temizlik, güvenlik görevlileri için para isteniyor, karşılanmadığı zaman hastalıklar, sorunlar ortaya çıkıyor. Öğretmenler, öğrenciler okullarını temizlemeye çalışıyor. Birçok okul çöp yığını haline geldi. MEB, 120 bine yakın personel görevlendireceğini iddia etmişti ancak bu yapılamadı çünkü teklif edilen ücret çok düşük. 60 bin okul için 30 bin temizlik görevlisinden bahsediliyor ancak temizlik görevlilerine talep edilen ücret asgari ücretin yarısı civarında.
Bir an önce işgücü programı denilen düzensiz, güvencesiz koşullar altında çalışma sunan bu sistemin kaldırılması gerekiyor. Okullar kendi bütçelerinden, varsa ek kaynaklarından gelir elde ederek çalışan istihdam edebiliyor. Genelgeçer politikalarla bu mesele çözülemez. 5 farklı istihdam şekli var, bunu kabul etmek mümkün değil. Kadrolu ve insan onuruna yaraşacak bir maaşla bu kişilerin istihdam edilmesi gerekiyor.
MEB KENDİ ÖĞRENCİSİNE DEĞİL ÖZEL OKUL ÖĞRENCİSİNE DESTEK VERİYOR
Diğer yandan özel ve kamu okulları arasındaki eşitsizliğin de kaldırılması gerekiyor. MEB, deprem bölgesindeki özel okullara destek açıklaması yaptı. Söz konusu özel olunca destek veriliyor. Oysa kamu okullarında öğrenci başına 3 lira destekten bahsediliyor. MEB’in gözünde özele öğrenci başına 24 bin lira, kamuda 3 lira yardım yapılması her şeyi gösteriyor.
Sermayeye değil kamusal okullara eğitim ödeneği artırılarak okul ortamlarının niteliğinin artırılması gerekir. Bütçenin artması gerekiyor.
Kaynak : Birgün Gazetesi